Mülteciler konusunda Avrupa’nın baskısına 3-5 kuruş için boyun eğdik ve zararlı çıkacağımız mutlak olan bir anlaşmanın altına imzamızı attık.

Bu imzayla Türkiye’nin nüfusu şimdilik 3 milyon arttı. Şimdilik diyorum, çünkü sadece Suriye’den değil, diğer İslam ülkelerinden de girişler devam ediyor. Avrupa ülkeleri artık kimi yakalarsa, hangi yabancıyı tehlikeli görüyorsa, hepsini bize kakalayacak. Ancak Suriyelilerin Avrupa’dan dönüşü pek kolay olmayacak. Çünkü çoğu Türkiye’ye gelmek istemiyor.

Ölümü göze alıp, çoluk-çocuk lastik botlarla Yunan adaları üzerinden Avrupa’ya ulaşanlar, Türkiye’ye dönmemek için ne mümkünse yapacaklar. Durum onu gösteriyor. Ama başta Almanlar olmak üzere Avrupa ülkeleri mültecileri geri yollamakta kararlı. Bunun için gerekirse 3-5 milyar euro daha verecekler.

Değil 3-5 milyar,15 milyar euro bile verseler, hesabını iyi yapan bir ülke böyle bir anlaşmanın altına imza atmazdı. Çünkü 3 milyon mültecinin maliyeti, daha şimdiden 10 milyar euroyu aştı. Peki gelecekteki masraflarını, sosyal problemlerini, toplumumuza uyum meselesini nasıl halledeceğiz? Bunu düşünen yok.

3 milyon yabancının onda biri, bizim kurduğumuz kamplarda yaşıyor. Gelen haberlere bakılırsa, çoğu durumdan şikayetçi.Daha iyi imkanlar isteyip,yaşam koşullarının düzeltilmesi için idarecilerimizi zorlayıp duruyorlar.Hatta bazı yerlerde tepki gösteriyor,yönetimleri protesto ediyorlar.Peki diğerleri nerede, bunların hüviyet tespitleri yapıldı mı,kontrol altına alınabildi mi 2 milyondan fazla mülteci? Maalesef hayır, çoğunun adını ve adresini bile bilemiyoruz.

Parası olanlar, aramıza karışıp diledikleri yerlerde evler kiraladılar. Bazıları dükkan açtılar. Örneğin Kilis’te, Suriyeli nüfus bizimkileri aştı ve ticareti de ellerine geçirdiler. Halk şikayetçi ama yapacağı bir şey yok. Biz kendi işsizlerimize iş bulamazken, şimdi Suriyelilere iş vermeye çalışıyoruz. Kendi çocuklarımızı düşük puan aldılar diye Üniversitelere sokamazken, Suriyeli gençleri imtihansız hem de her Üniversiteye kayıtlarını hemen yapıyoruz. Hani 300-500 kişi olsalar mesele yok, ama binlerce mülteci gence tanıyoruz bu imkanı.

Hastalarına bizim yerli halktan önce ve daha iyi bakıyoruz. İlaçlarını bile bedava veriyoruz. Kendi halkımızdan, kendi yoksulumuzdan, kendi ihtiyaç sahiplerinden esirgediğimiz imkanları, ilgi ve merhameti onlara gösteriyoruz. Bu insanlar savaştan kaçmış,ölümü göze almış,bize sığınmışlar. Elbette ki onlara merhametli davranacağız,ilgi göstereceğiz ama,bu kadarı da olmaz ki…Dünyanın tek enayisi biz miyiz?Nerede Müslümanlığın patronu geçinenler,nerede Suudiler, Katarlılar, Kuveytliler, Emirlikler, Sultanlıklar..? Neden terörden ve savaştan kaçan Müslümanlara kucak açmıyorlar, yardım etmiyorlar? Bu nedenin üzerinde ısrarla durmak ve sormak hakkımızdır.

