NAZ AKMAN/ANKARA Denizli’de ipek ticareti yapan İsmail Kozalı'nın, dükkanında gördüğü Yörük kızına aşık olmasıyla başlayan bir hikaye… Zeliha Kozalı, kıl çadırda doğmuş Yörük kızı… Dedesinin dükkanına gittiği bir gün İsmail Kozalı ile karşılaşır. Bu karşılaşmayla başlayan aşk dedesinin de rıza göstermesiyle evliliğe dönüşür. Bu evlilikten beş çocuk dünyaya gelir, bu haftaki konuğumuz ailenin en küçük kızı Şükran Kozalı… “Eğreti Gelin”i kitaplaştıran Şükran Kozalı, ailesini ve çocukluk dönemini şöyle anlatıyor: "Ailenin en küçüğü bendim, beş kardeştik. İki erkek kardeş ve üç kız… Denizli'nin geniş bir ailesiydik. Babam 1890 yılında doğmuş; yani 19. yüzyıl insanı… O dönemlerde Bursa İpekçilik Okulu'nu okumuş, aynı zamanda camide imamlık da yapmış. Yeşil gözlü, uzun boylu, çok güzel elleri olan bir insandı. Babam 1980 yılında 90 yaşında hayatını kaybetti. O kadar büyüktü ki, ben dedem sanırdım onu… Annem de çok güzel bir insandı. Hizmetçilerimiz, tarlalarımız vardı. Annem ev hanımıydı, pamuklar içinde büyümüş. Babamla aralarında çok büyük bir aşk vardı, evde annemin sözü geçerdi. Mutlu bir ailenin içine doğdum, çok güzel bir çocukluk yaşadım. Babam kozanın içindeki kelebeği inceler sağlıklıları tohumluk olarak ayırırdı. Beni de beş yaşındayken mikroskopun başına oturtur, kelebeklerin sağlıklı olup olmadığını kontrol ettirirdi. Yani abece demeden önce mikroskopla tanışmışım. " AĞLAYA AĞLAYA OKULA BAŞLAMIŞ "Daha yaşım tutmazken bile okula çok meraklıydım, ablalarım okula giderken sürekli ağlardım. Bir gün babam elimden tutup okula götürmüş. Müdür de yaşımın küçük olmasından dolayı ancak kayıtsız devam edebileceğimi söylemiş. Böylelikle Denizli Gazi İlkokulu'nda eğitime başlamış oldum. 10 yaşında ilkokulu bitirdikten sonra Denizli Lisesi'ne devam ettim. Hayatımın en güzel dönemleri lise çağlarımdı. Çünkü o zaman yaşanan ilk aşklar vardı, kimlik kazanıyorsunuz, bunlar sizin için bir güç oluyor. Üniversiteyi İstanbul’da okumak istedim, fakat küçük olduğum için ailem göndermedi. İzmir’de Buca Eğitim Fakültesi'nde Matematik Öğretmenliği'ni yatılı okudum. Denizli'den ayrıldığımda 19 yaşındaydım, bir daha da geri dönmedim. Üniversitede başımızı kaldıracak vaktimiz olmuyordu, matematik eğitimi hakikaten çok zor. Ders çalışmaktan başımı kaldıramadığım için üniversitede kendime ait, özel bir hayatım olmadı. " İLK GÖREV YERİ KAYSERİ "Öğretmenlik dönemim de çok dalgalı geçti. 1969'da ilk tayinim Kayseri'ye çıktı. Kayseri çok soğuk bir bölge, öğretmenlik yaptığımda kışın yollar kapanırdı. Kardan dolayı 6 ay boyunca şehirle bağlantımız kesik olurdu. Sonra Aydın'a geçtim; derken Ankara'da buldum kendimi. Evlendim, eşim de öğretmen olduğu için tayinimizi Eskişehir'e aldırdık. Uzun yıllar Süleyman Çakır Kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptım. Eline tebeşir almadan matematik öğreten tek insan ben olmalıyım… Ablalarıma, abilerime de matematiği hep ben