Birsen GÜRDİL Türkiye’nin en köklü festivallerinden olan Antalya Altın Portakal ehil ellerde, tecrübeli kişilerin yönetiminde yeni düzenlemelerle tekrar özlenen tarihi günlerine kavuşmuştur. Ben, festivalden bahsetmeyip, kadın sinema emekçilerine verilecek ödüle Cahide Sonku’nun aday gösterilmesi nedeniyle bir abidenin yükseliş ve batışını gözler önüne sermek istedim. Cahide Sonku, gelmiş geçmiş Türk sinema ve sahne dünyasının en ünlü ismiydi. Dış ülkelerde böyle bir grafik çizmiş olan yıldızlar şöhretlerini ölmüş olmalarına rağmen sürdürürlerken, örneğin Marilyn Monroe, bizler bu tip şöhretleri mazinin derinliklerine gömerek unutmaktayız. Sonku hakkında böyle bir tanıtmayı pek yapmak istemiyordum ama bir festivalde hatırlanması ve de yaşamı genç kuşak sanatçılara örnek olması bakımından üzülerek köşeme almak gereğini gördüm. Bir subay kızı olan Cahide, Yemen’de 27 Aralık 1919 yılında dünyaya gözlerini açtığı zaman esmer tenli güzel bir kızdı. Başka kız kardeşleri de vardı. Yaşı ilerledikçe aynaların karşısında giydiği çeşitli elbiselerle boy gösterir, kendisini ayrı bir dünyada yaşıyor sanırdı. Baba Necati Bey’in vefatı üzerine İstanbul’a gelip yerleşen Serap Ailesi, bu arada Sonku’nun asıl soyadı Serap idi. Saçlarının rengi ile yüzüde beyazlaşan genç kız 16 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda küçük rollerde ve de şarkılı, danslı, operetlerde boy göstermekle şöhrete giden yolu bulmuştu. Kısa zamanda ilgi gören Sonku’yu asıl keşfeden Muhsin Ertuğrul olmuştur. Bu dönemde, “Üç saat deli dolu, Aşk mektebi ve Lüks hayat” operetlerinde kıvrak ve güzel vücudunu teşhir ederek, balerin olarak rol almıştı. Artık (Darülbedayi’nin) aranan oyuncusu olup, sözlü rollerinde boy göstermeye başlamıştı. Çok değil 16 yaşında girdiği İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, 17 yaşında artık operetlerin başrol oyuncusu olmuştu. Kim ne derse desin o büyük bir yetenek güçlü bir oyuncu idi. “O kadın” adlı piyesteki rolü ile zirveye çıkması bir oldu. 1933-1935 yılları Sonku’nun, başarılı sahne çalışmaları ile geçti. Sarı saçlı, güzel yüzlü, anlamlı vücudu ile erkeklerin başını döndüren bir afet olmuştu. Çalışmaktan, var olmaktan zevk alıyordu. 1933 yılında, “Söz bir Allah bir” filmi ile şansını beyazperdede denedi. 1940 yılında Muhsin Ertuğrul ile başrolleri paylaştığı, “Şehvet Kurbanı” adlı filmdeki rolü ile bir anda ülkenin tanınan oyuncusu olmuştu. Artık Anadolu seyircisi ve tüm ülke onun filmlerinin izleyicisi olmuştu. Filmi Şehvet kurbanını seyredenler gözyaşlarına sahip olamamışlardır. Film, aynı zamanda Sonku’ya şöhret ve servette kazandırmıştı. Sonku, işini bilen bir kadındı, eline geçen paralarla hemen 1950’de kendi adına Sonku Film Şirketi’ni kurdu. Geleceğini garanti altına aldığını sandığı Sonku, bu arada o yılların ünlü aktörlerinden Talat Aktemel ile 1936’da yaptığı bu evlilik, 1938’de ayrılıkla son buldu. Tabi bu arada Sonku, ülkenin en ünlü aktörlerinden Talat Aktemel ile 1936’da evlendi ancak 1938’da boşandı. Tabi bu arada Sonku, ülkenin en ünlü ismi idi. Toplum, sinemaseverler şuh kadını taparcasına seviyordu. Ülke genelinde Menderes’ten sonra ikinci