Gazeteciler Cemiyeti’nin Hollanda Büyükelçiliği desteğiyle yürüttüğü “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında “Yeni Medya ve Medyanın Bağımsızlığı” söyleşisi düzenlendi

NAZ AKMAN/ANKARA Gazeteciler Cemiyeti’nin Hollanda Büyükelçiliği desteğiyle yürüttüğü “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında Prof. Dr. Barış Çoban ve Prof. Dr. Bora Ataman “Yeni Medya ve Medyanın Bağımsızlığı” başlıklı söyleşide yeni iletişim teknolojileri ve gazeteciliğin dönüşümüne ilişkin bilgi verdiler. [caption id="attachment_203815" align="alignright" width="309"] M4D Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Söyleşi kapsamında, son 20 yılda Türkiye’de gazeteciliğin serüveni, yeni iletişim teknolojileri ve gazeteciliğin dönüşümü, yeni medya, yeni gazetecilik; Dijitalleşmenin yarattığı olanaklar/sorunlar, alternatif gazetecilik, yurttaş gazetecilik tartışmaları, yeni gazetecilik bağlamında gazeteci güvenliği sorunları, gazetecilikte yeni gelir modelleri, sosyal platformlarda içerik kontrolü ve doğrulama ile gazeteci bağımsızlığı meselesi konuşuldu. [caption id="attachment_203812" align="alignleft" width="303"] Prof. Dr. Barış Çoban[/caption] Prof. Dr. Barış Çoban kimdir? “Yeni Medya ve Medyanın Bağımsızlığı” söyleşisi konuklarından Prof. Dr. Barış Çoban, Doğuş Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İletişim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyeliği yanı sıra alternatif medya, alternatif gazetecilik, yurttaş gazetecilik, toplumsal hareketler, gözetim ve karşı gözetim çalışmaları alanlarında çalışıyor. Çoban’ın “Social Media and Social Movements”, “Sosyal Medya D/evrimi”, “Medya, Barış ve Savaş”, “Yeni Toplumsal Hareketler”, “Medya, Milliyetçilik Şiddet”, “Panoptikon: Gözün İktidarı”, “Tarih, Ütopya, İsyan: Şeyh Bedreddin”, “Söylem ve İdeoloji”, “Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler”, kitap serisinin editörlüğünü Prof. Dr. Bora Ataman’la birlikte yürüttü. Bu kitap serisi içerisinde yer alan “Türkiye'de Alternatif Medya”, “Panoptikon 2.0: Alternatif Medya ve Karşı Gözetim”, “Yeni Gazetecilik: Mecralar, Deneyimler, Olanaklar” adlı kitaplarına da editör ve yazar olarak katkıda bulundu. [caption id="attachment_203813" align="alignright" width="329"] Prof. Dr. Bora Ataman[/caption] Prof. Dr. Bora Ataman kimdir? Doğuş Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, İletişim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Bora Ataman da aktivist yurttaş gazetecilik, medya aktivizmi ve karşı- gözetim ve gazeteci güvenliği gibi konular üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Son araştırma makaleleri arasında; De Gruyter’in Communications dergisinin Mart 2017 tarihli 42. sayısında yayımlanan “The Gezi Resistance and Activist Citizen Reporters” (Gezi Direnişi ve Aktivist Vatandaş Muhabirleri); Nordicom tarafından basılan The Assault on Journalism (Gazetecilik Saldırı Altında) başlıklı derleme kitapta yer alan “How safe is it? Being an Activist Citizen Journalist in Turkey” (Ne kadar güvenli? Türkiye'de Aktivist Yurttaş Gazeteci olmak) ve Taylor & Francis’in Information, Communication and Society adlı dergisinin Mart 2018 tarihli, 21 cilt 7. sayısında yayımlanan “Counter-surveillance and alternative new media in Turkey” (Türkiye'deki gözetim ve alternatif medya) yer almaktadır. Ataman, bu çalışmalarda olduğu gibi, Kafka Kitap altında süren “Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler” kitap serisinin editörlüğünü de Çoban’la ortaklaşa yürütüyor. Çoban’la birlikte son yaptıkları çalışma da (‘How does one deal with threats to Journalism in Turkey’), Nordicom tarafından Aralık 2019’da Elisabeth Eide editörlüğünde basılacak bir antolojide yer alacak. Ataman, aynı zamanda Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı’nın (TOVAK) mütevellisinde yer almakta ve bilim, kültür ve sanat odaklı toplum hizmeti çalışmalarının proje geliştirme ve uygulama safhalarında çeşitli roller üstleniyor. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Direktörü Yusuf Kanlı, “Yeni ve medyanın bağımsızlığı konusunda söyleşeceğiz, konu oldukça önemli. Yeni medya nedir, ne kadar bağımsız olabilir? Yeni yasalaşan düzenlemeler çerçevesinde ne kadar bağımsız internet medyası olabilir? Soruları üzerinden gazeteciliğin son yıllarda geçirdiği dönüşümü uzmanlarımızla birlikte ele alacağız” dedi. Çoban, “Bizde gazetecilik yoğun olarak devletin belirlediği çizgiden yürüyen bir anlayışa sahip” Türkiye’de gazeteciliğin dönüşümüne ilişkin bilgiler veren Prof. Dr. Barış Çoban, Türkiye’de gazeteciliğin alternatif medya perspektifinden nasıl göründüğünü, geleneksel olarak mesleğin Türkiye’de sahip olduğu kültürel alt yapıyı anlattı. Çoban, “Türkiye’de gazeteciliğin aslında doğduğu yerin Babıali’nin ortaya konulması mesleğin devletle bağının anlaşılması açısından çok önemli. Birçok kapitalist ülkede gazetecilik ticari merkezlerde doğuyor ama Türkiye’de devletin merkezinde doğuyor. Gazeteciliğe başlayanlar da bu nedenle devletle bağlantılı, devlet memurları. Bu anlamda da bizde gazetecilik yoğun olarak devletin belirlediği çizgiden yürüyen bir anlayışa sahip. Muhalefet de devlet anlayışı içerisinde şekillenmemiş bir anlayışla hareket ediyor. Bu anlamda büyük bir dönüşümün olmadığını görebiliyoruz. Liberal bir gazetecilik anlayışının, bağımsız gazeteciliğin olmaması en büyük sorunlardan biri. Türkiye’de gazetecilik bildiğimiz Batılı anlamda hiçbir zaman mümkün olmadı, belli girişimler denemeler oldu ama çoğu da sistemin duvarına çarpıp güdük kaldı. En yaratıcı gelişimin alternatif medya alanında olduğunu gördük ve bu nedenle bizde bu alanda çalışmaya devam ettik. Gazeteciliğe normal gazetecilik bakışı ötesinde alternatif gazetecilik üzerinden bakıldığında çok daha sağlıklı veri elde edebileceğimizi düşünüyoruz” diye konuştu. “İktidarın teknolojisi ne kadar yoğunlaşırsa buna karşı gazeteciliğin de dönüşmesi, gelişmesi gerekiyor” Son 20 yılda dünyada ve Türkiye’de medya alanında dönüşümün yaşandığına dikkat çeken Çoban, medyadaki dönüşümü ele alırken toplumsal dinamiklerin göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Çoban, “Yeni medya demek en son tartışılan konulardan bir tanesi olmalı. Medyanın dönüştüğünü kabul etmemesi anlamına geliyor. Dolayısıyla yeni medya değil medya tartışması söz konusu. Son 20 yılda hem Türkiye hem de dünyanın yaşadığı bir dönüşüm var. Neoliberal saldırıların tüm dünyada yarattığı büyük dönüşüm ve dijitalleşmeyle dönüşümün hızlanması, sınır tanımadan tüm dünyayı sarması ve buna karşın da toplumsal hareketlerin bu medya araçlarını kullanarak yükselmesi en önemli tartışmalardan biri. Bu nedenle medyaya bakarken toplumsal hareket perspektifini de işin içine katmak gerekiyor. Alternatif medya tartışması toplumsal hareketlerden kopuk ele alınamaz hale geldi. Pek çok yeni medya bu toplumsal hareketlerden tartışmalardan ortaya çıktı. Gazeteciliğin yapısının bu toplumsal dinamiklerle dönüşmüş olduğunu görmek lazım. Eski gazetecilik anlayışı özellikle son sekiz yılda Türkiye’de dönüştüğünü görüyoruz. Son dönemde haberi alabildiğimiz yer, o toplumsal hareketin birebir içinde olan insanlar. Eskiden alıştığımız gazeteciliğe olanak veren daha geçirgen bir sistemden daha güvenlik odaklı geçirgen olmayan gazeteciliği daha da olanaksız hale getiren güvenlik sistemlerine geçtik. Bütünlüklü baktığımızda iktidarın teknolojisi ne kadar yoğunlaşırsa buna karşı gazeteciliğin de dönüşmesi, gelişmesi gerekiyor. Gazetecinin karakteri yapısı değişti, okuyucu da değişti. Eski pasif okuyucudan aktif üreten okuyan insana doğru geçen bir sistemi