anlatırdım. Ortaokulda okuduğum dönemde abimin cebir sorularını çözerdim. Öğretmeni olduğum sınıflarımda başarı oranı çok yüksekti. Öğrencilerime matematiği sevdirmekle başladım işe, sonrası geliyor zaten… Öğrencilerim, kırdan çiçekler toplar getirirlerdi, kapımın önüne sepetle incirler gelirdi her sabah. O kadar dolu yaşadım ki hayatımı, yaptığım her işten zevk aldım. Eskişehir'den sonra İstanbul'da bir süre müdür yardımcılığı yaptım. Daha sonra da Ankara'ya geldim ve emekli oldum.'' DENİZLİ'NİN “EĞRETİ GELİNLERİ” Öğretmenlikten sonra yazarlığa başlayan Şükran Kozalı, yazarlığına ve kitaplarının sinemaya uyarlanmasına ilişkin şunları söylüyor: "Küçüklükten itibaren sürekli şiir yazardım, mahallenin aşk mektuplarını da ben yazardım. Bu nedenle imla kurallarını, kompozisyonu öğrendim. Bir de eşim öykü yazarıydı, onun kitaplarının hem daktilosunu hem de eleştirisini yapardım. O da bana sürekli ‘Sen çok iyi bir yazar olursun’ derdi. Doğup büyüdüğüm Denizli'de yazılarıma konu olabilecek olaylar, yaşantılar vardı. Garip bir memlekettir Denizli… Yılda üç ürün alınan çok verimli bir toprağı vardır. Buğday, tütün, pamuk, zeytin yetişir. Akdeniz, Ege ve İç Anadolu arasında bocalamış, tıpkı bana benzeyen bir karakteri vardı Denizli'nin… Bir de tabii ‘eğreti gelinleri’ vardır… Ben böylelikle yazmaya başladım.” “KOSTAK EMİNE’Yİ BEN DE TANIDIM” “İlk romanım ‘Eğreti Gelinler’di. On senede yazdım, 2004 yılında bitti kitap… Denizli'de babaannem Hafize Kozalı ve diğer zengin ailelerdeki kadınlar bir araya gelerek, 'Çocuklarımız geneleve gideceğine, sokakta aç gezen bu kadınları evimize alıp hem onlara bakalım, hem de onlar çocuklarımıza her şeyi öğretsin' derlermiş, böylelikle 1890 yılından 1940'a kadar eğreti gelinlik sürmüş. Osmanlı'nın savaşlarla geçen son dönemlerinde ortaya çıkmış, Denizli'ye özgü bir durum… Bizim ailede 7-8 eğreti gelin varmış. Annemin Ali dayısının ailesi çok zenginmiş, on eğreti gelini varmış. Benim kitabımdaki 'Kostak Emine'yi, yani annemin Ali dayısının eğreti gelinini ben de görmüştüm. 1984 yılında Ali Dayı'nın mezarının başında ağlıyordu… Sonrasında annem anlatırdı: 13 yaşındayken ‘Kostak Emine’ evlerine gelmiş. Arka bahçede de amcamın eğreti gelini varmış. İşte o Ladik… ‘Ladik’ Denizli'nin mitolojideki adıymış; ‘göller şehri’ demekmiş. Eskiden Denizli’de deniz varmış. Depremler ola ola o deniz kapanmış… İkinci kitabım 'Eğreti Gelin Ladik' oldu. ‘Kostak Emine’ ile annem arkadaşlık yapmış, beraber nakış işlemişler. ‘Kostak Emine’ anneme Ali dayısıyla yaptıklarını anlatırmış. Annem çok iyi bir hikaye anlatıcısıdır, hafızası çok güçlüydü. Okuma yazma bilmezdi, ama her şeyden anlardı. Bunları yazdım ben de 'Eğreti Gelinler' kitabımda… 2004'te kitap bitince Bilgi Yayınevi'ne teslim ettim.” FİLM OLUYOR “Tarık Günersel hikayeyi çok beğendi, birlikte kitabın senaryosunu yazdık. Atıf Yılmaz ile 2002 yılında tanışmıştık. Senaryoyu ona gönderdik, bir hafta sonra haber geldi. 