Süleyman Çelik: Artık önümüzü göremiyoruz

Ankara’da eğlence mekânlarının yoğunlukta olduğu en eski yerlerden Sakarya Caddesi, başta öğrenciler olmak üzere farklı gruplardan insanı kendine çeken barlar sokağıydı. Fakat son yıllarda yaşanan pek çok olumsuzluk, Sakarya Caddesi’ne giden insan sayısında azalmaya yol açtı. İşletmecilerin yüzünün gülmediği caddede, bu sorunların neler olduğu, ekonomik krizin sektöre nasıl yansıdığı ve yıllar içinde değişen eğlence anlayışını, mekân sahibi Süleyman Çelik ile konuştuk
RÖPORTAJ / SULTAN YAVUZ (ANKARA) - Özellikle üniversite hayatı Ankara’da geçen çoğu öğrenci için Sakarya Caddesi özel bir anlama sahiptir. Şehrin bazı yerlerine göre daha uygun fiyatlı menülere sahip olması, konser ve gruplara ev sahipliği yapması, onu çekim merkezi hâline getirmiştir. Fakat son yıllarda yaşanan olumsuz gelişmeler, Sakarya Caddesi’ni tercih edilen yerler arasında olmaktan çıkararak, insanların gözündeki olumlu imajını değiştirdi. Sokak lambalarının yanmaması geç saatlerde özellikle kadınlar açısından güvensizlik yaratırken, kötü işletmeciler, sokaktaki bakımsızlık, Sakarya’nın belleklerdeki eski algısını yıkıyor. Bingöl Karlıova’dan, deprem nedeniyle Aydın Nazilli’ye göç eden altı çocuklu bir ailenin ferdi olan Süleyman Çelik, 1986 yılında Nazilli’de doğmuş. Çelik, “Köyün büyüğü nereye giderse, herkes oraya gidiyor. Bizimkiler de öyle yapmış. Bizim oturduğumuz yerde 200 hane varsa, bunların çoğunun soyadı Çelik’tir” diyor. Şimdiki mekânı birlikte işlettikleri ağabeyinin, ilkokuldan sonra ailesine yardım edebilmek için çalışma hayatına girdiğini aktaran Çelik, kendisinin de hem okuduğunu hem de çalıştığını ifade ediyor. Meslek lisesi mobilya bölümünden mezun olan Çelik, profesyonel futbolcu olmak istiyormuş, hatta maç başına para aldığı zamanlar da olmuş. Ancak “torpili olmadığı için” bu alanda ilerleme gösteremediğini söylüyor. Nazilli’ye yakın olan Didim’de turizm işine giren ağabeyi bir süre sonra kendisini de çağırınca henüz ortaokulda olan Çelik, masalardaki küllükleri boşaltırken, yaşı itibarıyla müşterilerin sempatisini kazandığını ve bolca bahşiş aldığını gülerek anlatıyor. Çelik, “Ortaokuldan liseye kadar ailemden hiç para istemedim. Sanayide çay satardım mesela… Çaycılık da yaptım, düğünlerde balon da sattım, ama bundan gurur duyuyorum” diyor. Didim’den sonra İstanbul’a giden ağabeyinin yanında da iki yıl çalışan Çelik, daha sonra askere gidiyor. Bu süreçte ağabeyine, Ankaralı bir arkadaşı mekân açmayı teklif ediyor. Askerden dönen Çelik henüz 20 yaşındadır ve ağabeyinin yanına Ankara’ya gelir, ama beşinci kattaki bar, Çelik’i şaşırtacaktır. “Hiç böyle beklemiyordum, ‘Beşinci kattaki bara kim çıkar ki’diye düşündüm. O zamanlar tek masayla işletmeyi kapattığımız günlerdi, cebimizden yiyorduk. Zaten ailen de yanında yok, sadece ağabeyin var. O süreçte çok zorlandım” diyor. Zaman içinde müşteri kitlesi edindiklerini kaydeden Çelik, “İnsanlar bizi sevmeye başladılar.Onları buraya çeken bendim, ağabeyimdi. Biz işletmecilikten öte insanlara değer verdik. Bu süreçte gelenler, arkadaşlarını da getirmeye başladılar ve reklamımızı insanlar yaptı. Canlı müzik tuttu, derken hafta sonları çok iş yaptığımız için barı büyüttük, sahne yaptık. Ama ne yazık ki artık önümüzü göremiyoruz” diye anlatıyor. “Punkçılar” ve “Emolar” Çelik, 2000’lerin başı ile 2010 arasında, gençlerin dâhil olduğu temel akımların“punk” ve “emo” dönemi olduğunu