Eşim yaşasaydı 44 yaşında olacaktı. Dört yıl önce garip bir şekilde aramızdan ayrıldı. Aslında garip olan ölümü değil, ölüm anını bana ve büyük kızım Bade’ ye haber verişiydi. Eşim bir şirkette pazarlama elemanı olarak çalışıyordu. Bu nedenle sık sık seyahatlere çıkmak zorundaydı. Yine Ankara›da iş seyahatinde olduğu bir gece rüyamda eşimin bizimle vedalaşmaya geldiğini gördüm. Nereye gideceğini sorduğumda ise, «Kalbim sizinle tekrar olmamı engelliyor,» diyerek bir masaya doğru sendeleyerek yöneldi ve yere düştü. Büyük bir korku ve sıkıntıyla uyanıp saatime baktım. Henüz ll:30›du. Tam o sırada kızım uyanarak baba diye bağırmaya başladı. Yanma koştuğumda kızım yatağının içinde oturmuş ağlayarak, «Anne, rüyamda babamı gördüm, yanındaki amcalar babamı masanın üzerine yatırarak göğsüne bastırıyorlardı,» dedi. Aynı anda benim ve kızımın benzer rüya görmesinin garipliğini fark etmiş, kızımı sakinleştirmeye başlamıştım. Sabah olmasını beklemekten başka çaremiz yoktu. Sabaha kadar kızım Badeyle dua ederek ağlaştık. Birbirimize bir şey sormak ya da fikir yürütmek bile istememiştik. Sanki olacakları hissetmiş de dile getirmek istemiyorduk. Korktuğumuz kara haber sabah altı buçukta geldi. Eşim şirketinin iş yemeğinde kalp krizi geçirmiş, ambulans gelinceye kadar restorantta bulunanlar eşimin gömleğini çıkararak masanın üzerine yatırıp kalp masajı yapmışlar ama maalesef kurtaramamışlar. Ben yaşamın her zaman sihirli bir yanının olduğuna inanmışımdır. Bu deneyimi yaşadıktan sonra ise yaşamımızın çok daha başka bir yanının olduğuna ve başka bir boyutla da iç içe yaşadığımıza inanıyorum. Hepimizin hayatı boyunca adım koyamayacağı doğaüstü deneyimleri olmuştur ya da olacaktır.