Ulusal bilincin gelişmesi, özgür düşünceli bireylerin yetişe bilmesi için Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dili, Türk Tarihi ve Türk Kültürünün derinliğine araştırılması gerektiğine inanmaktadır. Ulu önder, bu konularda çalışma yapacak; Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun adlarını da daha kurtuluş mücadelesinin verildiği dönemlerde, cephelerde koyacaktır. Bu kurumlarda araştırma yapacak, eğitim ordusunda görev alacak bilim adamlarını yetiştirmek amacıyla da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulur. Atatürk’ün direktifleriyle 1936 yılında 195 öğrenci ile eğitime başlayan DTCF’nin ilk on altı bölümünden birisi de Sinoloji olur. Üç bin yıla yaklaşan Çin Uygarlığını dili, kültürü ile araştıran bilim dalı Sinolojinin, iç Asya Türklerine en yakın kaynak olduğu da bilinmektedir. Ardında pek yazılı kaynak bırakmayan Türk Boylarının tarihi bilgilerine komşuları Çin kaynaklarından ulaşılacaktır. Sinoloji Bölümünde ilk on yıl Alman Prof. Wolfram Eberhard başkanlık yapar, ardından da Prof. Muhaddere Nabi Özerdim görevi üstlenir. 2005 yılından beri Bölüm Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Bülent Okay ile Zaman Tüneline giriyoruz. Arifiye Köy Enstitüsünde tanışan Musa Okay ve Mürüvvet Okay mezuniyetten sonra yaşamlarını birleştirirler. İdealist öğretmen çiftin üçüncü çocuğu, DTCF Sinoloji Ana Bilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bülent Okay’da 1951 yılında Sakarya’nın Yahyalı köyünde dünyaya gelir. Okay çocukluğunu şöyle anlatıyor: “ilkokulu bitirdikten sonra okuyacağım diyerek Köy Enstitüsüne giden annem Mürüvvet, okulun ilk günü, öğrenci başkanı, futbol, voleybol takımının as elemanı, güreş yapan çok parlak bir öğrenci olan babam Musa ile tanışıyor. Okulun ilk günü olan bu tanışma ileriki yıllarda evliliğe dönüyor. Çocukluk anılarım Antalya Aksu da başlar, babam Öğretmen Okulunda annem de Macun İlk Okulunda görevli, ben de burada okula başladım. Babam, Aspendos’un o günde de tiyatro olarak kullanılacağını göstermek için bu sahnede Kral Oidipus’u oynamıştı. Bir akşamüzeri evimize gelip, ‘ben Ankara Hukuk Fakültesine gidiyorum’ diyerek vedalaşan öğrencisinin de Deniz Baykal olduğunu sonradan öğrendim. Dördüncü sınıfta babam Hasanoğlan Öğretmen Okuluna atandı, buradaki Uygulama İlkokulundan mezun oldum. Yine Hasanoğlan yerleşkesindeki ortaokula yazıldım. Türkçe Öğretmenim Bayraktar May, Resim öğretmenim Neriman Akoral, Fen öğretmenim Durali Kılıç, İngilizce ve müzik öğretmenim Ahmet Kayalı, bunlar, Köy Enstitülerinin son dönem kadrosundaki önemli isimler. Ben Ahmet Hocamdan öğrendiğim İngilizce ile üniversiteye geldim diye bilirim. DÖRT OKUL BİR SINIF Ortaokuldan sonra, ailem liseyi Bolu’da anneannemin yanında okumama karar verdi. Liseye geçiş için o yıl sınav konulmuştu, ben yirmi beşinci oldum, radyoda adım söylendi uzun zaman. Okul başladı bir ay kadar olmuştu, babam beni Bilecik Ertuğrul Gazi Özel okuluna yatılı olarak gönderdi! Babamın maddi ve manevi olarak yapabileceği bir şey değildi, bir arkadaşının aşırı ısrarı olmuş, gittim. Benim oraya intibakım mümkün değil, yarıyılda tatili ile buradan ayrıldım. Büyük ağabeyim Ankara’da yüksekokula girince, anneannem ile tek odalı bir yer tutmuşlar, ben de onlara katıldım ve bu kez de Gazi Lisesine kaydoldum. Burası da pek bana göre değildi zaten babamın Malatya’ya atanması ile