belirtiyor. Çelik şunları söylüyor: “Ben Ankara’ya geldiğimde, çok yaygın iki akımdı. Hatta emo çalışanımız vardı, ilk gördüğümde şaşırmıştım. Tek gözü kapalı, her yeri boyalı… Punkçılar ve emolar birbirlerini hiç sevmezlerdi ve bu yüzden çok kavga çıkardı. Özellikle de Konur Sokağı’nda… Müzikal anlamda zaten birbirlerini sevmezler, punkçılar biraz daha anarşist takılırlar. Konur Sokağı’nda iki grup da ‘sinyal’ yapardı, ‘Ağabey bira içeceğiz, bir liran var mı’ diye para toplarlardı. İki grup da bunu yaptığı için olay çıkardı. Emolar daha fazla ilgi çekiyordu, kızlar onları daha çok beğeniyordu. Benim tanıdığım emolar kızların parasını yerdi, çalışanımıza hep hediyeler gelirdi. ‘Tişörtüm yok’ deyip, aldırdığı da olurdu. 2010’a kadar sürdü o akım… Biz de punk gecesi yapmıştık o dönem. Sonra akım biraz daha 1990’ların alternatif müziğine döndü. Özellikle stüdyodan çıkan gençler bizim mekâna çok gelirdi, rock kültürü iyiydi 2010’da. Hafta sonları o kadar yoğun olurduk ki, içeri insan alamazdık. Dükkânı sabah 10.00’da açtığımızı bilirim. Kitlemiz 19-25 arası gençler… Şimdi insanlar daha çok elektoronik müziğe ve popa kaydı. Barlar 24.00’ten sonra ‘club’a dönüyor.” “Alkol zamları mekânları vurdu, gençler artık evde vakit geçiriyor” Özellikle 2010’dan sonra alkol zamlarının artması, diğer işletmeciler gibi onu da vurmuş. 2015 yılına kadar İstanbul’daki konserler için otobüs kiraladıklarını, festival biletleri sattıklarını ve ünlü grupların satış noktası olduklarını kaydeden Çelik, alkol zammı ve terör saldırılarının her şeyi değiştirdiğinden bahsediyor. Çelik, zammın gençlere olan etkisini çarpıcı örneklerle ifade ediyor, “Zamlar nedeniyle öğrencinin bütçesi etkileniyor. O zaman beş tane içerken, şimdi iki tane içiyor. Eskiden dört buçuk liraya bira satarken, cebinden 20 lira çıkarıyordu. Öğrenci de iki-üç yıldır evinde alkol yapmaya başladı. Hele bizim kitlemizde, her on öğreniciden üçü kesin yapıyor. Tabii onun da ne kadar damak tadına hitap ettiği tartışılır, ama ucuz olduğu için buna yöneliyorlar. İkinci bir alternatif de uyuşturucu… Bir öğrencinin dışarı çıktığında ödeyeceği meblağ en az 50 lira. Onun yerine uyuşturucuya yönelmek daha cazip geliyor. Haftada iki gün gelen öğrenci, ayda bir kez hava almak için geliyor. Şimdi sürekli zam yaparsan, kaçakçılığı da sahte içkiyi de başka şeyleri de engelleyemezsin. Biz dei haliyle önümüzü göremediğimiz için dükkâna yatırım yapmıyoruz. Ben burada üç yıldan fazla süreyi göremiyorum kendi adıma. Eğer 50 bin öğrenciden 100 kişiyi Sakarya’ya çekemiyorsak, burada bir sıkıntı var. Sen ne yaparsan yap, karşı tarafın geliri yok ve o yüzden mekânlar da yavaş yavaş kapanıyor. Biz eski bir işletmeyiz, ama yeniler dayanamıyor. Ki bu sadece eğlence sektöründe değil, gıda sektöründe de aynı, giyimde de… Sakarya Caddesi’nin yanmayan sokak lambaları Sakarya Caddesi’nin kötüye gittiğini belirten Çelik, bu durumdan belediyenin de sorumlu olduğunu kaydediyor. Sokak lambalarının yanmadığını söyleyen Çelik, TEDAŞ’ı aradıkları zaman sorumluluğu belediyeye attıklarını; belediyenin ise TEDAŞ’a yönlendirdiğini söylüyor. Sakarya’nın yavaş yavaş bitirilmek istendiğini ileri süren Çelik, şöyle konuşuyor: “Düşünün, Ankara’nın göbeğinde sokak lambası yanmıyor. Bir kadın, gece on ikiden sonra nasıl yürüsün ki? Sen kadın müşterileri de çekemiyorsun artık. Sokakta uyuşturucu satıldığını da biliyorum, 13-14 yaşındaki çiçekçi kızların insanların kucağına çiçek atıp, zorla aldırmaya çalıştığını da… Rahatsız edici ve güvenilir olmayan bir ortam var artık ve esnaf olarak bu sorunlarımızı belediyeye de anlattık, ama belediye başkanı bizimle görüşmedi, yardımcısıyla görüştük. ‘Çok fazla denetleme ve uygulama var, burası bizim geçim kaynağımız’ dedik, ama sonuç alamadık. Sokağın esnafı olarak dayanışıyoruz, en eski esnaf kimse ‘O görüşsün’ diyoruz, ama sonuç alamıyoruz. Korkuyoruz diyebilirim. 