Utku ŞENSOY / İdlib’deki zehirli gaz saldırısının akabinde, ABD›nin Suriye›de rejime ait Şayrat Hava Üssü›nü 59 Tomahawk füzesiyle vurması sonrası, G7 ülkeleri Dışişleri Bakanları İtalya’nın Lucca kentindeki toplandı. Dışişleri bakanlarının ana gündem maddesi “doğal olarak” Suriye kriziydi. ABD, Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Kanada ve Japonya dışişleri bakanlarının katıldığı toplantısının sayfalar dolu sonuç bildirgesinde dikkat çekici paragraflardan biri; “Eğer Rusya nüfuzunu kullanmaya hazır ise biz de Suriye’deki krize çözüm bulmak için işbirliği yapmaya hazırız” ifadeleriydi. Özetle Rusya’dan Suriye›de siyasi çözümün sağlanması için nüfuzu kullanması çağrısında bulunan en zengin 7 ülke, Kimyasal Silahlar Sözleşmesine riayet etmesi için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad›a baskı yapması çağrısı yaptı. Toplantıda buraya kadar her şey normal ve “doğal seyrindeydi”. ESAD’SIZ BİR SURİYE FORMÜLÜ Ancak G7 ülkeleri dışında, Türkiye başta olmak üzere, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün›ün dışişleri bakanlarının da katıldığı Suriye özel oturumunda siyasi bir çözüm için;“Esad’ın görevden ayrılması gerektiği yönündeki talepler” Lucca zirvesine damga vurdu. Artık Suriye’de Esad’sız bir geçiş en üst düzey toplantılarda en yüksek tondan telaffuz edilmeye, gündeme getirilmeye başlandı.Fransa Dışişleri Bakanı Ayrault, G7’nin de destek verdiği bu talebin, Rusya›ya karşı “agresif bir pozisyon” değil tersine “uzatılan bir el” olduğuna dikkat çekerken, Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel “G7 artık askeri çatışma yerine şiddet sarmalının son bulduğu siyasi bir çözüm” istediğini vurguladı. Lucca’daki Dışişleri Bakanları toplantısına katılan ABD Dışişileri Bakanı Tillerson ise, Washington ve G7’nin net tavrını;”Suriye’de Esad yönetiminin sona yaklaştığı konusunda hemfikiriz” sözleriyle açıkladı. G7’DEN ANKARA’YA NET MESAJ; “NUFÜZ KULLANMAYI SÜRDÜR” G7’nin sonuç bildirgesi ve ortak açıklamalarında Türkiye açısından önemli olan bir başka husus da, ateşkesin sağlanması amacıyla Türkiye ve Rusya garantörlüğünde 30 Aralık 2016’da ilan edilen ateşkesin de dahil olduğu tüm uluslararası çabaların memnuniyetle karşılanmasıydı. Açıklamalardaki; “İran, Rusya ve Türkiye’nin 23-24 Ocak’taki Astana Zirvesinde yaptığı ortak açıklamadaki taahhütlerini yerine getirmek ve taraflar üzerindeki nüfuzlarını kullanmaları için teşvik ediyoruz.” ifadesi son derece dikkat çekiciydi. MOSKOVA’DA BİR İLK; “LAVROV-TİLLERSON GÖRÜŞMESİ” Tillerson’unLucca’da gündeme damgasını vuran;»Esad yönetiminin sona yaklaştığı”sözlerinin ardından Moskova ziyareti önemini daha da arttırdı. Tillerson’un; “Rusya, Esad rejimi, İran ve Hizbullah ile kurduğu ittifakı çok iyi düşünmesi gerekiyor. Bu uzun vadede Rusya’nın çıkarlarına hizmet edecek mi yoksa Rusya, Suriye savaşını sona erdirmek isteyen ABD, diğer Batı ülkeleri ve Orta Doğu ülkeleriyle mi ittifak kurmak ister?” ifadesi, Trump rejiminin Putin’e yönelik önemli bir hamlesi olarak değerlendirilmeli. Washington’un bu teklifine kapalı kapılar ardında Moskova’nın nasıl bir yanıt verileceği bölgenin geleceği açısından büyük önem arz ediyor. Lavrov'un ikili ilişkilerin nereye gideceğini belirlemek için “açık ve içten” bir görüşme yapmayı umdukları yolundaki açıklaması, Tillerson’un; “Washington’ın Moskova ile arasındaki iletişim hatlarının her zaman açık kalacağı” yönündeki beyanları,Moskova ile Washington arasında bundan böyle Suriye’de Esad’sız yeni bir formülün de masada olabileceğini akla getiriyor.