Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Siyasal iletişim nedir, ne kadar etkilidir?” söyleşisi düzenlendi

NAZ AKMAN/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Siyasal iletişim nedir, ne kadar etkilidir?” söyleşisi gerçekleştirildi. Siyasal İletişim Uzmanı Şeyda Taluk’un konuk olduğu söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci Zeynep Gürcanlı üstlendi. “Siyasal iletişim nedir, ne kadar etkilidir?” başlıklı söyleşi kapsamında siyasal iletişim ve etkileri tartışıldı. Siyasal iletişim nedir, ne kadar etkilidir?” söyleşisi kapsamında Türkiye’de siyasal iletişim alanında yürütülen önemli kampanyalar, medyanın siyasal iletişimdeki rolü, siyasilerin medya ile ilişkileri, seçim süreçlerinde reklam ajansları ve halkla ilişkiler şirketlerinin payına ilişkin bilgiler veren Taluk, siyasal hafızanın oluşumunda gazetecilerin üzerine düşen görevi anlattı. Şeyda Taluk kimdir? Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı’nın açılış konuşmasının ardından Taluk hakkında bilgi veren söyleşinin moderatörü Zeynep Gürcanlı, “Şeyda Taluk gibi siyasal iletişim profesyonellerine en çok biz gazetecilerin ihtiyacı var çünkü onlar iletişime farklı bir yönden bakıyor. Biz gazeteciler bazen duvarlarımızı kapatıyoruz ve farklı şeyleri düşünemiyoruz. Bu noktada Taluk gibi profesyoneller devreye giriyor. Taluk, Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü mezuniyetinden sonra lisans eğitimini Paris 8 Üniversitesi’nde Siyaset ve Hukuk Bilimi bölümünde tamamladı. Aynı üniversitede Avrupa çalışmaları üzerine doktora öncesi seminerlere katıldı ve yaklaşık 25 yıldır politikadan, sivil toplum örgütlerine, kurumsal markalardan bireysel alana kadar uzanan birçok katmanda siyasal ve sosyal iletişim konusunda danışmanlık yaptı. Dünyanın en önemli kadın kuruluşlarından biri olan AWID gibi birçok sivil toplum örgütüne de danışmanlık hizmeti veren Taluk, Kadir Has Üniversitesi’nin İletişim Ofisi’ni kuruyor ve aynı üniversitede halkla ilişkiler, Yeditepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde siyasal kampanyacılık ve Türkiye’de siyasal yaşam ile Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı’nda ise ikna ve iletişim psikolojisi dersleri verdi. Halen politikadan, sivil toplum örgütlerine, kurumsal markalardan bireysel alana kadar uzanan birçok katmanda siyasal ve sosyal iletişim, liderlik iletişimi ile paydaş katılımı alanında danışmanlığa devam eden Taluk’un 2019’da “Seçim Nasıl Kazanılır? 101 Tavsiye” adlı kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkarak okuyucularla buluştu” dedi. Taluk, “İlk siyasal slogan ve afiş ‘Yeter! Söz Milletindir!” Siyasal iletişimin Türkiye’de henüz yeni bir alan olduğunu ancak yıllardır bu alanda çalışmaların yapıldığına dikkat çeken Siyasal İletişim Uzmanı Şeyda Taluk, 1950 yılında mimar Selçuk Milar’ın “Yeter! Söz Milletindir!” sloganıyla üzerinde dur anlamında bir el işaretinin yer aldığı altında ise Demokrat Parti’nin adının yazıldığı görselin ilk slogan ve afiş olduğunu ifade etti. Taluk, “Siyasal iletişim, Türkiye’de aslında yeni bir alan ancak uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yapılıyor. İlk siyasal slogan ve afiş Milar’ın yaptığı ‘Yeter! Söz Milletindir!’ ile başlayan bir siyasal kampanya, siyasal iletişim yolculuğudur. Gerçek anlamda Batılı ülkelerdeki gibi yapılan siyasal kampanya 1990’larda başlıyor. ‘Yeter! Söz Milletindir!’ benim önemle altını çizdiğim bir siyasal yolculuk, Türkiye’nin bugün de siyasetine damgasını vuran bir hikayenin başlangıcı. Daha çok siyasetin sağında bulunan partilerin, dünyanın her yerinde popülist politikacıların kullandığı yöntemlerden biri olan, kendilerini, halkın milletin sesi olarak tanımlaması. Kendini halk olarak tanımlayıp, onlara karşı olan tüm grupları ağırlıklı olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) halk olmamakla suçladığı bir yolculuk. Peki siyasal iletişimde bu noktaya nasıl geldik? Merkez sağdaki grupların kendini milletin, halkın sözcüsü olarak konumlandırdığı, başka bir hikayenin yazılmamasına neden olduğu ve bu hikayede kendilerini iyiler olarak görüp, kötülere karşı savaş kurgularken yeni siyasal hafızayı nasıl yönettiler?” diyerek siyasal hafızanın inşa edilmesine yönelik bilgiler verdi. “Siyasi partilerin kendi seçmenleriyle ilgili iletişim sorunu var” Siyasal hafızanın yönetiminde medyanın büyük bir görev üstlendiğini söyleyen Taluk, reklam, slogan, billboardın yanı sıra halkla ilişkiler alanının da bu hafızanın şekillenmesinde etkin bir rol üstlendiğinin altını çizerek, “Siyasal hafıza ağırlıklı olarak medya iletişimi üzerinden yapıldı. Türkiye’de siyasal iletişim denildiğinde insanların aklına genelde reklam ve benzeri şeyler geliyor. Fakat siyasal iletişim sadece reklamı içermiyor, hakla ilişkiler politikası veya tabanla ilişkiler olarak tanımladığımız alandan da oluşuyor. Siyasal iletişim büyük bir karma, görünen yüzü reklam olduğu için ağırlıklı olarak herkesin gördüğü taraf slogan, reklam billboard. Oysa onun altında daha derin bir evren var. Yüz yüze iletişim, medya ilişkileri, liderlik iletişimi, fikirlerin düşüncelerin toprağa atılması ve büyümesi yani tohumlama ve lobi çalışmaları gibi. Siyasal iletişim ve kampanyalarla ilgili yapılan tüm çalışmalar, özellikle yüz yüze iletişimin seçmenlerin karar vermesinde önemli bir kriter olduğunu ortaya koyuyor. Yüz yüze iletişimin ardından da medya geliyor. Görsel medyada televizyon, yazılı basında da belli köşe yazarları ve belirli gazeteciler. Türk halkı iki konuda uzmanlaşmış durumda, biri futbol diğeri politika. Politikadaki uzmanlığı Türkiye’deki oy kullanma oranının yüksekliğinden anlıyoruz. Türkiye’nin oy verme, sandığa gitme sorunu yok hatta bu coğrafya Batıdaki demokratik ülkelerden çok daha fazla oy verme oranına sahip. Oy vermekten ziyade var olan siyasi partilerin kendi seçmenleriyle ilgili iletişim sorunu var. Seçim sürecinde halkla kurulan iletişim kazanmayı veya kazanmamayı etkiliyor. Buradaki iletişim ne kadar sağlamsa sandık sonuçları da ona göre şekilleniyor. Türkiye’de tabanla ilişkiler konusunu en iyi yapan siyasi partinin AK Parti olduğunu düşünüyorum. Dijitalleşme, kurumların kendisinden ziyade kişilerin ön plana çıkarılmasına imkan tanıdı, gazeteciler arasından örnek vermek gerekirse Fatih Portakal, Nevşin Mengü, Ünsal Ünlü gibi isimlerin ön plana çıksa da siyasetle ilgili grupların habercilikten etkilendiğini ve