lise birinci sınıfın son bölümünü! de burada okudum ve o yıl sınıfta kaldım tabi. Babamın Ankara’ya atanması ile üçüncü sınıfta geldiğim Aydınlıkevler Lisesinden mezun oldum.” Geniş bir kitlenin adını dahi duymadığı Sinoloji’de eğitim yapma fikri Bülent Okay’da çocukluğunda başlar. Okay gördüğü posta pullarının yaşamına etkisini de şöyle anlatıyor: “Hasanoğlan da postane olmadığı için, istasyona gelen mektupları biz çocuklar alır, sahiplerine dağıtırdık. Ambar memuru Agâh Bey’in kızı Meserret Abla da Sinolojiyi bitirmiş, Tayvan’da okuyor, babasına da sık sık mektup gönderiyor. Bu mektuplar üzerindeki pullar beni büyüledi ve ‘ben bu yazıyı öğreneceğim, bu ülkeye gideceğim’ demeye başlamıştım. Çeşitli iller ve okullar ardından lise mezuniyetim ve üniversite sınavı sonrasında kendimi DTCF Sinoloji Bölümünde buldum. İKİ ÖĞRETMEN ÜÇ ÖĞRENCİ O dönemde fakülteler taban puanı açıklar ve ön kayıt yapılarak okula öğrenci alırdı. Ben başka hiçbir okula bakmadım, ilk gün buraya geldim, kaydımı yaptırdım. Bölüm başkanı da Prof. Muhaddere Nabi Özerdim, okulda Doğu Türkistanlı Ahmet Rıza Bekin de asistan. Sınıf üç kişi, Nuri Dokuzoğlu ve Mustafa Yarar isimli arkadaşlarım ile ben. Okulda bir de Kadir var, sınıfı belli değil ama sekiz yıllık öğrenci olduğu biliniyor, mevcut bu. Klasik Çince öğreniyoruz, sabahları haftada on iki saat dersimiz var İngilizce, Devrim Tarihi gibi dersler de akşamüzerleri. Akşam derslerine kadar kantinde oturmak bana göre değil, ‘vekil öğretmenlik’ yapmaya başladım. Zafertepe Okulunda, mazereti olan öğretmenler yerine derse giriyorum. Aldığım ücret de esas öğretmenin maaşına göre belirleniyor. Ağabeyim yeni öğretmen olmuştu, ben kırk yıllık bir öğretmene vekâlet ettiğim için ondan fazla maaş alıyordum.” MEZUN OLUYORLAR Karmaşık şekiller karşısında ‘Çince gibi’ tanımlaması yapılır, bu nedenle doğu kültürüne ilgi de az olmuştur toplumumuzda. Farklı bir coğrafya, farklı dil, kültürü ve o zamanki siyasi yapısı ile bizden çok uzak olan Çin, artık gelişen teknoloji, turizm ve dünya ticareti ile yanı başımızda hatta yeni akrabalarımız. Bu gün gençlerin ilgi gösterdiği Sinoloji’ye geçmiş yıllarda hiç öğrenci alınamadığı dönemler bile olmuş. Kıdemli öğrenci Kadir’in ne olduğu bilinmese de üç öğrenci DTCF Sinoloji Bölümünden 1975 yılında mezun olur. Prof. Dr. Bülent Okay bu dönemi de şöyle anlatıyor. “Bir arkadaşım eczacı eşi ile Nevşehir’e yerleşti, bir arkadaşım da Dışişleri Bakanlığına girdi ama istenildiği gibi bir statü alamadı çünkü biz dil bilmiyorduk! Eğitim kadrosu yetersizdi. Ayrıca çalışabileceğimiz, kendimizi geliştirebileceğimiz yayın veya alanlar da yok denilecek kadar azdı. Bu nedenle hem mezunlar yeterli değildi hem de çalışma alanı çok kısıtlıydı. Bizden önceki dönemlerden Ökkeş isimli bir öğrencinin işsiz olduğunu göstermek için okul önünde ayakkabı boyacılığı yaparken Hayat Dergisinde çıkan fotoğrafı üzücüydü ama gerçek payı da vardı. Mezuniyetten sonra, Ürgüp Turizm Bürosunda kısa bir süre görev yaptım hemen askere gittim, dönüşümde bu eksikliğimizi bildiğim için Japonya, Kore, Çin ve Tayvan’da ki üniversitelere başvuru yaptım. 