Türkiye’nin ilk kadın satranççısı Nilüfer Çınar'ın yaşam hikayesi Bir dönem satranç oyununun hastalığına yakalanan Nilüfer Çınar, okulunu bile bırakmayı düşündü. Ancak öğretmenlerinin gayretiyle yeniden eğitimine dönüp Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden mezun olarak, satrançla birlikte matematik öğretmenliğinde de zirveye çıktı Matematik öğretmenliğinin yanı sıra girdiği satranç müsabakalarında  zirvede yer alma başarısını gösterdi. Babası ile tartıştı evden ayrılmak zorunda kaldı, şampiyon olup yuvaya geri döndü Naz AKMAN / 1962 yılında İskenderun’da dünyaya gelen Nilüfer Çınar, babası Süleyman Çınar’ın Astsubaylık görevi nedeniyle Anadolu’nun birçok ilinde yaşar. Eğitim hayatına Ankara Yahya Kemal İlköğretim Okulu’nda başlayan Nilüfer Çınar, lise öğrenimini ise Gaziantep İslahiye Lisesi’nde tamamlar. Üniversite öğrenimi için gittiği Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde satranç oynamaya başlayan Nilüfer Çınar, Türkiye’nin ilk kadın satranç ustası olmayı başarır. Satranç alanında yakaladığı başarılarından dolayı 1993 yılında ‘Uluslararası Satranç Ustası’ unvanı alan ilk Türk kadın sporcu Nilüfer Çınar bu haftaki konuğumuz… Henüz üniversite birinci sınıfta bir arkadaşının öğretmesi üzerine satrançla tanışan Nilüfer Çınar, satrançla tanışma hikâyesini ve yarışmalarda sağladığı üstünlüğü de şu şekilde anlatıyor: Okula bile gidemiyordum “1980’li yıllarda ülkede yaşananlardan dolayı çoğu zaman okula bile gidemiyorduk. Trabzon’a da çocukluğumdan beri babamın eski ders kitaplarındaki cebir sorularını çözerek merak saldığım matematik bölümünü okumak için gelmiştim. Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı bir yurtta kalıyordum. O dönemlerde KYK Başkanı Şahap Ar Paşa’da ülke genelindeki tüm yurtlarda satranç köşelerinin oluşturulması için çalışmalar yapıyordu. Ancak ben o güne kadar satrancı hiç oynamamıştım. Nuran isminde yakın bir arkadaşım satranç öğretti. Hiç unutmuyorum öğrenmeye yani başladığım bu zamanlarda yemek yemeyi bile unutuyordum. O kadar çok ilgimi çekiyordu ki bir an önce satranca dair tüm bilgilere sahip olmak istiyordum… Matematik sayesinde satrançta da büyük ilerleme gösterdim. üç ay içinde herkes tarafından tanınan bir isim oldum. Açıkçası matematik disiplini sayesinde satrançta çok hızlı ilerledim. Üç aylık bir süre içinde bulunduğum çevrenin en iyi satranç oyuncusu olmuştum ve herkes satranca ilişkin tüm kitaplarını, gazetelerdeki bulmaca eklerini bana vermeye başladı.1984 yılında KYK’nınTürkiye Kadınlar Şampiyonası’nda üçüncü oldum ve yarışmadaki başarımdan dolayı Türkiye Şampiyonasına davet edilerek Türkiye altıncısı olmayı başardım. 1985 yılında KYK öncülüğünde Türkiye’nin belirli bölgelerinde satranç alanında pilot şehirler seçiliyordu. Benim yurt müdürümde, düzenlenecek olan yarışmada birinci olursam Trabzon’un bulunduğu çevrede pilot şehir olacağını söylerdi. Bu benim için de çok önemli bir yarışmaydı, gerçekten de birinci oldum ve Trabzon seçildi.” Matematik ile satranç arasında kaldım 1985 senesinde okuduğu matematik bölümündeki derslerden geri kaldığı için satranca kısa bir süre ara vermek zorunda kaldığını belirten Nilüfer Çınar, matematik ve satranç arasında