görüyoruz. Profesyonel gazeteciliğin büyük bir dönüşüm geçirmek zorunda olduğunu artık görmek gerekiyor, cemiyetler sendikalar bu dönüşümü algılamak ve gazetecileri bu anlamda yetiştirmek için büyük çaba harcıyor. Medyanın bağımsızlığı üzerindeki baskılar farklı yol ve yöntemlerin mümkün olduğunu gösteriyor, gazetecilerin de bunu kullanıyor hale geldiğini gördük. Profesyonel gazetecilerin yaptıkları yeni işler mecralar, yeni medya alanında gazeteciliğin farklı biçimde yapılabileceğini gösterdi” sözlerine yer verdi. Türkiye’deki gazetecilik modeli 19.yüzyılın ortasından itibaren Türkiye’deki gazeteciliğin iktidar, devlet gazeteciliği anlayışında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bora Ataman, “Bir yandan da bu devlet memurlarının arasından aynı zamanda da o günkü iktidara muhalefet eden, demokrasi yanlısı, özgürlük yanlısı insanların da yine onların arasından çıktığını görüyoruz. Hem devletle iç içe olma var hem de özgürlük, bağımsızlık mücadelesi söz konusu. 24 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanının ardından gelen gazetecilik bayramı diye kutlanması aslında İkinci Meşrutiyet devrinin ilanı ve sonrasında da Abdulhamit’in sansürlerinin matbaalara gazetelere sokulmaması kararının verilmesi ve gazetelerin uzun yıllardır ilk defa özgürce sansürsüz çıkmaları. O dönem çıkan gazeteler bile bugün bildiğimiz modern gazetecilik anlayışı henüz ikinci meşrutiyet döneminde yok. O günkü özgürlük bağımsızlık yanlısı gazetecilik istibdata karşı bir bağımsızlıktan yana ama gazeteciliğin bağımsızlığı anlamında bir gazetecilik anlayışı değil. Daha ziyade demokrasiden ya da Anayasal meşruiyetten yana yine devletçi yurtsever, yine gazetecilik anlayışının devletin bekasıyla ilişkilendiren bir gazetecilik modeli” dedi. Ataman, “Türkiye’de gazeteciliğin yaklaşımı ilk yıllarından bu yana aynıdır” Gazeteciliğin ilk yıllarından bu yana Batılı anlamdaki gazetecilik normlarının tam olarak uygulanamadığını belirten Ataman, “Bugün siyasetin, iktidarın sıkça tartıştığı, gönderme yaptığı Batı ahlakı, normları bizim gazetecilik nedir sorusunu tartışmamıza neden oluyor. Türkiye’de gazeteciliğin yaklaşımı ilk yıllarından bu yana aynıdır, merkez görüşlerin tamamı ufak tefek farklılıklarla birbirinin aynı şeyi söylerler. Devleti güçlendiren bir anlayışla bu işin yapılması gerektiğini gösterir. Batı normlarındaki gözlemci, bekçi köpekliği rolü, dördüncü kuvvet denilen denetçi rol şeklinde olan gazetecilik anlayışı bize gelmedi, tam olarak uygulamaya geçmedi. Arada kalmış toplumuz, bizdeki gazetecilik anlayışı da böyle, oraya buraya savruluyoruz. İktidar da, kendine muhalif olan medyayı eleştirdiğinde genellikle, devletin karşısında olan Batı ahlakını alan düşman gazetecilik olarak tanımlıyor. Türkiye’deki gazeteciliğin bağımsızlığı meselesine yeni medyayla da ilişkili olarak tartışabilmemiz için önce temel kavramlar konusunda anlaşabilmemiz gerekiyor. Hangi gazetecilikten söz ediyoruz? Batı normları anlamında profesyonel ve etik kodlarla sanki uygulanmış gibi yapan gazetecileri mesleğin içine ne kadar alacağız ya da halkla ilişkiler faaliyeti yürütenleri gazeteciliğin içine ne kadar alacağız? Medya ve teknoloji iç içe, medya moderndir, teknolojinin en son safhasıyla sürekli ilişki içerisindedir. Yeni medya derken belki de bir önceki halinden niteliksel olarak farklılık gösteren bir durumdan söz ediyoruz, sadece nicel farklılık yok. Burada en önemli şey de ağ toplumuyla birlikte düşünmektir. Ağ toplumunun bir olgu olduğunu ve yeni medya teknolojilerinin bu ağ toplumu içerisinde ancak anlamamızın mümkün olduğunu düşünüyorum. Önümüzde ağ toplumu içerisinde bireyselleşmiş, geleneksel bağlarından ve kodlarından önemli ölçüde sıyrılmış, etkileşimli dijitalleşmiş bir toplum var” diye konuştu.
Editör: TE Bilisim