MHP’nin eski Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu, memleketi Erzurum’un sosyal ve kültürel hayatını anlatan çok güzel bir çalışma yapmış.

"Tarihe Mührünü Vuran Şehir Erzurum" isimli bu kitapta yok, yok.

Geçmişe dair her şeyi ve herkesi güzel anekdotlarla bu kitapta bulmak mümkün. Tuğla kalınlığında bir kitap. Erzurumlular bu kitabı okumaya doyamıyorlar.

İçerisinde her şey ve herkes olur da Erzurum’un maskotu Şefığe olmaz mı?

O da var. Hem de arkadaşlarıyla. Hem de hazin ölümüne ağlayan dostlarıyla.

Erzurumlular O’nu hep "Şefığe" diye çağırdılar.

Soy adı vardı ama, kimse bilmedi.

O’nu tanımayan yoktu Erzurum’da. 90 santim boyunda, hiç evlenmemiş, çoluk çocuğa karışmamış, ama bir ana kadar şefkatli, bir baba gibi sorumlu, erkekler gibi dolaşın, erkekler gibi konuşan, erkekler gibi küfreden bir  kadındır Şefiğe.

Erzurum esnafının sevgilisiydi. Önünden geçtiği her dükkândan ısrarla içeriye çağrılan, kendisine çay ikram edilen, erkekçe bir küfür savurması için üzerine üzerine gidilen komik kadın.

Bir asker sevdalısı. Havacı, karacı, denizci albay rütbesinde elbiseler diktirmişti. Onları giyerek çarşıları arşınlardı.

Erzurum Belediyesinde tuvalet bekçiliği yaparak kazandığı parayla 20-30 kadar kedi ve köpeği evinde  barındıran, besleyen bir merhamet anıtıdır O.

Kendisi de Erzurumlu olan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Hürriyet’teki bir yazısında hayvanların da bir ümmet olduğunu ifade etmişti.

En’am Suresi’nin 38. Ayetinde dabbe türünden olan ne varsa; insanlar, balıklar, karıncalar, inek, at ve saire… Kımıldayan, hareket eden türden ne kadar canlı varsa onların da bir ümmet olduğu bildiriliyor.

Şefiğe, onlarca kedi ve köpeği evinde ağırlayarak, bir bakıma hayvanlar ümmetine hizmet eden bir gönüllü. Himoğlu, ölümünü anlattığı bölümde O’nun baktığı köpeklerin olağanüstü vefa duygusuna yer veriyor:

"İki gün ortalıkta görünmedi. Esnaf merak etmişti. Zabıta müdürüne bildirildi. Evinin kapısı kırılarak içeri girildi. Kedileri ve köpekleri cesedinin başına toplanmıştı. Aç bitap düşmüşlerdi ama, Şefika’nın cesedine dokunmamışlardı.

Az bir cemaatle namazı kılındı, mezarlığa defnedildi.

Defin işlemi bittikten sonra Şefika’nın evinde beslediği o köpekler mezarlığın kapısında boy boy dizilmişler, bir cenaze seramonisinde cenaze sahiplerinin duruşu gibi bir duruş sergilemişlerdi. Gözlerinden akan yaşları gördük, ağladıklarına şahit olduk. Köpekleri, yetim ve öksüz kalmışlardı. O’na son görevlerini yerine getirirken ağlıyorlardı."

Düşündüm. Hayvan ümmeti, insan ümmetinden daha vefalı galiba.

Aynı kitapta insandan hem "en şerefli mahlûk", aynı zamanda "aşağıların aşağısı" bir yaratık olarak söz ediliyor.

Atatürk’ün yerine çay bardağı koymak isteyenler aklıma geldi.

Kendilerine eşsiz bir vatan, şerefli bir Cumhuriyet armağan eden liderlerine bir heykeli bile çok görenler, bari Şefika’nın köpeklerinden ibret alsalar.