isimdi. Cahide Sonku, 1943 yılında iş insanı fabrikatör İhsan Doruk ile hayatını birleştirdi. Doruk soyadını alan güzel yıldız, sahne çalışmalarına bir süre sonra ara verdi, zira İhsan Doruk şuh kadını kraliçeler gibi yaşatıyordu. Bu evlilikte uzun sürmemişti. Sonku, evde oturacak bir kadın değildi. Boşanır boşanmaz, “Bataklı damın kız Aysel” adlı filmle tekrar sinemaya döndü. Peş peşe filmler çeviriyor. Rol aldığı şeritler ülkenin dört bir tarafındaki sinemalarda aylarca gösterimde kalıyordu. Hemen hemen her filmde erkekleri kandıran, kalp kırıp, kaçan güzel ve şuh kadın rolleri ile seyircisinin karşısına çıkıyordu. 1951 yılında tekrar Şehir Tiyatroları’na döndü. 1951’de, “Vatan ve Namık Kemal” adlı filmin hem oyuncusu ve hem de yönetmenliğini yaptı. Film fişe rekorları kırdı. Sonku, servetine servet ekliyordu. Tabi şöhret ve servet birlikte geliyordu. “Vatan yahut Silistre” adlı yapıtla şöhretin zirvesine taht kurdu. Şimdiye kadar Türk toplumu böylesi ünlü bir yıldıza ilk defa şahit oluyordu. Her hareketi, saçı, giysileri kadınlara ve genç kızlara örnek oluyordu. Ayakkabısının içine boşaltılan şampanyayı içenlerden tutun, aldığı pahalı hediyelerle gündemi sarsan bir kadın olan Sonku, tekrar İhsan Doruk ile evlendi. Bu evlilikten Ender adlı bir kız dünyaya getirdi. Bir rivayete göre savaş vurgunu İhsan Doruk evine, devrin ünlü bir yöneticisini davet etti. Sonku, bu misafirle yüz yüze gelmemek için odasından dışarı çıkmadı. O zamanki yazılı basına göre İhsan, Cahide’yi bazı bürokratlara peşkeş çekmek istemiş. Bu evlilik te boşanma ile sonuçlandı. Sonku, 50’li yıllardan şöhrete koşar adımlarla koşan Zeki Müren’le, “Beklenen şarkı” adlı filmin hem oyuncusu hem de yönetmeni olarak büyük bir yatırıma imza atar. 100.000TL’ye mal olan film, o yıllarda görülmemiş bir gişe hasılatı ile Sonku’ya 1 milyon TL net para kazandırır. Tabi Türkiye, Zeki Müren’i tanımış olur. Cahide Sonku’nun, yaşamını allak bullak edecek olay ise 1963 yılında sahibi olduğu Sonku Film’in yanması olur. Bir rivayete göre film deposu kundaklanmıştır. Şöhret, servet bir süre sonra yerini sefalete bırakacaktır. Elinde, avucunda ne varsa satan, parasız kalan Cahide artık teselliyim alkol şişlerinde aramaya başlamıştı. Şöhretli yıllarında Şehir Tiyatroları sahnelerinde pek çok piyes ve operette birlikte seyirci karşısına çıkan Sonku, tanınmış sahne ve film oyuncusu Cahit Irgat’la yaşamaya başlar. Irgat’ta alkoliktir. İkisi de parasızdır. Haldun Dormen, “Taşralı kız” piyesinde ikisine rol verir. Alkol tutkunu iki oyuncu piyesi yarım bırakıp kaçmışlardır. Muhsin Ertuğrul, yiyecek ekmeğe muhtaç eski oyuncusuna Şehir Tiyatroları’nda 2000TL aylıkla tekrar iş verdiyse de ne yazık ki Sonku, bir kez çıktığı oyunun ikinci perdesinde tiyatroyu terk edip kaçmıştır. Sonku iç in artık yaşam tam bir yürekler acısı hale gelmiştir. Yapılan yardımları kabul etmiyor, batakhanelerde uyuşturucu müptelası, esrarkeş ve alkoliklerle adeta çamurlarda bir yaşam sürüyordu. 46 filmin yönetmeni ve başrol oyunculuğunu yaparak bir Türkiye rekoru kıran Cahide Sonku, ne yazık ki 1981 yılında İstanbul’da 61 yaşında alkol komasından vefat etmişti.