Naz AKMAN - Hasan Kalaycı'nın yıllarca Türkiye motokros şampiyonu olmasıyla başlayan motosiklet tutkusu, Kalaycı ailesinin fertlerini de yakından ilgilendirir. 1967-1974 yılları arasında yedi kez Türkiye motokros-sürat şampiyonu olan Hasan Kalaycı, 1971'den itibaren Murat 124, Anadol ve Murat 131 otomobillerle de rallilere katılır. 1981 yılında eşi Tuna Kalaycı'nın co-pilotluğunda Türkiye ralli şampiyonu olan Hasan Kalaycı, üç çocuğunu da motosiklet sporuna teşvik eder. Ailenin ortanca kızı Serpil Kalaycı, bir kimya mühendisi ve aynı zamanda kadın motosiklet gezgini… 1990 yılında Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun da (TMF) ilk lisanslı kadın motokros yarışçısı olan Serpil Kalaycı, babasından gelen motor sevgisiyle birçok ülkeyi gezmiş. Bu haftaki konuğumuz, “iki tekerlek” üzerinde dünyayı gezen Serpil Kalaycı, ailesini ve motosiklet sevgisini anlatıyor: "Babam Hasan Kalaycı 1941 yılında Konya'da doğmuş, Elektronik Meslek Yüksekokulu mezunuymuş. Fakat plastik üretimi üzerine bir tesis kuruyor ve ev hanımı olan annem Tuna Kalaycı ile birlikte bu küçük şirketi işletmeye başlıyor. Ben Aydınlıkevler’de 1970 senesinde doğmuşum, iki kız ve bir erkek kardeşiz. Aydınlıkevler İlkokulu ve Aydınlıkevler Lisesi'nde okudum. Yabancı dil, yurt dışına açılma gibi avantajlarından dolayı ODTÜ’yü çok istiyordum. Başarılı bir öğrenciydim ve ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü'nü kazanarak bitirdim. Bu sayede bana açılan yurtdışı imkanlarıyla ABD’de iki master programına başladım, fakat henüz tamamlayamadım." 20150912_090209 AMERİKA'DA İLKOKUL AŞKIYLA KARŞILAŞIYOR Kalaycı, ODTÜ'yü bitirdikten sonra eğitim için gittiği dünyanın öbür ucunda ilkokul arkadaşlarıyla karşılaşmasından şöyle söz ediyor: "Mezun olduktan sonra yedi yıl boyunca Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nda mühendis, bir süre de Enerji Bakanlığı'nda uzman olarak çalıştım. Enerji Bakanlığı'ndan ayrılınca iki yıl bir Fransız şirketinde, ardından da Amerika'ya giderek özel bir şirkette mühendis olarak çalışmaya devam ettim. Bu şirkette ilkokul aşkımla, aynı mahallede büyüdüğüm kişiyle karşılaştım. Evlendik, Amerika’da, Arizona'da ve daha sonra Pensilvanya'da da beşer yıl birlikte kaldık sonra ayrıldık ve ben Türkiye'ye döndüm. Şimdi Gambiya Büyükelçiliği'nde çalışıyorum. Babam, yedi yıl boyunca hem cross hem de asfaltta sponsorsuz bir şekilde şampiyonlukları olmuş bir sporcu… Bana motosiklet tutkusu da babamdan geçmiş. Annem Tuna Kalaycı da ilk kadın otomobil yarışçılarından, bayanlar eski ralli şampiyonu aynı zamanda babamın co-pilotu… Kardeşim Necati Kalaycı, 1988-1991 yıllarında 125 cc motokros şampiyonu oldu… Aynı şekilde ablam Seden Güzel de lisanslı motokros yarışçısı… Bu nedenle ailede herkes küçük yaşlardan itibaren motor kullanmaya başladı." “YOKLUKLAR ARABASI” Serpil Kalaycı, babasına Türkiye şampiyonluğunu getiren arabasını şöyle anlatıyor: "1981 yılında babamın ralli şampiyonu olurken kullandığı arabayı hiç unutamam. Gerçekten de yokluklar arabasıydı, arabanın altı delinmişti. Zaman zaman ailemle birlikte bu arabada yolculuk yapardık, aşağıya baktığımızda asfaltı görürdük. Ama babam bu arabayla şampiyon olduğundan, bizim için gurur verici bir şeydi bu. Koç Müzesi'nde Türkiye'de şampiyon olan arabalarla ilgili bir bölüm açılacaktı. Mustafa Koç bizi de arayıp bu konuda bilgilendirdi. Bütün aile 1981 yılında babamın kullandığı arabanın parçalarını toplamak için seferber olduk. İzmir'e gidip bütün parçaları topladık, araba Koç Müzesi'nde sergilendi." 561147_10151028287722378_1340917685_n KADIN KADINA GEZİLER Serpil Kalaycı, motosikletle doksanlı yıllarda yurtiçi gezileri, iki binlerde ise yurtdışı gezilerine başlamış. Kalaycı daha sonra ablasıyla birlikte gezilere “kadın kadına” çıkma kararı almış. 2010 yılından itibaren ablasıyla Ermenistan, Gürcistan, Transilvanya ve Balkanlar gibi birçok yeri gezen Serpil Kalaycı, 2016 yılında gezilerini tek başına yapmaya başlamış. Dünyanın çatısı olarak bilinen Himalaya Dağlarına motosikletiyle ulaşabilen ilk Türk kadını Serpil Kalaycı gezilerini şöyle aktarıyor: "Benim için bisiklet ve motosiklet kullanmak, yürümek gibi normal bir işti. Motorla gezerken gezginci olmak gibi bir hevesim yoktu. Ancak yıllar geçtikten ve 17 yaşımıza gelip A2 ehliyetlerimizi aldıktan sonra bunun çok güzel, zevk verici bir ayrıcalık, tutku olduğunu anladık. Gençlik yıllarımızda Türkiye’de motosiklet hemen hemen yoktu. Babamızın bize yurtdışından tanıdıklar aracılığıyla getirttiği motosikletlerle ilk tecrübelerimizi kazandık. Motosiklet aksesuar ve giyim malzemelerini bulmak da neredeyse imkansızdı. Hatta böyle bir ortamda motokros yarışlarına bir genç kız olarak katılmak da cesaret gerektiriyormuş. Gençlik dönemi motokros sporları, Türkiye içi geziler ve motosikletin bir ulaşım aracı olarak kullanılmasıyla geçti diyebilirim. Özellikle 2000 yılından ve 2003’ten sonra motosiklet Türkiye’de iyice yaygınlaşmaya başladı. Bu tarihlerden sonra da bizler motosiklet işini biraz da geziyle birleştirerek daha uzun soluklu yolculuklar yapmaya başladık. Ablam Seden, Hindistan, Himalayalar, Katmandu, İran, Rusya, Sibirya, Baykallar ve Avrupa’ya gitti. Benim de Amerika, Route 66, Rusya ve Avrupa gezilerim oldu. Gelgelelim bir gün aile ortamında motosiklet gezilerimizden bahsederken, aslında bu gezilerde ‘Keşke erkekler olmasa, nasıl rahat alışveriş yaparız ya da gezeriz’ gibi şakalaştığımızı hatırlıyorum. O anda ablam Seden ve benim başımda bir şimşek çaktı ve neden olmasın dedik. İki kadın dünyayı gezmek için yola çıktık, ilk ufak deneme Gürcistan, sonraki sene Balkanlar, ondan sonra Transilvanya (Romanya) ve Ermenistan… Zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı gezilerimizi on günü aşmayacak şekilde yapıyorduk. 2012 senesinde dokuz gün dokuz ülke Balkanlar gezisi yaptık. Sekiz bin kilometre yolu günlük ortalama 800-1000 kilometre gidiyorduk. Dokuz ülkeyi tamamlayıp geldik, çok güzel bir seyahatti çevreden güzel bir ilgiyle karşılandık. İkinci gezimiz 2014 de Transilvanya (Romanya) oldu; Dracula'ya ziyaret... Şatolar için gitmiştik ve 6 bin kilometrelik yolu dokuz günde bitirdik. 2015’te sürekli Avrupa'ya gidiyoruz, başka yerlere gidelim derken, aklıma Ermenistan geldi. Amacımız Ağrı Dağı'nı görmekti, bir de bana çok mistik görünen bir ülke olduğu için gitmek istedik. 2016 senesinde hayalim olan Hindistan'a, Himalayalar’a gitmeye karar verdim." DÜNYANIN ÇATISI HİMALAYALAR Himalaya dağlarına “dünyanın çatısı” benzetmesi yapan Serpil Kalaycı, bu gezisinden şöyle bahsediyor: "Hindistan’dan önce de yalnız yaptığım yolculuğum olmuştu. 2003-2005 yılları arasında dört defa “America Route 66” turu yapmıştım, Arizona'dan Pensilvanya'ya motorları götürmüştüm. 4 bin 700 mil olan bu yol pek tekin değildir, gece kimseler olmaz ve halüsinasyonlar görürsünüz. Eşiyle beraber Himalayalar’a giden ablamın anlattıklarından, Hindistan yolunun ne kadar zor olduğunu biliyordum. Bir hafta içinde motorumun bakımını, yanıma alacaklarımı ve güzergahı çalıştıktan sonra kimseye haber vermeden yola çıktım. Uçakla gittiğim Yeni Delhi'den bir motosiklet kiralayarak rotamı belirledim, yola koyuldum. Himalayalar üzerinde kurulu Shimla, Manali, Leh, Kargil şehirlerini çeşitli tehlikeler atlatarak geçtim. Çok fazla kamyonun olduğu Delhi ve Hindistan yolunda motosikletlere kolaylık sağlanmıyor ve büyük kazalar oluyor. Uçurumlar, toprak ve tozlu yollar, dar dağ geçitleri ve 50 dereceyi bulan sıcaklık büyük kazalara davetiye çıkartıyor." 10599600_10152580519582367_5571965683391340391_n YÜKSEKLİK HASTALIĞINA YAKALANDI Himalaya Dağları'na çıkarken hastalığa yakalanan Serpil Kalaycı, yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor: "Leh kentinden çıkar çıkmaz dünyanın en zor karayolu geçidi, Khartung La’ya başladım, 5 bin 602 metre yükseklikte soluduğum havadaki oksijen yetersizliği nedeniyle 'irtifa hastalığı'na yakalandım. Bulunduğum yerde hiç tanımadığım insanlar bu hastalık süresinde bana yardımcı oldu. Yükseğe çıktıkça daha fazla hastalandım, yollar daha engebeliydi, bu nedenle daha çok kaza yaptım. Her kazada bacağımı ya da kolumu kırıyordum. Yaralarımı sararak motor kullanmaya devam ettim. 3 bin 300 kilometrelik Himalaya Dağları rotamın tamamlanmasına 300 kilometre kaldığında bile, bazen ‘Her şey burada bitti’ dediğim anlar oluyordu. Bozuk ve uçurumlu yollar, eriyen kar sularının oluşturduğu göller ve coşkun akan dereler, toz fırtınası ve bitmeyecekmiş gibi yağan yağmurlardan dolayı iki kez kaza yaptım. Hiçbir şekilde pes etmedim, çünkü hayalimi gerçekleştiriyordum. Bir Türk kadınının bu rotayı tek başına geçebileceğini tüm dünyaya göstermek gurur verici olacaktı. Yolların zor olmasından dolayı Himalayalar sadece bir gezi değildi, biz motorcuların engellerle dolu parkuruna verdiği isimle ‘enduro pisti’ydi. Benim motosiklet hayatımda geçmem gereken en büyük sınavımdı Himalayalar, hala aklıma gelince gözlerim doluyor.” Ermenistan, Transilvanya, Balkanlar, Hindistan gibi bölgeleri gezen Serpil Kalaycı, yolcuklarında kaydettiği anılarını şöyle aktarıyor: "Motor kullanırken adrenalinden dolayı inanın aklınıza açlık gelmiyor. 21 günlük Hindistan gezimde sekiz kilo verdim. Himalayalar’a giden yol üzerinde çorba, yumurta, omlet gibi yiyeceklerin yapıldığı salaş çadırlar vardı. Ben de bu yerlerde mola verip yaptıkları yemekleri tattım, bir de tok tutması için bol bol kola içtim. Her ülkenin mutfağını tattım, onların giydiği kıyafetleri giydim. Birçok yerde de yalnız bir kadın olarak motorla gezdiğim için yadırgandım. Leh Manali’de Tibet uyruklu insanlar vardı, onlarla çok iyi anlaşıyordum. Ama Kaşmir bölgesinde kadınlara karşı bir ayrımcılık yapılıyor. Başı açık olan kadınlarla pek konuşulmuyor. Ben de kadın olduğum anlaşılmasın diye siyah kıyafetler giyerek saçımı gizliyordum. Dünyanın her yerini gezerek kadınların her şeyi yapabileceğini göstermek istedim. Gezilerimin temelinde yatan neden de bu konudaki hassasiyetimdi. Yolculuğumda hep bunları düşündüm. Yollar çok sıkıntılıydı, bozuk ve tehlikeliydi. Koşulların zorluğu nedeniyle kendime acıyordum, bazen ağlıyor, bazen çok mutlu oluyordum. Yine de şunu söyleyebilirim: Özellikle Himalayalar’ın verdiği bir mülayimlik oldu. İnsanların huzuru bulmak için neden dağlarda yaşadığını, Hindistan’a geldiklerini şimdi anlıyorum." 12342877_10153669318117367_4631837303688378219_n SINIRDA KOŞAN KIZ Hindistan-Pakistan sınırında, askerlerin birbirleriyle atışarak yaptığı tartışmalar zaman içinde bir şova dönüşmüş. Her yıl binlerce turist bu şovu izlemek için sınıra gidiyormuş. Kalaycı da bu şova katılmak için gittiği Srinagar’daki koşusunu şöyle anlatıyor: "Ablamdan dinlediğim olayı yerinde görmek için Hindistan-Pakistan sınırına gittim. Buradaki olay şu: Elinize bir Pakistan bayrağı alıyorsunuz ve Hindistan sınırına kadar koşarak bayrağı gösterip geri dönüyorsunuz. Bu koşuda sınır ihlali olmuyor… Elime bir Pakistan bayrağı aldım ve üç defa koştum. Oradaki turistlerden biri de benim koşumu kaydetmiş ve Hindistan televizyonuna vermiş. Haberlerde, 'Sınırda koşan kız' başlığıyla yer aldım, bu haberden sonra Hindistan’da gittiğim her yerde beni tanımaya başladılar ve benimle ‘selfi’ çekmek için uzun kuyruklara girdiler."
Editör: TE Bilisim