Mehmet Necati GÜNGÖR Bizim Erzurum’un lehçesi, kardeş Azerbaycan lehçesine çok benzer. Hatta, aynısıdır diyebiliriz. Onlar da, “gelirem, gidirem” derler, biz de. Ara sıra İstanbul lehçesine özenenlerimiz de olur. Kelimeleri bir yerinden inceltip ve kırarak telaffuz ederler Bir teyzemizi hatırlıyorum. Portakala hep “portikal” derdi. O’na göre portakalın İstanbulcası portikaldı. Bazı hemşehrilerimiz de, kibarlık olsun diye “c” harfi yerine “g” harfini koyarak konuşurlar. Neyse, biz yine portikaldan gidelim. Mevsim grip mevsimidir ya, portikal ve limon şifa kaynağıdır. Doktorlar bolca portikal, limon, mandalina yememizi önerirler. Sayın Erdoğan “portakal mıdır, mandalina mıdır” dedikten sonra, portakal demek cesaret ister. “Portakal ye!” yi kolayca söyleriz de, “Portakal şifa kaynağıdır” ı kolayca söyleyemeyiz. Gribe yakalanmamak için başka çaremiz yoksa, çocuklarımıza “portakal ye” demek yerine, “suyunu içi” tavsiyesinde bulunabiliriz. Portakal meğer çetin cevizmiş. Bazıları onu bıçaklayarak intikam alıyorlar, bazıları da şifadır diye sıkıp suyunu içiyorlar Bakın, hiç “armut” derken korkuyor muyuz. “Armudun iyisini ayılar yer” diye  bir sözümüz var, o kadar. Biz yine de portikalda kalıp, portikalı izlemeye bakalım. Bu grip mevsiminde hepimize iyi gelecek dostlar. İster portakal deyin, ister portikal. Araya mandalinayı da, limonu da katabilirsiniz. Olur da bir savcı yakanıza yapışırsa, “biz gribe iyi gelir diye telaffuz ettik” der, kurtulursunuz. “Uydum imama” diye niyet etmenin de suç sayılabileceği bir sürece doğru evrilebiliriz. İstanbul adayı İmamoğlu’dur da ondan.