Futbol dünyamız onu önce Küçük Sami olarak tanıdı, Sonra adı Tıktık Sami oldu, yıllarca futbol oynadı daha sonra hocalığa geçti. Başkentin ünlü Hacettepe Futbol Kulübü’nün formasını yıllarca giyen, Mor Menekşe tutkunu, Sami Onur ile Zaman Tüneline giriyoruz. İç içe evleri, sıcak dostlukları hatta külhanbeyleri ile ünlü bir semttir Hacettepe. Hepsi birbirine destek olan dostların buluştuğu hatta ‘çocuklarımız asfaltta, sokak arasında top oynamasın’ diye kulüp kuran bir mahalle Hacettepe. Bu gün kocaman bir üniversitenin yerleşkesi olan, sağlık kuruluşları ile tüm ülkeye şifa dağıtan bu alanın yıllar öncesindeki sahiplerinden birisi de Onur ailesi. Elektrik şirketinde Ustabaşı olan Emin Bey ile Temyiz Mahkemesi memurelerinden Fatma Hanım da burada tanışıp yaşamlarını birleştirenlerden. Çiftin ilk çocuğu, başkent futbol tarihinin önemli isimlerinden Sami Onur da 1934 yılında Hacettepe de dünya gelenlerden. Yaşı ve fiziği ile önce ‘Küçük Sami’, ilerleyen yıllarda futbolun seri paslarla oynanması gerektiğini anlatan sözü ile de ‘Tıktık Sami’ olarak tanınan Sami Onur ile Zaman Tüneline giriyoruz. Hacettepe’de dünyaya gözünü açmış, Hacettepe’ye gönül vermiş, Mor Menekşe tutkunu Sami Onur, çocukluğunun Hacettepe’sini şöyle anlatıyor: “Hacettepe için söylenenlerde bazı hatalar var, mahallenin Külhanbeyleri vardı ama efendi insanlardı, beni bağışlayın ama ‘çakal takımı’ denilen türden değildiler. Kabadayı Mehmet, Sarı Veli, Orley İhsan ve kulüpte futbol da oynayan birkaç ay önce de yaşama veda eden Karagöz Kemal benim tanıdığım gerçekten efendi insanlardı. Hacettepe’de yabancılar sokaklarda dolaşamazdı sözü de doğrudur, bu insanların ne aradığı sadece bu ismini saydıklarım değil, hemen herkes tarafından sorgulanırdı, bu da güvenlik nedeniyle olurdu. Bu adam kimdir, neden buralarda dolaşıyor, gerçek bir adres arıyorsa yardımcı olunurdu, kötü niyetli, zarar verecek gibi görülenler de doğal olarak hemen uzaklaştırılırdı. Hacettepe büyük bir aile gibiydi, hepsi birbirini tanıyan, zorluklarda yardımcı, destek olan dostlar topluluğu idi. Evlerin iç içe olması nedeniyle uzaktan büyük gibi görünse de fazla nüfusu olan bir yer değildi, bu nedenle herkes birbirine yakındı. Hacettepe, bu günkü yokuş ile Mehmet Akif Ersoy’un evi arasındaki alandı, şimdi tam olarak üniversitenin olduğu yer. Önce Çocuk Hastanesi kuruldu, demiryolu köprüsünü geçince, sağda tek bir bina, hemen yanında da buz gibi suyu olan Elmadağ çeşmesi vardı. Sanıyorum Ankara’daki ilk çocuk hastanesi, tabi ki iyi oldu, hele çocuklar için bir sağlık kurumu kötü olur mu? Sonra bu proje uygulanmaya başlanıldı, etraftan fazla çatlak ses çıkmadı, zaten yoksul olan semt halkı da o günün parası ile mutlu oldu ama anıları ile bir semt de tarihe karıştı. İlkokula Hamamönü’deki okulda başladım, Hisar’daki okulda bitirdim sonra da Dördüncü Ortaokula (Cebeci