“Yaşadığım süre boyunca baba mesleğime ve bakırcılık sanatına sahip çıkacağım”

Geçmişte altın çağını yaşayan ancak günümüzde yerini çeliğe bırakan bakırın Ankara Kalesi’ndeki son ustalarından Faruk Küçük (60) ile Türk mutfağının vazgeçilmezi bakırcılık sanatını, baba mesleğini ve bakır zanaatının geleceğini konuştuk

NAZ AKMAN - Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sağlıklı ve uzun ömürlü olması nedeniyle sofraların vazgeçilmezi olan bakır mutfak gereçleri; tencere, tava, kazan, cezve, tas, bakraç, sini, kildanlık, güğüm, ibrik, hamamtası, çaydanlık, mangal, semaver son yıllarda yerini çeliğe bıraktı. Günümüzde kolay kullanımı nedeniyle çelik, alüminyum, emaye, teflon gibi mutfak gereçlerine artan ilgi ile sayısı her geçen gün azalan bakırcı ustaları ile imalathanelerde çalışacak çırakların bulunamaması nedeniyle kaybolmaya yüz tutan bakırcılık sanatı, şimdilerde nostalji, antika ve aksesuar olarak tercih ediliyor. 40 yıl öncesine kadar çekiç seslerinin eksik olmadığı Samanpazarı’nda, dövmecilerden, işleyenlere, alıp satanlardan tamir edenlere kadar onlarca bakır ve kalaycı ustasının el emeğiyle hayat bulan bakırcılık sanatını baba mesleği olarak 50 yıldır devam ettiren Faruk Küçük (60) ile söyleştik. Bölgenin en eski kalaycılarından Faik Küçük’ün oğlu Faruk Küçük, 10 yaşından bu yana bakırcılık yapıyor. Yarım asırlık yaşamını Samanpazarı’ndaki baba mesleğine adayan Küçük, son 18 yıldır Pirinç Han’ın girişindeki “Yörük Antik”te eski bakır alım satımı yapıyor. Mesleğine aşkla bağlı olduğunu söyleyen Küçük, “Babam bakırcılar ve kalaycıların kurucusuydu. 10 yaşında babamın yanında çırak olarak mesleğe başladım, işin en ince detaylarını babamdan öğrendim, şimdi 60 yaşındayım. Bakırcılık yapmıyorum, Türkiye’nin farklı bölgelerine ait antika bakırları alıp satıyorum” dedi. Küçük, “Benim için bakır bir aşktır” Şehrin ticaret noktalarında ayrılmaz ikili olarak yan yana duran bakır ve kalaycı ustalarının az sayıdaki temsilcilerinin sektörü ayakta tutmaya çalıştığını ifade eden Küçük, kendisinden sonra üçüncü kuşağın mesleği sürdürmeyeceğini belirtti. Küçük mesleğini, “Kalay ve bakır ayrılmaz ikilidir. Bir yerde bakırcı varsa yanında mutlaka kalaycı olurdu. Samanpazarı’nda 40’tan fazla usta vardı. O dönemler mutfak eşyalarının hepsi bakırdı. Dolayısıyla insanlar yılda bir kez bakırını kalaylatmak için veya yeni bakır almak için sürekli buraya gelirdi. Şimdi Ankara Kalesi’nde dört kalaycı iki bakırcı kaldı. Gaziantep ve Kahramanmaraş yapımları hariç buradaki bakırları yapan ustalar da kalmadı. Bu çarşıda kalan son ustalarız. Ben ikinci kuşak olarak bu mesleğe hayatımı adadım. İki oğlum var, ancak bir kilo bakırın fiyatını, değerini bilmezler. Üçüncü kuşak olmayacak. Oysa benim için bakır bir aşktır” sözleriyle özetledi. Ustaların elinden sofralara gelen bakırın serüveni Tarih boyunca pek çok alanda kullanılan bakırın; dövme, döküm, zımbayla dövme, kazıma, işleme gibi farklı tekniklerle şekillendirildiğini ifade eden Küçük, ustaların el emeğiyle Türk mutfağının vazgeçilmez araç gereçlerine dönüştürdüğü bakırın sofralarımıza gelene kadar geçirdiği zahmetli yolculuğunu anlattı. Küçük, bakırcılığın üretim süreci ve bakırcılıkta kullanılan alet ve malzemelere ilişkin şöyle konuştu: “Bakırın geçmişi M.Ö’ye dayanıyor. Selçuklulardan Osmanlıya kadar Anadolu’da yaşayan pek çok uygarlık bakırı bir şekilde kullanmış. Ülkemizde bakır konusunda her yörenin ve her ustanın işi farklılık gösterir. Her bölgenin, sini, tencere, tava, kazan, cezve, tas, bakraç, kildanlık, güğüm, ibrik, hamamtası, çaydanlık, mangal, semaver gibi belirli ürünleri vardır. Her usta da bu ürünlerden biri üzerine kendini geliştirir, öyle tanınmaya başlar. Eskiden bakırcı ustaları yaptığı bir ürünü, sanat eseri olarak görüyordu çünkü yoğun bir emek veriyorlardı. Her yörenin işi farklıydı. Biz ürüne bakıp hangi yöreye ait olduğunu, hangi ustanın elinden çıktığını bilirdik. Bakırcılıkta, kesme bükme makinesi, kıvırma parlatma makinesi, çekiç, tokmak, metre, makas, zımba, kumpas ve işleme takımları gibi alet ve malzemeler kullanılır. Bakırın işlenmesinde de bazı teknikler vardır. Bunlardan biri dövme tekniğidir. Dövme tekniğinde çekiç ile bakırın şekillendirilmesi yapılır. Kazıma işleminde ise çivi şeklindeki demir çubuklarla malzemenin üzerine kazınarak şekil verilir, buna oyma desenli de denilir. Zımbayla dövmede ise bakır süslenilir, yine şekilli demir çubuklara çekiçlerle kabartma desenler yapılır. Eşyanın üzerine farklı desen veya motifler işlenilir. Bakır nazik bir malzemedir. Son yıllarda bu ustalık yerini ticarete bıraktığı için daha fabrikasyon ürünler yapılmaya başlandı. Muğla Yatağan’da iki bakırcı, örfleri ve çekiçleri mesleği el sanatı olarak sürdürmeye çalışıyor. Şimdilerde bakırı üçe ayırabiliriz; alıp satanlar (Kahramanmaraş ve Gaziantep bu konuda Türkiye’de birinci sırada yer alır), bakıra şekil verenler yani dövenler, dövmeciler, bir de eski bakırı işleyenler.” “Bakırın ömrü yoktur” Genellikle mutfak eşyaları, çeşitli aletler ve süs eşyaları olarak kullanılan bakırın şimdilerde hediyelik eşya, antika, aksesuar olarak tercih nostalji amaçlı edildiğini söyleyen Küçük, bakırın değerini kaybettiğini ifade etti. Teknolojiyle beraber kullanımı kolay olan çelik, alüminyum, emaye, teflonun mutfakta daha sık tercih edildiğini söyleyen Küçük, “Sağlık sıhhat bakımından bakır çok önemlidir. Anadolu’nun zengin mutfak kültüründe her yiyeceğin kendine özgü bakır kabı vardı. Çiğ köfte bakır leğende yoğrulur, yumurta sahanda pişirilir, pekmez bakır tavada kaynatılır aynı şekilde yoğurt bakır kaplarda mayalanır. Atalarımız mutfakta sadece bakır kullanmış, sütten yoğurda, çorbadan et yemeklerine kadar her şeyi bakırda pişirmiş. Bakırda pişirdiğin yemek ile çelikte pişirdiğin yemek arasında fark vardır. Bakırın ömrü kullanımına göre değişir, aslında bakırın ömrü yoktur. Benim evimde 200 yıllık bakır da var. Bakır kolay oksitlenebilir, fakat kalayladığınızda oksidin üzeri kapanıyor ve ömrü uzun oluyor. Mutfakta kullandığınız bakırı kalaylatmazsanız bakır çalması dediğimiz zehirlenmelere neden olur. Dolayısıyla bakırı doğru kullanmak gerekiyor, yılda bir kez kalaylatmak, mümkünse elde yıkamak gerekiyor. Bakırı bulaşık makinesine atarsanız kimyasal deterjan nedeniyle rengi solar, ömrü kısalır bir özelliği kalmaz. Bakırı yağsız ve susuz bir şekilde ocakta tutarsanız, kalayı erir deforme olur, ölür. Bakır ürünler ile çelik veya alüminyum gereçler arasında fiyat olarak pek fark yok, bu tür zahmetlerinden dolayı günümüzde bakır pek kullanılmıyor. Yeni jenerasyon bakırı kullanmayı bilmiyor o nedenle mutfakta gereç olarak kullanmak yerine aksesuar olarak tercih ediyor. Bazı yöresel lokantalarda veya kafelerde mutfak eşyası olarak sofrada hala bakır gereçler kullanılıyor. Özellikle Doğu illerinde Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır’da hala bakır kullanıyor, bu kültür yaşatılmaya çalışılıyor, ancak buralarda kullanılmıyor” dedi. “Sektörümüzü ayakta tutan Kahramanmaraş ve Gaziantep” “Yörük Antik”te, Kahramanmaraş, Gaziantep, Tokat, Erzincan, Amasya, Çorum, Mardin, Diyarbakır ve Kastamonu gibi illerden eski bakırları meraklılarıyla buluşturduğunu söyleyen Küçük, son olarak “Burada her yörenin bakırını bulabilirsiniz. Ürünlerin işçiliği ve yaşı nedeniyle fiyatları değişiyor. 100 liradan beş bin liraya kadar farklı motiflerde ve büyüklüklerde el işi bakırlarımız var. Türkiye’nin farklı yerlerinden el işi bakırlar topluyorum. Kastamonu bakırı meşhurdur, iyi ustaların yetiştiği yerdir. İç Anadolu’yu besler. Orada da bakırcı ustaları azaldı. Kastamonu ibriği yapacak usta artık kalmadı. Çorum’da kazan, leğen, sini hala yapılıyor, Tokat’ta da aynı şekilde bakır yapılıyor. Bizim sektörümüzü ayakta tutan Kahramanmaraş ve Gaziantep. Geçmişe özlem duyanlar, nostalji sevenler, bakır koleksiyonerliği yapanlar ürünlerimize ilgi duyuyor. Ellerinde bu tür antika değeri olup da değerini bilenler halen kullanıyor, sahip çıkıyor. Değerini bilmeyenler eski eşya olarak görenler ise hurdacılara satıyor, ya da bir şekilde elinden çıkarıyor. Bu dükkânda el işi antika değeri olan pek çok ürünümü satmıyorum, kıyamıyorum. Gittiğim her ilde öncelikle bakırcılar çarşısını ziyaret ediyorum. Benim için bakır aşktır, bakır kültürünü yaşatmak gerekiyor, geleneğimize sahip çıkmamız gerekiyor. Benden sonra belki çocuklarım bu bakırları hurda fiyatına satacaklar ama ben yaşadığım süre boyunca baba mesleğime ve bakırcılık sanatına sahip çıkacağım” sözlerine yer verdi.
Editör: TE Bilisim