'Ben bu filmi, jübilem olarak çekeceğim' dedi. Hakikaten de jübilesi oldu… Atıf Yılmaz ile çok iyi bir dostluğumuz oldu. ‘Kostak Emine rolü için Deniz Akkaya'yı çalıştırıyorum, oynatacağım. Senin için uygun mu’ demişti, ben de uygun olduğunu belirttim. Fakat nasıl olduysa, gazetelerde ‘Deniz Akkaya'nın rolünü Nurgül Yeşilçay kaptı’ diye bir haber gördüm. Bilgi Yayınevi’ndeyim, o sırada kitabımın protokolünü imzalıyordum. Deniz Akkaya arayıp haberimin olup olmadığını sordu, ben de Atıf Yılmaz'ın bu rol için Yeşilçay'ın daha uygun olduğunu söylediğini belirttim. İnanır mısınız bu rolü Hülya Avşar, Sibel Can, Deniz Akkaya, Nurgül Yeşilçay ve birçok oyuncu oynamak istedi. İkinci film 'Eğreti Gelin Ladik'te Yeşim Salkım oynadı. Yeşim Salkım’la buluşmamız da çok enteresan oldu tıpkı Nurgül gibi… Senaryoyu gönderdik, ağlayarak dönüş yaptı. 'Ben bu rolü oynayacağım' dedi. Bir hafta Ankara'da kaldı ve filmi çektik." “ÇOK TEPKİ ALDIM” Şükran Kozalı, “Eğreti Gelinler”i yazdıktan sonra Denizli'den gelen tepkileri de şöyle anlatıyor: "Eğreti gelinler çok özel kişiler, bunu özellikle ben belirtmek istiyorum. Her yerde onların fahişe olmadığını söyledim. O zamanlara özgü zengin ailelerdeki kadınların bulduğu bir yöntemdi, bunun bir gelenek olmadığını söyledim. Sokakta aç gezen kadınlara hem yardım etmek hem de çocuklarına her şeyi öğretmelerini sağlamak maksadıyla olan bir durumdu. Eğreti gelin gelip aileye yerleşiyor, evin işlerini yapıyor, erkek çocuğa cinselliği öğretiyor, şiirler okuyor. Aynı zamanda gelini olduğu erkekten de dersler alıyor. Vakti gelince, oğlan evlenince eğreti gelin de evi terk ediyor. Ben bunları yazdıktan sonra Denizli halkı bana küstü.. Filmi Kastamonu'da çektik, Atıf Yılmaz ile Denizli’de çok zor şartlar altında filmin galasını yapabildik. Böyle bir şeyin olmadığını söylediler. Eğreti gelinler, tarihin içinde ipekböceğinin kendini örmesi gibi, değerli kadınlardır. Neden değerli? Çünkü kültürleri var, geldikleri evde görgü öğreniyorlar, bilgi öğreniyorlar, kütüphaneden kitap alıp okuyorlar, Fuzuli'den şiirler okuyorlar, bu şekilde yaşıyorlar evlerde…" ÖYKÜ, ROMAN, ŞİİR Şükran Kozalı, “Deniz İpeği”, “Sana Doğdum Denizli” kitaplarında kendisini, ailesini ve Denizli'yi anlatıyor. Kozalı'nın sinemaya uyarlanma aşamasında olan “Vuslat” kitabı ve yayın sırasında bekleyen “Hülya” adlı romanı var. Yazarlık yönüyle tanıdığımız Kozalı, “Füg” ve “Eğreti Erkekler” adlı kısa metraj filmlerinde kamera karşısına geçti. Şükran Kozalı'nın “Hikaye Nakli”, “Eğreti Erkekler”, “Kırgınım İstanbul”, “Kahveci Güzeller” romanları; “Ne Şeker Şeysin Sen Matematik”, “Şeker Matematik ve Arzuvan Müzede”, “Şeker Matematik Çakıl Taşı'nın Sarayında” ve “Şeker Matematik ile Diyar Diyar Bir Bahar” adlı çocuk kitapları; “Etekleri Yelde Kız”, “Ay Boy Attı Bahçelerde”, “Suteni” (Sevgilinin tenine yazılan şiirler) ve “Papalina” adlı şiir kitapları yayımlandı.
Editör: TE Bilisim