100 kişilik polis ekibi geliyor, içinde maliyecisi, sağlıkçısı, çevik kuvveti, çocuk şube, herkes var. Haftada birkaç gelip insanları rahatsız ediyorlar. Tamam, uygulama yapabilirsin, denetleme yap,ama eskiden sadece 18 yaş altı için denetim olurdu. Bizim en fazla iş yaptığımız hafta sonu geliyorlar ve tüm evraklarımı gösteriyorum, ama haftaya aynı şeyi yine yapıyorlar. Kamerayla geldikleri için müşteri de rahatsız oluyor. Bir sürü polis, denetleme, kamera olunca insanlar da uzaklaşıyor. Biz geçen yaz buna dair açıklama yapmak üzere meydanda toplandık, ama ne yazık ki, ‘Olumsuz bir şey söylerseniz, uygulamayı artırırız’ diye tehdit edildik. Mecburen, şikâyetimizi dile getirmek yerine ‘Çok memnunuz’ diyebildik. Burada pavyonlar da var, ruhsatsız mekânlar da, hayat kadını satanlar da… Polis gelince kapatıyor, gidince yine açıyorlar ve onlara bir şey olmuyor. Kötü işletmelere uygulama yapmak yerine, düzgün işletmelere zarar veriyorlar bu şekilde…” Yeni dolandırıcılık Maddi açıdan gidişat kötü olduğu için, çeşitli uygulamalarla işletmelerin birbirinin müşterisini çalmaya çalıştığını dile getiren Çelik, bazı kötü işletmelerin de dolandırıcılık yaptığını iddia ediyor. Süleyman Çelik şunları anlatıyor:“Bazı işletmeler, kadınlarla anlaşıyor. Sosyal medya üzerinden tanıştıkları kişilerle buluşan kişiler, anlaşmalı barlara gidiyorlar ve su da içse, bira da içse 10 liralık şey, sana 50 liraya veriliyor. Adam ne kadar hesap geleceğini bilmiyor tabii… Kadın yiyip içtikten sonra telefonla konuşuyor gibi yapıp ortadan kayboluyor. Hesap geliyor 1000 lira ve ortamda kabadayı tipler de olduğu için, adam mecburen ödüyor. Bu çok yaygınlaştı mesela… Ne yazık ki önlem alınmıyor. Kazak hayat kadınları da çok artık Sakarya’da, ama bunların önüne geçilmiyor. Sakarya, Ankara’nın eğlence anlamında gözbebeğiydi, insanlar burada rahat ve özgürdü. Ama şimdi sokaklarda uyuşturucu satılan, mendilciden ve çiçekçiden geçilmeyen bir yer oldu, kaliteli insan da gelmiyor bu yüzden. Oysa ben, Bilkent gecesi yaptığımı bilirim. Sokak artık güvenli değil, tamamlanmamış binalar, çirkinlik, pislik de ayrı dert…Sakarya gelişmiyor, belediye buraya dair bir çalışma yapmıyor, derdimizi de kimse dinlemiyor. Ben Sakarya’nın geleceğini görmüyorum, ekonomik kriz var ve alkole yüzde 24 zam gelecek yine. Biz ne yapacağız peki? Ben haftada 10 bin liraya malzeme alacağıma, başka sektörde aynı parayı kullanabilirim diye düşünüyorum artık. Her şey kötüye gidiyor. Tüm esnaf aynı şeyi söylüyorsa, burada bir gerçeklik vardır. Vergiler çok yüksek ve üreticilerden çok devlet alkolden para kazanıyor. Eskiden altı çalışanım varken, üçe düşürdüm. Paraya ihtiyacı olan öğrencilere destek çıkabiliyorduk eskiden, artık yapamıyoruz. Benim işim iyi olacak ki, müşteri buradan çıkıp yemeğini yesin, oradan taksiye binsin. Bunların hepsi bir döngü… Ben küçülünce, onlar da küçülüyor. Yakında herkes kapatacak böyle giderse…Tablo umutsuz, ama biz de sevdiğimiz için bu işi yapıyoruz.”