Yusuf KANLI   Yok, kim kime gemi aldı, gemi miydi, gemicik miydi, nasıl aldıydı onlara girmeyeceğim. Bu günlerde Kıbrıs açıklarında gemi kaynıyor... Doğaldır, Kıbrıs bir ada, denizde de gemi olur denilebilir. Denizde balık var diye de kriz olacak değil ya? Bozuk saat misali, Rum Dışişleri Bakanlığı da açıklama yapmış. Total’in 11 bloktaki faaliyeti, sondaj ve saire “keşif niteliğinde” imiş ve deniz altı zenginliğinin gelecekteki değerlendirilmesinden edinilecek menfaatin Kıbrıs halkının “ortak olacağı” dolaysıyla da, çıkacak sonuçların Kıbrıs Türk toplumunu da ilgilendirmesi gerektiği kaydedilmiş... Bu adamlar alem. Sanki başka türlü söyleyeceklerdi. Hani Facebook’ta da bir resim dolaşıyor. Nikos Sampson iti bir başka itle beraber Türk bayrağını tutarken gösteriliyor güya ve iddia ediliyor ki Sampson Küçük Kaymaklı’da Türklere ve Türk bayrağına sahip çıkmış. İnsanlar bu kadar salak mı? Sampson kim bilinmiyor mu? Bu adamın Makaryos’u bile korkutacak vahşilikte olduğu nasıl unutulur? Tabi niyet farklı bu “doğru, sözüne güvenilir” iddiasında ama gerçekte “sahte, güvenilmez ve asla dikkate alınmaz” tayfasının. Satıldı ya ruh bir kere, fark etmez ne kadar büyük saçmaladığının. “Ya tutarsa” dediği gibi Nasreddin Hoca’nın, ya tutarsa. Millet uyandı. Tam da millet “Rumlar federasyon falan istemiyormuş, Baba Denktaş onca yıl yalan söylememiş, bak bizim Mustaa efendi de Rumu ikna edemedi” dediği anda çıktı Şener Erçil efendiler, sözüm ona solcu tayfası başladı yaygaraya. “Federasyon umudu canlı tutulmalıymış...” Hadi canım sende. Federasyon ruhu kalmadı, tuz ruhu verelim mi? Şimdi bizim Niko ve arkadaşları federasyon oyunu oynar gibi yaparak adanın nesi varsa kendilerine yontma siyasetini güdüyorlar 1964’den bu yana. Niko’dan önce görev yapan Rum liderler de aynı yolun yolcusu oldular hep. Kuzey Kıbrıs’ta işbirlikçi bulma sıkıntısı olmayınca, doğal olarak “Biraz daha oyalarsak bu Kıbrıs Türklerini teslim olacaklar” inancı pekişti. Elçillerin ve diğer sülüklerin kişisel ikbal uğruna sattıkları Kıbrıs Türk halkının umudu, eşitlik ve insanca yaşama davasıdır. Fark etseler belki insafa gelecekler diyeceğim ama İngiliz Okulu yönetiminde Niko’yu temsil etmek, paraları cebe indirmek daha onurlu geliyor KKTC’nin orta eğitim öğretmenlerinin sendika başkanına. KKTC’de hiç bir devlet görevlisi ve kurumu da “KKTC parasıyla böyle ihanet olmaz” diyemiyor. Sendika Kıbrıs Türk tarihini görmezde geliyor, hatta aşağılıyor takviminde, o da geçiştiriliyor. Lanet olsun yapana da, izin verene de, görmezden gelene de. Şimdi, yine altın bir kavşaktayız. Rum çıplak yakalandı. Crans Montana’da çözüm istemediğinin dünya kamuoyunda gözler önüne sergilenmesi bir yana daha üstünden günler geçmeden şimdi de Kıbrıs Türkü yokmuş gibi tek başına adanın hidrokarbon zenginliğine oturma çabalarına devam ediyor. Ne imiş efendim? Türkiye kılını kımıldatmayıp, Rumların tek başına her türlü tasarrufu almasını izlemeliymiş. Niye? Demiş ya adamlar “Kıbrıs’ın doğal kaynakları Kıbrıs’ın halkına aittir” diye. Eğer Kıbrıs sorunu çözülür ise, o çözümde öngörülecek şekilde Kıbrıs Türküne de payı verilecekmiş. Sevgili dostlar, bakın, Kıbrıs uyuşmazlığı,  Rum yönetiminin yaklaşık 10 yıldır süren hukuk dışı tasarrufları ile denize yayılmış ve bölgede deniz yetki alanları sınırlandırması uyuşmazlıklarına yol açmıştır. Söz konusu iki uyuşmazlık arasındaki bu yakın ilişki, Kıbrıs uyuşmazlığının toplu bir çözüme kavuşturulması için yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması sebebi ile bölgedeki deniz yetki alanları uyuşmazlıklarına ilişkin bazı konuların hatırlanmasını gerektirmektedir. Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sınırlandırması uyuşmazlığının iki ayrı boyutu bulunmaktadır. Rum yönetiminin bir taraftan Kıbrıs Türkü’nün adanın kaynakları üzerindeki haklarını gasp ederken diğer taraftan da Türkiye’nin kıta sahanlığı haklarına tecavüz etmektedir. Rumlar sanki Kıbrıs’ın tek meşru temsilcisi kendileriymiş gibi hareket ederek Adanın sözde kıta sahanlığı/münhasır ekonomik bölgesinde mevcut ya da bulunması ihtimal dâhilinde olan zenginlikleri tek başına sahiplenmeye çalışmaktadırlar. Rum yönetimi, bu çerçevede, Mısır, Lübnan ve İsrail ile münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yapmış, hidrokarbon araştırmaları için bloklar ilan etmiş, ihaleler açmış ve ruhsatlar vermiştir. Vurgulamak gerekir ki, bunlardan sadece Lübnan ile imzalanan anlaşma, Lübnan tarafından onaylanmamış ve Birleşmiş Milletlere tescil ettirilmemiştir. 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı bloklar, Türkiye’nin bölgedeki kıta sahanlığı haklarına da tecavüz etmektedir. Rum yönetiminin Doğu Akdeniz’in istikrarını, barış ve güvenliğini olumsuz etkileyen bu faaliyetleri, Türkiye ve KKTC’nin protestoları, Türkiye ile KKTC arasındaki kıta sahanlığı sınırının bir kısmını çizen Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması, KKTC’nin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na verdiği ruhsatlar ve sahada gerçekleştirilen faaliyetler ile karşılık bulmuştur. Kıbrıs uyuşmazlığında hem KKTC hem Rum yönetimi hem Türkiye hem Yunanistan hem de İngiltere kurucu anlaşmaların ve bunların bir parçası olan Anayasanın yürürlükte olduğunu, son Crans Montana tartışmaları dikkate alınırsa, kabul etmektedir. Yürürlükte olan Anayasa ise Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların eşit hakları olduğunu söylemektedir. Türkiye-KKTC kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yapılırken taraflar sadece ilgili kıyılarını değil Kıbrıs Türkünün Ada üzerinde Kıbrıslı Rumlar ile eşit olan haklarını dikkate almışlardır. Bu sayede taraflar Erenköy civarında Rum yönetimi kıyıları önünde sınır çizme imkânı bulmuşlardır. Bu yaklaşım hem Anlaşma metnine hem de Türk Dışişleri Bakanlığının konuyla ilgili açıklamasına yansımıştır. Bununla beraber, Türkiye, Rum yönetiminin kıta sahanlığı sınırının geri kalan kısmının çizilmesini bahane ederek görüşme masasından kaçmasını önlemek için olsa gerek, Adanın doğusundaki kıta sahanlığı sınırını toplu çözümden sonra çizileceğini beyan etmiştir. Kıbrıs uyuşmazlığına ilişkin toplu çözüm görüşmeleri, Yunanistan ve Rum yönetiminin uzlaşmaz tutumları ile bir kez daha sonuçsuz kalmıştır.  Buna karşılık Rum yönetiminin Türk kıta sahanlığına ve Kıbrıslı Türklerin haklarına tecavüzü devam etmektedir. 11 Numaralı Blokta Total, bugünlerde, Kıbrıslı Türklerin haklarını yok sayan sismik araştırmalar yapmaktadır.  Türkiye’nin bölgedeki kıta sahanlığına tecavüz eden 6 numaralı blokta ise Eni ve Total şirketleri ruhsat almıştır. Geldiğimiz noktada Kıbrıs uyuşmazlığına ilişkin iki olasılık söz konusudur: bir süre sonra yeniden toplu çözüm için görüşmelere başlanması ya da Türkiye’nin KKTC’nin tanınmasını sağlamak için yeni politikalar üretmesidir.   Eğer bu ikinci yola gidilecek ise, Total’in 11 ya da Eni-Total ortaklığının 6 numaralı bloktaki faaliyetlerine karşılık Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı sınırının Kıbrıs Adasının doğusunda kalan kısmı, Anayasa yürürlükteyken Kıbrıs Türkünün Adanın her yerinde Kıbrıs Rumu ile eşit olan haklarına dayanılarak KKTC ile Türkiye arasında yapılacak yeni bir anlaşma ile çizilmelidir. Gün aksiyon günüdür. Rum provokasyona devam etmekte biz ise her zamanki gibi seyretmekte, uzaktan bakmaktayız. Artık harekete geçme zamanıdır. Yarın çok geç olabilir.