Mültecilerin çocuklarını nasıl eğiteceğiz, onların sağlık sorunlarını nasıl çözeceğiz, aşılarını nasıl yapacağız? Çoğunun yerini bilmiyoruz ki..Bakın çocuk hastalıkları patladı, çocuk felci aşısız mülteciler yüzünden toplumumuzu zorlamaya başladı.Şark çıbanındaki tırmanış, korkutucu hale geldi. Yıllar önce bitirdiğimiz verem, yeniden hortladı. Kim ve nasıl uğraşacak bunca sorunla?

Bizim dilencilere göz açtırmayan polis ve zabıta, mültecilerin dilendirdikleri çocuklarına dönüp bakmıyorlar bile. Ankara’nın talimatı var, onlara dokunulmayacak. Bizim dokunulmazlığa sahip mebuslara döndü mülteciler. Kentlerin en işlek yerlerinde araçların arasında dolanıyorlar, para vermeyenlere hakaret ediyorlar. Arapça bilmediğimiz için, ne dediklerini anlayamıyoruz. Ama yedi sülalemizi kalayladıklarını tahmin edebiliyoruz.

Bu insanların çoğu yıkanmıyorlar, çocuklar kir pas içindeler, kaşınıp duruyorlar. Yıkanmayı sevmediklerinden değil, sokaklarda yaşadıkları için imkanları yok gariplerin. Eczaneler bit ilacı yetiştiremiyor, toplu taşıma araçları bunları almak istemiyor, bizim yolcular kaçıyorlar bunlardan. Anlatılanlar doğruysa, bunları görünce otobüs, minibüs ve metrodan inenler var. Sinek küçük ama mide bulandırıyor işte. Elbette bunun kabahati Suriyelilerde değil, onları hesapsız kitapsız aramıza sokanlarda. Sanıyorlar ki, (ne merhametli idarecilerimiz var, Allah razı olsun) diye alkışlıyoruz hepsini. Hayır durum öyle değil, artık herkes bu işin sonu neye varacak diye endişeyle tartışıyor. Evet Türk halkı misafirperverdir, yoksula ve düşküne yardımcıdır, ağzındaki lokmasını fakire verir,imkanlarını onlarla bölüşür ama,bu kadar da değil… Ülkesine sokulan milyonlarca kişiye devamlı bakacak, İslam aleminin evliyası rolüne soyunanları destekleyecek, tribünlere oynayanları devamlı alkışlayacak sabır ve takati kalmadı milletin.

Geçen sezon mülteciler turizme çok zarar verdiler. Şehirleri kirlettiler, parkları rezil ettiler, ihtiyaçlarını yollarda gördüler. Bu yıl iç ve dış politikada yaptığımız büyük hatalar yüzünden artık yabancı turist gelmez oldu ama, bunun ilk taşlarını geçen yıl mülteciler döşediler. İstanbul’u perişan ettiler, Mersin, Adana, Gaziantep ve Ege’nin turizm merkezlerinin canına okudular. İdareciler kıllarına bile dokunamadılar bunların, Ankara’dan gelen emri eksiksiz uyguladılar.

Her neyse, şimdi ne yapacağız 3 milyondan fazla mülteciyi? Avrupa’dan gelen para çabuk biter, sonra ne yapacağız? Hiç düşündük mü bunu, hiç plan program yaptık mı? Bunların iç güvenliğimize verdiği ve vereceği zararı frenleyecek bir sistemi oturtabildik mi? Bir çare bulmamız gerekiyor bu tehlikeli gidişe. Yüksek sesle düşünmek, formüller üretmek ve bunu halkla paylaşmak, halkın onayını istemek zorundayız.

Zaman kaybediyoruz gibime geliyor. Bir yandan terörle boğuşuyoruz, diğer yandan başkanlık ve Anayasa değişikliğiyle uğraşıyoruz. Ama şu Suriye meselesini ve mültecilerin durumunu ele alamıyoruz bir türlü. Bana göre öncelikler sıralamasında,3 milyondan fazla mültecinin durumu ilk sıraya tırmandı.Bunu ülkeyi yönetenlerin görememesi çok acı.

Daha fazla vakit kaybetmeden Hükümetin ve Parlamento’nun bu işin üzerine hemen eğilmesi ve gerekli önlemleri süratle alması lazım. Bunu hem Türkiye’nin güvenliği ve hem de ekonominin geleceği için yapmamız şart.