1977 yılında, burs imkânı bulduğum Tayvan Ulusal Cheng-Chi üniversitesi, Çin Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitime başladım. KUNG-FU FİGÜRANI Dünyanın zor dillerinden birisini öğrenmeye çalışıyorum, okul arkadaşlarım ve öğretmenlerimden çok önemli destek aldım, beni hiç yalnız bırakmadılar. Bunların yeterli olmadığını biliyordum, daha iyisi için, futbol oynadım, kız arkadaşım oldu, değişik arkadaş gruplarına girerek ve figüranlık yaparak çevre edindim, bol bol Çince konuştum. Bana destek olan birçok dostuma buradan bir daha teşekkür etmek istiyorum. Yank-ı adlı önemli bir yönetmen dil kursuna geldi, filmlerinde oynatacağı yabancı tipler arıyordu. Ben dört Kung-Fu filminde uzun roller aldım, kısa roller aldığım onlarca da film oldu. Bu çalışma bana para ve çevre kazandırdı hem de Çincemi geliştirmemi sağladı. Tez konusu seçiminde de Lo hocamın önemeli bir desteği oldu, benim tez danışmanım olacak hocayı da kendisi belirlemiş. Ben Mevlana-Konfüçyüs karşılaştırması yapmayı düşünmüştüm, Bana ‘Mevlana hakkında ne biliyorsun?’ dedi, kitap getirtip öğreneceğim dediğim zaman ‘iki bilinmeyeli tez olmaz’ diyerek, ‘Türk ve Çin Efsaneleri’ konusunu önerdi, onu hazırladım. Tez yazımı sırasında bu gün tarih olan, kocaman daktiloları kullandık, böylece ben de bu tarihin bir parçası olma fırsatını yakalamış oldum. YURDA DÖNÜŞ Zorlu bir sınav sonunda 88 ile en yüksek puanı alan yabancı öğrenci olarak doktorayı tamamladım. Sınav salonunda çıktığım zaman, şimdiki adı Ayla olan eşim kapıda beni bekliyordu. Benden bir yıl sonra Türkiye’ye geldi, evlendik, Melek ve Basat adlı iki çocuğumuz var. Kafkas göçmeni anneannemin adı Melek, soyadı da Basat, bir Türk boyunun adı, ona olan sevgi ve saygımdan isimlerini yaşatmak istedim. Bir yıl dil okulu, iki yıl ders ve bir yıl da tez olmak üzere dört yıl sonra, 1981 yılında yurda döndüm. DTCF’sinde o dönemki uygulamada master yok, doğrudan doktora var ve bitiren de Doçent oluyor. Ben doktora bitirdim geldim, Araştırma Görevlisi oldum! Kenan Evren’in Devlet Başkanlığı döneminde Çin ile iyi bir dostluk kuruldu, bu nedenle de TRT Dış Yayınlar Dairesi Çince yayın koydu. Günde on beş dakika ile başlayan yayın ilerleyen dönemlerde bir saate kadar çıktı. Ben ve eşim burada uzun süre görev yaptık.” VAKIF ÇALIŞMALARI Şu anda ülkemizdeki tek Sinoloji Profesörü unvanını taşıyan Bülent Okay, 2005 yılından beri de bölüm başkanı olarak görev yapıyor. Erciyes Üniversitesinde 1998 yılında Çin Dili Edebiyatı ve 1999 yılında da Kore Dili Edebiyatı bölümlerini kuran, 2005 yılında Polis Akademisi, 2007 yılında Kara Harp Okulu ve 2010 yılında da Ankara Polis Kolejinde Çince derslerini başlatan Prof. Dr. Bülent Okay, Ticaret-Turizm Meslek okullarında Çince dersi için müfredat ve malzeme hazırlanmasında ve AKÜSEM’ e bağlı yürütülen Öğretmenlik Programında da Çince uygulayıcısı olarak görev almış. Prof. Dr. Bülent Okay’ın ‘Çin Öyküleri’, ’Konfüçyus’,’ Pratik Çince 1 ve 2’, ‘Çin Yazısı’ ve ‘Çince Temel Dilbilgisi’ adlı yayınlanmış kitapları var. Özel kağıdı üzerine uyguladığı geleneksel Çin Resim yöntemiyle yaptığı çalışmaları ile de beş kişisel sergi açan Prof. Okay ayrıca UBİKAV’ın da kurucusu. Bu gün Çin devleti tarafından da desteklenen, Uluslararası Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Vakfı yirmi yıldan beri iki ülke arasında kültür köprüsü görevini üstleniyor. Prof. Dr. Bülent Okay sözlerini şöyle tamamlıyor; “Son yıllarda çok şey değişti, iş alanları arttı, Sinoloji gençlerin ilgi odağı oldu, bu gün DTCF de 120 öğrencimiz var. Zor bir eğitim, daha kaliteli olması için en fazla 20 kişilik sınıflar hedefliyoruz.”