kalmasını da şu sözlerle anlatıyor: “Çocukluğumdan beri matematiğe karşı büyük bir sevgim vardı, ancak öte yandan üniversitede oynaya başladığım ve ben de büyük bir tutkuya dönüşen satranç da vardı… Satranç oynamaya başlayınca her şeyi unutuyordum, derslerime de zaman ayıramıyordum. Bu dönem de okulu bırakmaya karar vermiştim. Kahraman Olgaç hocam bu kararımdan vazgeçirmişti. Ben de satranca ve yarışmalara arar vererek sadece derslerime çalışmaya başladım. Hatta Türkiye Şampiyonası vardı fakat sınavlarımla çakıştığı için katılamamıştım. 1986 yılında mezun olacağım sıralarda çok az dersim kalmıştı, yeniden tüm zamanlarımı satranca ayırdım. Dubai’de düzenlenen Dünya Satranç Olimpiyatları’na Milli Takım oyuncusu olarak ilk kez katıldım, Türkiye’yi %67’lik bir başarı skoruyla temsil ettim. Olimpiyattaki ilk maçım… Satrançta birinci masa, ikinci masa şeklinde farklı sayılarda masalar yer alır. Genellikle birinci masalarda güçlü ustalar oynar, benim ilk olimpiyatım olduğu için üçüncü masada oynamıştım ve üçüncü masalar arasında yine dereceye girmiştim. Hiç unutmam olimpiyattaki ilk maçımı 25 yıl boyunca dünya şampiyonu olmuş bir Gürcü usta ile yapmıştım. Bu dönemlerde Sovyetler Birliği’nde satranca büyük bir önem veriliyordu hatta oynadığım ustanın kendi ülkesinde adına paralar, rozetler bastırılıyordu, çok şaşırmıştım… Rakibim o kadar güçlüydü ki 35 hamlede maçı kaybettim. Türkiye olarak Sovyetler Birliği’yle oynamıştık, kadınlar arasında bugüne kadar en iyi skoru yakalayan kişiydim ancak yine de çok üzülmüştüm, kaybetmeyi hazmedemiyorum. Satranç tutkusu, okulu bıraktırıyor. büyük bir tutku ile satranca sarıldım. derslerime zaman ayıramıyordum. okulu bile bırakmak zorunda kalacaktım ki… 1993 yılında Yunanistan da Zonal yani bölgesel bir turnuvaya katılmıştım. Bunlar çok kıymetli turnuvalardı, kadınlarda 2100 elo’ya yani bu kuvvet derecesine ulaşan kişilere Uluslararası Kadın Fide Ustası Woman FIDE Master (WFM) unvanı veriliyordu. Yunanistan’daki turnuvayla beraber 2105 elo ile WFM unvanına ulaşmıştım. Bu sene içinde aynı zamanda Uluslararası Usta yani İnternational Master (IM) unvanına da erişmiştim. Böylece Türkiye’nin İlk Kadın Satranç Ustası ve Uluslararası Kadın Fide Ustası olarak satranç tarihinde büyük başarılar elde etmiştim. Süleyman Demirel’den 20 cumhuriyet altını kazanmıştım. İnanın insanın sevdiği bir işte başarılı olması kadar kıymetli hiçbir şey yoktur. Uluslararası kadın fide ustası oluyorum. 2105 elo ile uluslararası kadın fide ustası oldum ve sınıf atlayarak dünyaya açıldım. Satrançta dokuz kez Türkiye Şampiyonu oldum, bugüne kadar 10 Dünya Satranç Olimpiyatlarına katılarak ülkemizi temsil ettim, bu elbette çok gurur verici bir başarı.” Nilüfer Çınar, satrançla beraber devam ettirdiği öğretmenlik mesleğini, ailesini ve anılarını şu şekilde anlatıyor: Başarısız öğrenci oldum “Üniversite hayatım boyunca matematik alanına çok meraklı olduğum halde başarısız bir öğrenci olmuştum, satranç ustası olarak bu başarısızlığı hazmedemiyordum. Mezun olduktan sonra kısa bir süreliğine bilgisayar şirketinde operatörlük yaptım. Bir matematik dershanesinin sahibiyle tanışarak adeta bir öğrenci gibi hem matematik dersi aldım hem de ders verdim. Sıkı bir çalışmanın ardından Ankara’nın en iyi matematik öğretmenlerinden biri oldum. 