Terör belasını yazmaktan bıktık, usandık artık. Bitmeyen kanlı eylemler, kindarlık kefenine düşen terör iblisleri, yurdun her tarafında cirit atıyorlar. Buna bir son vermeyi herkes söylüyor, ama bir türlü bu terör belasının önünü alamıyoruz. Terörün hedefinin ne olduğu gün gibi aşikar. Bunun bıçak keser gibi önünün alınmasında niye gecikiyoruz. İşte bunu anlamakta zorlanıyoruz. Hiç kuşku yok ki, bir istihbarat zaafiyetiyle karşı karşıya bulunduğumuz cümlenin malumu. Aslında ürkütücü bir gerçek var ki, oda PKK uzantılarının devletin içine sinmiş olması. Bunu devletin zirvesi de açık açık dillendiriyor. Nasıl ki, 15 Temmuz’da üniformalı ihanet çetesi ülkeyi bir iç savaşa götürmeye yeltendiler, terör odaklarını yönlendirenler de bir başka ihanete çanak tutma yolundalar. Devletin kilit noktalarına kadar sızmış olan Fetö’cülere müttefik çıkan PKK’nın sempatizanları, yardakçıları ve yatakçılarını bu sinsi faaliyetlerinin nasıl farkına varılmamış, ya da önemsenmemiş, anlamak mümkün değil. Bu gaflete düşüşü, insanın havsalası almıyor. Devletin zirve noktasında olanlar, PKK’nın Fetö gibi Türkiye’nin bölünmez, bütünlüğünü parçalama amacıyla siyasi yönetimin kadrolarına sızdığı gerçeğine parmak bastığına göre, vurucu operasyonların yakın bir zaman içinde başlayabileceğini bekleyebiliriz. Kaldi ki, gözünü kan bürümüş PKK terör şebekesinin vicdan dışı eylemleri toplumu tehdit sınırını aşarak, bir iç savaşa dönüşme istidadı gösteren bir hadsizliğe gelmiş bulunuyor. O nedenle biran önce radikal tedbirler alma zamanının geldiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Olayın bir başka dikkat çeken yönü de, bu terör örgütü belasının değişken bir eylem yolunu seçmesi. Ayrıca, ülkenin her köşesine yayılır hale gelmesi, sürekli devamlılık içinde yeni bir sıçrama noktalarında yoğunlaşmaları.. Önce 1968’lerde anarşik gösteri ve olaylarla başlayan sözde öğrenci gösterileri, 1984 yılından başlayarak, teröre dönüşürken, bu olaylara 3-5 çapulcu gözüyle bakılması ve umursanmaması, bu belanın bugün kana doymaz hale gelmesinin yolunu açtı. Terörle mücadelede, 1995-1997 döneminde etkin bir pozisyona gelmesi, bunun sonucu olarak da bu belanın belinin kırılması, maalesef sonraki yıllarda yönetim değişikliği nedeniyle durma noktasına geldi. Umuyor ve diliyoruz ki, yönetim radikal tedbirlerin büyük bir özenle uygulanacağı bir dönemi yeniden yaşarız. Belirtiler de bu yönde.. Kaldı ki, devletin bekası, ulusun geleceğe güveni açısından buna mecburuz da.. Bir defa daha hatırlayalım ve hiç unutmayalım ki, 15 Temmuz gecesi bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Bu ihanet olayı, tıpkı Milli Mücadelede olduğu gibi, bizi bir kez daha Ulusal Şuur çerçevesinde bir araya getirdi. Ulusumuzun direnci ve geleceğine ölümüne sahip çıkışı sayesinde uçurumun kenarından döndük. Başımıza musallat olan bu belayı şimdi de PKK denemeye yeltenme peşinde. Hiç şüphe edilmesin ki, bu cüceler, unutamayacakları ders alacak. Terör belasının asıl kurbanı kendileri olacaklardır. PKK denilen ihanet odaklarının oluşturduğu şer cephesi, Fetö gibi avuçlarını yalayacaktır. Bu asil millet, Fetö karşısında nasıl Türk’e yaraşanı yaptıysa, bunlara da ordusuyla, yönetimiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle, yeni bir Yenikapı ruhuyla hak ettikleri dersi verecek. Yiyecekleri şamarın sesi Pensilvanyalardan da duyulacaktır. Bundan hiç kuşku duymasınlar. Yedi düvele karşı savaşmış olan Türkiye, bunların mı hakkında gelemeyecek? Aksini düşünen varsa, onların akıllarından şüphe ederim. Diyeceksiniz ki, akılları olsaydı baltayı taşa vururlar mıydı? Çok önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Ülkenin başına bela Fetö olsun, PKK olsun, ya da yandaşları olsun, bunlara kahredici operasyonlar yapılırken, iş cadı avına da dönmesin. Bir ihbar furyası endişesi karşısında çok dikkatli olmak gerekir. Zira, kurunun yanında yaş da yanar. Sakın ola ki, devletin çeşitli kademelerine sızan terör yardakçı ve yalakalarını temizleme operasyonuna girişirken, kaş yapayım derken göz çıkarmayalım. Böyle bir ameliyede kin ve öfkenin asla yeri olmamalıdır. Ayrıca masum insanların canını yakma hatasına da asla düşmeyelim. Bunun dışında yargıyı, siyaset olayının içine kesinlikle çekmeyelim. Adalet mülkün temeli olmalıdır ki, bir tartışma ortamına zemin hazırlanmasın. Fırsat avcılığı gibi, bir yola başvurulmamasına muhtemel eleştirileri önleme açısından özen gösterileceğini ummak istiyoruz. Zinhar ”İstediğini yapmak” gafletine düşmeyelim. Özellikle bu Allah’ın belası terörist denilen yaratıkları da, din ve vicdan olmadığını, mübarek bayram günü bile cana kıyma eylemleriyle iyice bellemeliyiz. Artık şunu sormak vacip oldu; bu imansız iki ayaklı ihanet odaklarının kökü ne zaman kurutulacak? Ey yönetenler, her türlü desteğin verildiği en sorumlular, bitirin şu işi artık! Bitirin, bitirin, bitirin…