Mehmet Necati GÜNGÖR Bu tanımlamaya ifrit oluyorum. Memleketim Erzurum için, Erzurumlular tarafından kullanılan bir tanımlama. Bu şehirde 400 bin insan yaşıyor, 6 milletvekili, 1 Büyükşehir Belediyesi ve yeteri kadar iktidar partisi yapılanması var. Muhalefetin tek milletvekili iyi Partili Naci Cinisli de olmasa, şehrin sorunlarını dile getirecek kimse yok. Şehir sahipsizse, suç kimin acaba? Ben bu şehirde gençliğimi geçirdim. Bu şehir o yıllarda hiç sahipsiz olmadı. Hep sahipliydi, ayrıca iktidar yanında muhalefete de yer veren bir yapısı vardı. Bu şehir, o muhalefet sayesinde sahipli oluyordu. 17 yıldır bu şehir iktidar partisine yüzde 70 oy veriyor. Aklını, inancını, sempatisini, her şeyini bu iktidara ciro etmiş. Ama, hamasetle aldatılıyor. Din iman edebiyatıyla kandırılıyor. Yine de Türkiye’nin üç yoksul ilinden biri. Ötekiler: Bayburt, Erzincan. Onlar da bu iktidarı yüzde 60’ların üstünde destekleyen iller. Ayrıca, Erzincan, içinden bir de Başbakan çıkarmış. Binali beye rağmen ora da sahipsiz kalmış. Hamaset şırası bu şehri de boydan boya tatlandırmış, benim memleketim gibi. Erzurum’un 1965’li yıllarına, hatta ondan önce Demokrat Parti’nin iktidar olduğu 50’li yıllara götürdüğümüzde karşımıza kalıcı eserler çıkıyor. Atatürk Üniversitesi, Erzurum Et Kombinası, Ilıca Şeker Fabrikası hep o dönemin eserleri. Geliyoruz Adalet Partisi iktidarına. Adalet Partisi mevcut tesisleri özenle koruduğu gibi üstüne bir Çimento Fabrikası yapmış, Süt Fabrikası yapmış, barajlarla çatlamış topraklara hayat vermiş. O dönemde Adalet Partisi’nin 5, ana muhalefet CHP’nin 2 milletvekili var. Muhalefetin eleştirileri iktidarı silkeliyor ve koşturuyor. Erzurum o dönemde dış ülkelere canlı hayvan ihraç ediyor. Ekonomisi bu günkünden kat kat iyi. İyi hatırlıyorum, 5 köy bir seçimde oy kullanmadı diye iktidar partisinin etekleri tutuşmuştu. Rahmetli babam bu partinin Merkez İlçe Başkanıydı ve bu 5 köy o ilçeye bağlıydı. Bu olay babamı hizmet konusunda daha da kamçılamıştı. Köylere, köylülere hiçbir suçlama, tariz yapılmadı. Aksine, daha çok hizmet götürülerek gönülleri alınmaya çalışıldı. Takip eden seçimde bu beş köyden iktidar partisine çokça oy çıkmıştı. Siyaset o yıllarda böyle yapılıyordu. Milletvekilleri şahsiyetli insanlardı. Partililer, il ve ilçe başkanları da öyleydi. Dürüstlük vardı, dostluk vardı, hizmet vardı. Ya şimdi? Uçuk biletleri neden pahalı diye dert yanıyorlar bizimkiler. İktidarın bir milletvekili de havaalanının isminin Recep Tayyip Erdoğan havaalanı olarak değiştirilmesini istiyor. Ve bu milletvekiline tabandan tepki yok. Herkes birbirini yağlama peşinde. Yüzde 70 oyla iktidar için “elde bir” vaziyetine düşmüş bir şehrin ağlamaya hakkı yoktur. Aklınızı işletin, şehrinizin sahibi olun. Kendinizi küçültmeden, kimseye minnet etmeden yaşamayı öğrenin. Sahipsiz şehirmiş! Hadi canım, sahipsiz olan sensin! Çünkü aklını kiraya vermişsin!

Ola ğardaş hele bahın…

Müjdeler olsun. Yeni bir suç tanımımız oldu. “Ekonomi kötü” diyenler hapse girecekmiş. Bir dostumuz var. Telefon tarifesi aylık 32 lira. “Daha pahalı tarife uygulayacak kadar enayi miyim?” diye hava atıp duruyor. Bizler, ayda 100 liradan aşağı telefon parası ödemeyenler, Dostumuza göre biz “enayi”ler tarifesini kullanıyormuşuz. Bu arada bir başkası, yeni suç tanımımızı okuyunca “kötüdür” diyecek kadar enayi miyim? demez mi? Ekonomimiz iyi ellerde ve tıkırında. Siz bu çarşı pazarda fesatlık yapanlara bakmayın. Cepte yeterince para olmazsa insanlar alış veriş yapabilirler mi? O zaman dilini kır ve otur. “Ekonomi tıkırında.” Lüks otobüslerle seferlerin başladığı yıllarda, Bayburtlu kardeşimiz Erzurum’dan Dadaş otobüsüne binmiş, İstanbul’a gidiyor. İlk mola yerinde bakmış, 7-8 otobüs yan yana dizilmiş, hepsi Dadaş. Öte yandan, ha bire anons: “.. plakalı dadaş yolcuları, otobüsünüz kalkmak üzere, lütfen yerlerinize…” Bizimki bindiği aracın plakasını da almamış. Panik halinde tek tek otobüslerin içine girip yolculara seslenmiş: “Ola ğardaş, hele bahın, ben bu otobosun yolcusimiyam?”