1987’den 2012’e kadar birçok dershanede matematik öğretmenliği yaptım. Satranç oynamaya başladığım dönemlerde babam çok aydın bir insan olmasına rağmen bu durumu olumlu karşılamamıştı. Ben henüz şampiyon olmadan önce evden bile kovulmuştum ancak şampiyon olduktan sonra beni affetmişti. O dönemlerde Türkiye’de satranca böylesine önem verilmiyordu, hobi amaçlı oynanan bir oyundu. Babam haklı olarak öğretmen olmamı üniversiteyi bitirdikten sonra mesleğimde çalışmamı istiyordu. Satranç bende öyle bir hastalıktı ki babam bile şampiyon olmadan önce evden kovmuştu. iyiki şampiyon oldum bu sayede aileme kavuştum. Fakat ben ne matematikten ne de satrançtan hiçbir zaman vazgeçmedim… Gerek öğretmenlik mesleğimde gerekse satranç kariyerimde hep iyi işler yapmaya çalıştım ve hayatımı ikisini bir arada yürütecek şekilde kurdum. Her mesleğin kendine göre zorlukları vardır, ben şanslıydım ki sevdiğim işlerle uğraşıyordum. İnanın bazen gün içinde iki maç oluyordu ve her bir maç yedi saat sürebiliyordu ona rağmen zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyordum. Hala çocuklara satrançla ilgili bir şey anlatırken heyecanlanıyorum. Şu an satrançla ikinci bir hayat yaşıyor gibiyim, bu alanda usta olabilmek için zorluklarla mücadele ederek büyük fedakarlıklar yaptım. Bu alanda kadınlara öncülük ettim benden çok sonra Türkiye’den başka arkadaşlarımda usta oldu. İki işi bir arada götürüyordum. öğretmenlik ve satranç vazgeçilmezimdi. görevim çok büyüktü, zira kadınlara karşı çok büyük bir görevim vardı. Yakın zamana kadar Türkiye Satranç Federasyonu’nun (TSF) Ankara Sorumluluğunu yaptım, her zaman söylemişimdir TSF benim ikinci ailemdir. Bu bambaşka bir dünya, satranç benim her şeyim… Otuz erkeğin arasında mücadele eden tek kadındım. onları tek tek yenip karadeniz’de bir amazon manşetiyle gündeme geldim, zirvedeki yerimi aldım. Olimpiyatlarda, turnuvalarda bazen tatsız şeyler de yaşanıyordu. Herkese açık turnuvaların birinde sanırım 1985 yılında Trabzon’da ben henüz şampiyon olmadan önce otuz erkeğin arasında tek kadın olarak oynuyordum. Bütün maçları kazanarak birinci oldum, dördüncü turda üniversiteden bir arkadaşımı yenmiştim. O kadar sinirlenmişti ki turnuvayı terk edip ardından okula ara vermişti. Bu turnuva Bilim Teknik Dergisi’nde ‘Karadeniz’de bir Amazon’ başlığıyla yayınlandı. Yıllar sonra bu arkadaşımla Kızılay’da karşılaşmıştım, hala bana karşı öfkeliydi. Bir kadının başarısı çoğu zaman kabul edilemeyebilir elbette, ancak satranç biraz daha hassas bir konudur. Yani zeka oyununda hemcinslerimize karşı sağladığımız üstünlük pek de hazmedilesi bir durum olmayabiliyor.” Nilüfer Çınar, 1986 yılından 2006’ya kadar 21 yıl boyunca milli takım sporculuğu yaptı. Matematik ve Satrancı doğanın dili olarak tanımlayan Çınar, halen yıldırım olarak adlandırılan turnuvalara katılarak satranç oyunculuğu ve milli takım kamplarında antrenörlük yapıyor. Satranç ve Akıl Oyunları isimli ofisinde eğitmenliğe devam eden Çınar, aynı zamanda Dünya Zeka Oyunları Federasyonu ve TSF Yayın Kurulu ile Eğitim Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürüyor.