Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde iki, Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra da bir çocuğunun düğününü yaptı.Hepsinde de nikah şahitleri üzerinden siyasal mesajlar vermeye özen gösterdi.

2003’deki düğünde, Bilal Erdoğan’ın nikah şahitleri arasında en renkli sima kuşkusuz zamanın İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi idi. Hakkında çeşitli yolsuzluk iddiaları üzerine iktidardan çekilmek zorunda kalan İtalyan iş adamı ve politikacısının parlak günlerine denk gelmişti Bilal Erdoğan’ın düğünü.

O günün akılda kalan en önemli görüntülerinden biri Berlusconi’nin Avrupa geleneklerine göre gelinin elini öpmek için gösterdiği çabaydı. Gelinin elini ısrarla geri çekmesine rağmen Berlusconi pes etmemiş ve sonunda eli öperek Avrupalı davranışını sergilemişti.

Kahkahalarla izlenen bu sahnenin arkasında aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın o günlerde Avrupa’ya gönderdiği mesaj da yer alıyordu: Türkiye Avrupa’ya uzak değildir…

Aradan bir yıl geçmişti ki bu kez büyük kızının düğünü gerçekleşti. Şimdilerde Enerji Bakanı olan Berat Albayrak’ın -Bu hafta ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı görevine gelebilir- aileye damat olarak katıldığı düğünde Ürdün Kralı’nın yanı sıra Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis ve Romanya Başbakanı Adrian Nastase de nikah masasında "şahit" sıfatıyla yerlerini almışlardı.

Sümeyye Erdoğan’ın düğününde ise bir ilk yaşandı. Çoğunluğu Hırıstiyan olan hiçbir ülkenin yöneticisi bu kez şahit olarak davet edilmedi. İşin ilginç yanı Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın durumuydu. Arnavutluk’un yüzde 60’ını Müslümanlar oluşturuyor.Katolikler ise nüfusun ancak yüzde 10’unu.Sosyalist kökenli Edi Rama Katolik azınlıktan.

İktidara ise ,çok hoşgörülü yaklaştığı Müslüman çoğunluğun desteğiyle tırmanmış. "Müslüman Arnavutluk’un" bu özel konumunu dikkate aldığımızda ve Edi Rama’yı "bizden biri" tırnağı içine koyduğumuzda, son düğünde Batı’dan hiçbir Hırıstiyan devlet yöneticisinin şahitlik masasına davet edilmediği görüntüsü ile karşı karşıya kalırız.

Ama şahitlerin de katılımıyla çektirilen düğün fotoğrafına baktığımızda; dikkat çeken pozisyon Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duruşuydu. Resmin tam ortasında yer alan Erdoğan iki eliyle tam önündeki klasik Arap kıyafetli 10 yaşlarındaki bir çocuğun omuzlarından tutuyordu.

Evet bu çocuk kesinlikle o karede düğün heyecanı ile yer almış bir konumda değildi. Belli ki Cumhurbaşkanının çok dikkat ettiği protokol kuralları içinde o aile karesinin tam ortasına Erdoğan’ın torunu gibi yerleştirilmişti.

Böylece Erdoğan’ın "aziz dostu" Katar Emiri el Tani’nin oğlu küçük prens üzerinden Müslüman Arap dünyasına mesaj da gönderilmiş oluyordu; "Artık biz bizeyiz" dercesine…

SUUDİ ARABİSTAN SERMAYESİ

TÜRKİYE’YE GELECEK Mİ?

Yakın zamana kadar adeta ABD’nin eyaleti görünümünde olan Suudi Arabistan’la Washington’un arasındaki soğukluk giderek tırmanıyor.

Amerika’da kaya gazının bulunması üzerine bu ülke için "vazgeçilmezliği" tartışmalı hale gelen Suudi Arabistan’ın son yıllarda izlediği enerji politikası, Rusya’dan sonra Amerika tarafından da bir tehdit gibi görülmeye başlandı.

Riyad’ın İran politikasını öne sürerek ısrar ettiği düşük petrol fiyatları, yüksek maliyeti nedeniyle Amerikan kaya gazını üretilemez hale getirdi. Bu politika Washington’u kızdırırken, Suriye’deki varlığıyla Riyad’ın düşmanı olan Beşar Esad rejimine sahip çıkan Rusya’yı da dar boğaza soktu. Değişik cephelerde yalnız kalan Suudi Arabistan çıkış yolunu Ankara ile birlikte sürdüreceği politikalara bel bağlamış izlenimi veriyor.

Geçtiğimiz aylarda Antalya’da toplanan G-20 toplantısına katılmadan önce Kahire’yi resmen ziyaret ederek, burada beş gün kalıp, Mısır dikta rejiminin desteğini alıp, Türkiye’ye de toplantıdan gene beş gün önce gelmişti Suudi Arabistan Kralı Selman.

ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’ye ayak basmasından önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kral Selman arasında son derece sıcak ilişkiler yaşanmış, böylece Suudi Arabistan, Washington Yönetimine Orta Doğu’nun iki önemli Sünni devletinin desteğini sağladığını belirten bir görüntü yaymaya çalışmıştı.

Ama bu görüntü, ABD’nin en güçlü politika merkezlerinden ABD Senatosunda Suudi Arabistan’ın aleyhinde çok ağır suçlamayı içeren bir yasa tasarısının kabul edilmesini engelleyemedi.

Senato geçen hafta Başkan Obama’nın uyarılarına rağmen, 11 Eylül 2001’deki terörist saldırılarda ölen 2 bin 977 kişinin yakınlarının olayın sorumlusu olarak gördüğü Suudi Arabistan’a tazminat davası açabileceklerine ilişkin yasayı kabul etti.

Bu gelişmeler üzerine Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr’in, yasa taslağı raporunda, terörün Riyad Yönetimi ile ilişkilendirildiği için sansürlenen 28 sayfalık bölümden sansürün kaldırılması durumunda, ABD Merkez Bankasındaki 750 milyar dolarlık bono ve tahvili satacaklarını açıklaması anlaşmazlığa yeni bir boyut getirdi.

Başkan Obama, yasayı veto edeceğini açıklamasına rağmen Washington’la Riyad arasındaki gerginlik devam ediyor.

ABD, Rusya ve İran’a karşı düşük petrol fiyatlarıyla politik üstünlük sağlama peşinde koşan Riyad da sonunda bu politikadan olumsuz etkilendi. Suudi Arabistan yönetimi,2 trilyon dolarlık değeriyle dünyanın en büyük şirketi niteliği taşıyan ARAMCO’nun yüzde beş hissesinin piyasada satışı için İngiliz HSBC bankasıyla anlaşma imzaladı.

S.Arabistan Yönetiminin yalnız petrol gelirine dayalı ekonomisinin çeşitlendirerek Amerika’nın dışında yatırımlara yönelme politikasının en büyük destekçisi Erdoğan Yönetimi. Ankara, Suudi Arabistan’ın enerjinin dışındaki alanlara yönelerek, Amerika’nın dolara bağlı petrol fiyatlamasından kurtulması telkininde bulunuyor Riyad’a

Erdoğan Yönetimi Amerika’nın dolar kuruyla oynayarak dünyadaki egemenliğini sürdürdüğünü ve bu egemenliği kırmak için doların etkisini azaltıcı önlemler alınmasından yana

İSTANBUL’A MEGABANK

Ankara son birkaç yıldır, faizsiz bankacılık niteliğindeki "katılım bankacılığını" geliştirmek için yoğun bir çaba içinde. Hemen her kamu bankası,katılım bankacılığı yapacak yeni birimler oluşturdu.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in verdiği bilgilere göre, Müslüman ülkelerdeki katılım bankalarının kurucusu olacakları ortak Merkez Bankası özelliğindeki MEGABANK’ın merkezinin İstanbul’da açılması için Türkiye büyük çaba sarf ediyor.

İslam Kalkınma Bankasının da kurucuları arasında yer alacağı MEGABANK’ın merkezi konusunda Türkiye’nin rakibi ise Endonezya. En son eğilim ise Türkiye’de Batı’ya yönelik, Endonezya ise Doğu’ya yönelik iki merkezli bir sistemin oluşturulması.

Anlaşılan, başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere, Orta Doğu’daki Arap Devletleri yerine ilerde esas kapışma alanı olarak Uzak ve Orta Asya’yı yeniden şekillendirmek isteyen Amerika’nın İran coğrafyasını daha elverişli görmesi bölgede yeni dengeleri gözeten gelişmelere yol açacak.

Görünüşe göre; Erdoğan yönetimi,bu gelişmelere Suudi Arabistan ve Katar gibi "mutlakiyet" rejimleriyle yönetilen İslam Devletleriyle saf tutma siyasetini benimseyecek.Son günlerde Amerika ve Avrupa Birliği hakkında diplomatik dili aşarak, "iki yüzlü" gibi suçlamalara yönelmesi Türk kamu oyunu Batı’dan uzaklaştırma politikasının bir aşaması.

Erdoğan, artık Batı kamuoyunun sorgulamaya başladığı, dini kullanarak çağ dışı rejimlerle yönetilen ülkelerin paralarını Türkiye’ye çekerken, merkezi otoriter bir rejime yönelmeyi ülkenin büyümesi için de kaçınılmaz bir gereklilik şeklinde kamu oyuna sunup destek arayacak.

Küçük prens el Tani’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki kolu arasında, düğün resminin tam merkezinde Müslüman Arap giysisiyle en önde yer alması, bu nedenle önemli bir mesaj olarak algılanmalı kanısındayız.