Çok enteresan bir yaklaşımdır. “Sizle veya sizsiz ama her şartta bu işe yapacağız” denildiği zaman durumun çok nazik bir aşamaya geldiğini anlamak gerekir. Ne demek “sizle veya sizsiz”? Açık aslında. Herhangi sürüncemede olan bir konuda taraflardan birisi veya sonuç alınmasında ağırlıklı rol oynayabilecek birileri o ifadeyi kullanmış ise, mesaj nettir: Bu iş olacak. Ya katılır, yararlanırsın, ya da katılmaz faturayı ödersin. Rahmetli Turgut Özal derdi. Yıllar geçti, aynı kelimelerle tekrarlayamazsam da, Özal’ın sözünü kısaca şu şekilde özetleyebilirim: Sofrada olmak önemlidir. Ancak sofrada nasıl olduğunuz daha önemlidir. Menüyü yemek için mi, yoksa menüde misiniz? Türkiye her zaman sofraya oturan ülke olmalıdır. “Sizle veya sizsiz” de bu sözün bir değişik versiyonu. Ya katılırsınız sizin de katkınızla sorun çözülür ve sizin çıkar veya beklentilerinize de cevap verilir, ya da katılmaz, yemeğin faturasını size ödetmelerine razı olursunuz. Son günlerde Kıbrıs ile ilgili diplomaside doğrudan ifade edilmese de sıklıkla bu mesaj verilmeye başlandı. Kime veya kimlere? Kıbrıs Türk tarafına söylenmiyor dersek, düpedüz inkarcılık olur. Türkiye’ye? Ona da söyleniyor. Peki Kıbrıs Rum liderliğine veya Yunanistan’a? Onlara daha net söyleniyor. Dünya Kıbrıs sorunundan bıktı, usandı. Üstelik Kıbrıs sorunu soğan tarlası gibi, suyu gördükçe azıyor, yumrular çoğalıyor, gittikçe dal budak salıyor. Yakında “Kıbrıs sorunu nedir?” diye soracak olursak uluslararası ilişkiler bölümlerinde üniversitelerin öğrenciler yüzlerinde bulanık bir ifadeyle bakacaklar, sorunun ne olduğunu söyleyemeyecekler desem inanın abartma yapmış olmam. Yakın geçmişte gördüm, şimdiden bazı he de önemli üniversitelerin “uluslararası ilişkiler” bölümlerinde durum öyle. Çocuklar haklı. Kıbrıs sorunu artık sadece adadaki dil, din, etnik yapı ve kültürel olarak ayrı iki toplumun büyük olanının diğeriyle herhangi bir çerçevede paylaşımı reddetmesi, hatta soykırım ve etnik temizlik dahil şiddet politikalarıyla yok etmeye çalışmasından ibaret değil. Hep konuştuğumuz iç denge, dış denge konusu da oldukça geride bırakılmış durumda. Doğu Akdeniz hidrokabon kaynaklarının paylaşımı meselesi de bu mevcut kangren soruna eklenmesiyle, çok daha geniş çıkar odakları, hatta bölgeyle sınırdaş veya kıyıdaş olmayan ülkelerin bile iştahını kabartacak imkanlar mevcut kangreni daha da kötüleştirdi, yaygınlaştırdı. Bu yaranın tedavisi tabii ki ne Rusya’yı ne de Fransa’yı ilgilendirir deyip durumu basite indirgeyebiliriz. Ancak, Fransa dışarıya itilse de, Rusya bu denklemin dışında bırakılamaz. Rusya denklem dışında bırakılmayacak ise de Kıbrıs sorununa yakın zamanda bütünlüklü çözüm üretilebilmesi imkansız olmasa da imkansıza yakındır. Peki, “Sizle veya sizsiz” gibi beylik laflar niye ediliyor? Belli ki statükoda değişiklik hedefleniyor. Yeni bir yasal durum ortaya çıkılamayacaksa da en azından adadaki fiili gerçeğin kabul edilebilir bir çerçevede meşruiyet sağlanmalıdır. İşte gelinen nokta büyük bir olasılıkla budur. Türkiye ve KKTC hükümetinin iki devletli çözüm istedikleri açıklamasına karşın Rumlar 2017’de Crans Montana’da ellerinin tersiyle son anda reddettikleri federasyona sarılmakta, kalınan yerden Kıbrıs çözüm sürecinin tekrar başlamasını istemektedirler. Gerek Maraş ile ilgili atılan adımlar, gerekse de “ille de federasyon diyorsanız görüşmeye gerek yok” diye kabaca özetlenebilecek Türkiye’nin net duruşu, uluslararası konjektür özellikle Rum tarafında “çözümle veya çözüm olmadan” Kıbrıs Türk devletinin statüsü ve geleceği ile ilgili onlar açısından hoş olmayacak gelişmeler yaşanacağı paniği başlattı. ABD’de Biden yönetiminin göreve başlaması ardından önemli gelişmeler bekleniyor. BM Genel Sekreteri özel temsilcisi Ocak ayında bölgeyi yine ziyaret edecek. Bu ziyarette Türkiye’nin önerdiği ve Kıbrıs Rum liderliği ile KKTC’nin eşit statüde katılımını ön şart koştuğu beş+1 gayrı-resmi zirvenin ve hatta tüm Akdeniz ülkelerinin katılabileceği bir uluslararası konferansın ön hazırlıklarının yapılması, hatta bir sonuç bildirgesinin hazırlanması öngörülmekte… Bir şeyler pişiyor. Rumlara bu kadar net “ya sizle, ya sizsiz” denebilmekte, Rum liderliği Maraş’ın BM idaresinde açılmasına karşılık Ercan’ın uluslararası trafiğe yine BM idaresinde başlaması gibi bir fikir üzerinde duruyor ise, kesinlikle bir şeyler pişiyor. Eğer yakın zamanda iki devletli veya konfederasyon çözüm hedefi yerine, güven artırıcı önlemlerle kapsamlı bir anlaşmaya zemin hazırlama ön planda olacak ise, belki bazı ezber bozan gelişmeleri Akdeniz hidrokarbon kaynaklarından yararlanma konusunda da görebiliriz. Ne dersiniz? Evet farkındayım, fazla optimist oldum… Bu salgın ve hepimizin üzerindeki depresif yansımaları demek ki böyle durumlar da ortaya çıkarıyor.