Ortaokulu) gittim. Bu dönemde mahallede top oynuyoruz ama elde yapılan toplar... Yetenekli arkadaşlarımız vardı, bezden top dikerlerdi, güzel de olurdu ama topun sahibi istediklerini oynatırlardı. Daha sonra meşin top üretilmeye başlandı, bulmak kolay oldu. Yüksek İhtisas Hastanesinin olduğu yerde bir toprak alan vardı oraya giderdik, 1940 lı yıllarda mahalle maçları yapardık buralarda. Aldığı ayakkabılar bir ayda paramparça olduğu için bu dönemde babamla hiç anlaşamazdık ama ben yine de top oynardım. Mahallede Arap Necati isminde bir ağabeyimiz var, o bu durumu öğreniyor ve babama ‘abi kızma, ileride bu çocuğun parasını yiyeceksiniz’ demesi ile benim için kapı biraz aralandı” TAKIMA GİRİYOR Sami Onur kendi deyimiyle ortaokul döneminde haylazlık yapar ve okuldan uzaklaşarak futbola yönelir. Bir süre sonra okula dönmeye karar verir ve bu duruma çok sevinen annesi de onu 1950 yılında Ankara Kolejine yazdırdı. Onu Küçük Sami yapan bu dönemin öyküsü de şöyle: “Kolej, sadece şimdiki çok katlı otoparkın yanında, kız ve erkek öğrenciler için iki büyük bina ve ortasında da kumlu alan olan bir yer. Beden Eğitimi Öğretmenimiz Gençlerbirliği’nin beki Ahmet Bey. Bir gün okul bitti, eve gidiyoruz, bahçede hocayı gördüm, eşofman giymiş, elinde top var. Maç yapalım mı? Dedim, olur dedi, takımlar kuruldu, ben hocaya iki çalım attım, ertesi gün beni Gençlerbirliği antrenmanına götürdü. İlgi gördüm ki, benden fotoğraf istediler, eski Adliyenin oradaki Foto Rıdvan da çektirdim fakat götürmedim. Sadece antrenmana katılıyorum ama ismim de duyulmaya başladı. Bir süre ara verdikten sonra eğitime dönüşümde ilk yıl iftiharla sınıf geçtim, ikinci yıl zorla sınıf geçtim, son sınıfta olduğum bu dönemden sonra da eğitimi bıraktım.” KÜÇÜK SAMİ Yaşı ve fiziği ile toprak sahalarda “Küçük Sami” olarak isim yapan Sami Onur, profesyonelliğe geçişini de şöyle anlatıyor: “Ufak tefek, çok genç ve sempatik birisi olduğum için hemen adım ‘Küçük Sami’ oldu. Yetenekli ve çok hareketliyim, topu göğsümle alışım çok ünlüydü, askerliğim döneminde bir komutanım bana ‘göğsün senin üçüncü ayağın’ demişti. 1952 -53 sezonunda Hacettepe Kulübü Başkanı Fahri Kabadayı’nın çağırısı ile antrenmana çıkmaya başladım. Takımda Alaeddin, Kazım, Arnavut İlhan, Arap İlhan gibi ağabeylerimiz var, ortaokul son sınıf öğrencisi olduğum için ben takıma giremiyorum bu nedenle de lig maçlarında oynayamıyordum. O günlerde Lig maçları tatil olduğu zaman yurt dışından takımlar gelirdi. Danimarka Muhteliti (karması) geldi, o maçta oynadım. Ardından gelen Yugoslav Beyedovoski maçına da çıktım, bu maç sonrasında 1953 yılında C Milli Takımına ( bu günkü Ümit Milli Takım) çağırıldım. 1954 yılında Genç Milli Takım kadrosuna girdim, İtalya’da bir turnuvaya katıldım. Yugoslavlarla maç yaptık, 2-1 kaybettik fakat onların hocası geldi, elimi sıktı ve tebrik etti. Burada Yugoslavların ünlü oyuncusu Sukularas ile yakın dostluk kurdum, boş zamanlarımızda top oynuyoruz. Ayakta, omuzda top sektirme yapıyor, ben de kendi hareketlerimi yapınca dikkatini çektim ki bana, ikili mücadelelerde, topukla topu geriye bırakarak rakibi boşa çıkartan güzel bir hareketi vardı, onu öğretti. 1955 yılında, İzmir’deki turnuvaya Ankara Genç Karmasıyla katıldım. Burada Fenerbahçe’den teklif aldım, biz Anadolu çocuğuyuz böyle şeyler konuşamıyoruz, ‘hayır’ diyerek kestirip attım, o yıl İzmir’den Puşkaş Ergun’u aldılar.” RENK AŞKI Hacettepe Kulübü, 1945 yılında gençlerin güvenli bir alanda ve bir düzen içinde futbol oynamaları, enerjilerinin kontrol altında tutulması düşüncesi ile mahalleli tarafından kurulur. Önce, Yeşil-Beyaz renk belirlenir fakat Beden Terbiyesi bunun bölge rengi olması nedeniyle kabul etmez ve Mor-Beyaz olarak tescillenir, taraftarın dilinde de ‘Mor Menekşeler’ olarak sloganlaşır. Askerlik sonrasında damarında mor-beyaz kan dolaştığına! İnanan Sami Onur, teklifleri değerlendirmesini şöyle anlatıyor: “Askerliğim döneminde Hava Gücü ve Ordu Milli Takımlarında oynadım, 1957 yılında terhis olunca Oto Yıldırım Spor ve Gençlerbirliği beni istedi, ikisi de transfer için 10 bin lira önerdi. O zamanlar, ‘bileğimi kessem kanım mor-beyaz akar’ diyorum ya, Hacettepe Kulübü Başkanı, sonra senatör de oldu Mustafa Deliveli’ye gittim, o bana iki taksitte altı bin lira önerdi, burayı tercih ettim ve 1964 yılına kadar da burada kaldım. Sümerbank’ta çalışmaya başladım, çok güzel günler geçirdim. Bu dönemde adım ‘Tıktık Sami’ oldu. Ben takım arkadaşlarıma, seri paslar yapalım, top, tık tık aramızda dolaşsın derken, Tıktık Sami olarak anılmaya başladım. Takımda Sabri Kiraz’ın hocalığı döneminde, bir takım arabozucuların da gayreti ile biz ters düştük, yoktan kötü olduk ve ayrıldım. Hacettepe ile karşılıklı oynamamak için de ikinci ligdeki Petro Ofise geçtim, Sümerbank’taki memuriyetim de buraya alındı. Hep düşmemek için oynayan takım, ligi altıncı bitirdi. Takımda futbol oynarken Genç takım Antrenörlüğü verildi, Ümit Milli Takımla bir maç yaptık, biz iyi oynadık ama… Bu takımdan şu anda aklıma geleler; Beşiktaş’a giden Melih, Trabzon’a giden Suavi, Ankaragücü’ne giden Aldoğan gibi birçok genç kardeşimle çalışma imkânı buldum. Bundan sonra Petrol Ofis A Takımına hocalık yaptım ardından Kavaklıdere Sporda hocalık yaptım, yurt çapındaki Amatör Federasyon Antrenör Kurslarını yönettim, Lise ve Üniversite Antrenör Kursu verdim, daha sonra da futbolu bıraktım. Futbolu bırakmış hevesli ağabey misali evimin yakınındaki 50. Yıl Lisesi spor salonunda maçlar yaptık bir süre arkadaşlarla ondan sonra da istirahate çekildim.” Sami Onur 1957 yılında ilk transferinden aldığı para ile düğün yapar. Dayısı aracılığı ile tanıdığı Rabia hanımla yuva kurar, çiftin Serap isminde bir çocuğu ve Serdar Can isminde de bir torunu var.