Yaşamımızın bazı dönemlerinde her şeyin bittiğini ve yaşamın çok acımasız olduğunu düşünürüz. Çevremizden bize yapılan her gecenin bir sabahı vardır gibi umutlandırıcı cümlelere ise hiç anlam veremez ya da kızarız. İşte böyle bir dönemde yaşamımın mucizesini ve acısını aynı anda yaşadım.

O yıllarda okulumu başarı ile bitirmiş mühendis olmuştum. Gelecek hakkında inanılmaz güzel projeleri hayal ediyordum. Oysa ki ailemin yaşadığı memlekete gittiğimde beni çok acımasız bir haber bekliyordu.

Babam iki ay önce iflas etmiş ve benim son dönemim olduğu için benden özellikle gizlemişlerdi. Artık ne babamın giyim mağazası ne de köşede birkaç kuruşumuz vardı. Geride ise lisede okuyan iki kardeş ve çaresiz, üzgün, bitkin ana baba. Acilen yaşamamız için kazanılacak para gerekiyordu. Bazı firmalara baş vurduysam da hiçbir netice alamıyordum. O gün bütün gururumu bir yana bırakarak evimize uzak semtlerde iş aramaya başladım. Ne olursa yapacaktım, başka şansım da yoktu zaten.

Sokaklarda umutsuzca dolaşırken bir lokantanın camında bulaşıkçı arandığını görerek içeri girdim ve işe kabul edildim. Para haftalık alınıyordu; en çok buna sevindim.

Girdiğim işin ne olduğunu aileme söylemedim. Yıllarca eğitim görüp bulaşıkçı olduğumu ailemin bilmesini istemiyordum. Bir ay sonra hemen her gece garip bir rüya görmeye başladım. Rüyamda ağaçlıklı bir yolda ilerliyordum. Yolun sonunda büyük bir bina vardı. Yürüdükçe yol uzuyor ve binaya ulaşamıyordum. Çok yorulmuş ve acıkmıştım. Birden omzuma bir el dokundu. Orta yaşlı, masmavi gözleri olan bir bey bana bir mendil içinde çeyrek ekmek ve birkaç zeytin uzatarak, «Al bunu, bu senin hakkın!» diyordu. Mendili elime aldığımda ise yanımdan hızla uzaklaşarak binaya giriyordu. İşte her gece rüyanın bu bölümünde uyanıyordum. Yine son gece o rüyayı gördüm ama bir fark vardı; rüyada artık binanın içine giriyordum. Tam o sırada annem beni uyandırdı. İşe gitmek için hazırlanırken rüyamda gördüğüm yolu ve binayı ezberlemiş olduğumu düşünüyordum.

O sırada kapı çaldı. Kardeşim okula giderken postacının bana bir zarf getirdiğini söyledi. Mektubu açtığımda daha önce başvuruda bulunduğum şirkettin İzmir›deki şubesinden geldiğini gördüm. Görüşmek için çağırıyorlardı. İzmir›e giderek verilen adrese ulaştığımda sanki rüyamı yeniden yaşıyordum. Aynı ağaçlı yol ve yolun sonundaki büyük bina. Çok etkilenerek ön görüşme yapılan bölüme çıktım. Benden öncekilerin görüşmesi bittiğinde genel müdürün odasına girdim ve o anda karşımda oturan masmavi gözlerle karşılaştım. İşe alındıktan sonra yaşamış olduğum rüyayı genel müdüre anlattım. Genel müdür şaşkınlıkla başını sallayarak şunları söyledi: «Çok garip! Sen içeri girdiğin an, ‹işte bu olabilir› dedim içimden. Neden böyle bir şey düşündüğümü ben de bilmiyorum.»

Yaşamış olduğum bu olaya ister telepati yoluyla kurulan iletişim deyin, ister tesadüf ister haberci rüya diye adlandırın.

Önemli olan bu yaşanmış gerçeklerle bilmediğimiz bir kapının tam da ihtiyacımız olduğunda kısa bir süre için de olsa açılmış olduğunu hissedebilmek...

Mustafa GÜMÜŞ

İzmir