Mehmet Necati GÜNGÖR 19 Ağustos 1966’da Muş’un Varto ilçesi büyük bir depremle yerle bir olmuştu. Bilanço: 839 ölü, 343 yaralı ve 1986 yıkık bina. Türkiye’nin bütün gazetelerinin temsilcileri deprem bölgesinde. Beşinci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay İran’dan dönüyor, ilk durağı deprem bölgesi. Sunay, titiz bir insan. Adeti olduğu üzere, burada da protokolün ve halkın elini siyah eldivenleri ile sıkıyor. Cumhuriyet gazetesi, tecrübeli muhabiri Fikret Otyam’ı deprem bölgesine göndermiş, habire resim çekip, notlar alıyor. Kendisine Hınıs Sesi gazetesinin sahibi Hüseyin Kara hem ev sahipliği yapıyor, hem yardım ediyor. Ben de, 19 yaşında tıfıl bir gazeteci olarak deprem bölgesindeyim. Bir elektrik direğinin tepesinde resimler alırken Varto bir kere daha sallandı. Cumhurbaşkanının siyah eldivenlerini çıkarmadan halkla tokalaşması hep garipseniyordu. Fikret Otyam’ın tahrikiyle diyelim, mahalli gazeteci Hüseyin Kara Cumhurbaşkanına şöyle bir soru yöneltti: “Sayın Cumhurbaşkanım, bölgede salgın hastalık mı var?” Bunun anlamı; “hastalık bulaşır diye mi eldiven kullanıyorsunuz” dur. Cumhurbaşkanı, Hüseyin Kara’nın bu sorusuna fena halde sinirlendi. Hiddetle bastonunu kaldırıp Kara’nın başına indirecekken yaveri araya girdi, böylece bir tatsız durum yaşanmadı. Sunay, bu tutumunu yurt gezilerinin tamamında sürdürdü. Kendisini karşılayanların ellerini hep eldivenli olarak sıktı. Bunu hakaret sayan vatandaşlar oldu, söylenip durdular ama gazeteci Kara’nın yaptığı gibi açıktan nedenini sormaya cesaret eden olmadı. Nihayet, karşılarında koskoca bir Cumhurbaşkanı var. O dönemler, Adalet Partisi’nin iktidarda olduğu dönemler. Süleyman Demirel Başbakan. Halk, alabildiğine özgür. Hukuk devleti ve işleyen bir demokrasi var. Adalet tıkır tıkır işliyor. Günümüzde ise: Seçim sonuçları tartışılıyor. Sayım bitti, “adam kazandı” ama, mazbatasının verilip verilmeyeceği, seçimin yenilenip yenilenmeyeceği tartışılıyor. Aynı zamanda hukuk tartışılıyor, yasa tartışılıyor, YSK tartışılıyor. Eldiven çıktı da, merdiven çıkılamıyor.