siyasal hafızanın yaratılmasında katkıları olduğunu söylemek mümkün. Teknolojinin gelişmesi siyasette olduğu gibi medyada da kutuplaşma yarattı. Bugün iki farklı medya yapılanmasından söz ediyoruz, muhalif ve ana akım. Ne yazık ki bu yapıların kendi seyircileri gibi yankı çemberleri var. Gazeteciler için işler zorlaştı, biz siyasal iletişimciler için de iş yükünün arttığını ama aynı zamanda kolaylaştığı bir sürecin de olduğunu belirtebilirim. Çünkü vatandaşa ulaşma meselesinin eskiye oranla daha çok kolaylaştığı bir yüzyıla giriyoruz” diye konuştu. Ecevit’in “Göreme Sokak Takımı” ile yürüttüğü siyasal kampanya Bülent Ecevit’in 1977 yılında yürüttüğü kampanyanın siyasal iletişim açısından önemine işaret eden Taluk, “1977 yılı son derece önemli bir yıldır. Profesyonel bir reklam ajansıyla çalışmayan tek siyasi kampanya Ecevit’in kampanyasıdır. Ecevit, Süleyman Demirel’in ajans desteğiyle yürüttüğü kampanyaya karşın, ‘Göreme Sokak Takımı’ adında araştırma geliştirme grubu kuruyor. ‘Yeter! Söz Milletindir!’ biz halkız diye başlayan gelenekle uzun yıllardır sağ siyasetin seçmeni olan grubu, köylüyü çiftçiyi büyük bir beceriyle çekip umut ittifakına taşıyor. Ecevit bunu iki yolla gerçekleştiriyor, ilki sokağa inerek, halkla kucaklaşması diğeri de ülkenin değerli gazetecileriyle medya turları yapması. Bizler ülkece medyaya büyük bir önem veriyoruz ancak medya bir halkla ilişkiler mercii değil, dolayısıyla medyayla ilişkileri de bültenlerle haber yaptırma, gazetecileri de peşinizden koşmaları gerekiyormuş gibi bir algıyla değerlendirmemek lazım. Bu en büyük hata olur. Gazetecilere iki türlü bakmak gerekiyor; onların da insan oldukları ve seçmen oldukları gerçeği ile yolculuğunuzda zafer yolunuzda paydaşlar yol arkadaşları olarak bakmak lazım. Haber vermekten ziyade onların hayatını kolaylaştırmanız ve onlara haber üretmeniz gerekiyor. Dünyada bütün modern kampanyalarda medya ilişkilerinin büyük önemi vardır. Haber üretilir, gündem buna göre belirlenir, gündem çalışmaları yapılır. Türkiye’de bunu başarıyla yapan AK Parti, muhalefet partileri de gündem oluşturmaya çalışıyor” dedi. “Uzun yıllardır siyasal iletişim bombardımanının içindeyiz” Medyanın, seçmenin karar verme sürecinde de önemli bir rolü olduğuna işaret eden Taluk, bazı gazetecilerin kamuoyunda kanaat önderleri olarak itibar gördüklerini söyleyerek, “Türkiye’de bazı gazeteciler kamuoyu önderi olarak kabul edilip, seviliyor ve seçmen tarafından da itibar görüyor. Televizyonların, internet sitelerinin veya gazetelerin çok tık alması, izlenmesi karar verme mekanizmasında etkin değil. Gazetecinin, saygın olması, çizgisini koruması, alanında uzman olması, kamuoyuna güven vermesi karar verme sürecinde okuyucu yani seçmen için büyük bir önem arz ediyor. İletişim yüzyıllardan beri siyasetin konusu. Kendi hedef kitlenizle doğru bir bağ kuramıyor, onlara dokunamıyorsanız, kalpten bir bağ kuramıyor veya sokağa inmiyorsanız ne yazık ki siyasette başarılı olamıyorsunuz. Algı yönetimi her ne kadar günümüzde yanlış anlaşılan bir kavram olsa da aslında hepimizin birtakım kararları verirken çocukluktan bu yana davranış biçimlerimizden ve tutumlarımızdan kaynaklanıyor. İletişim bunu değiştirmeye yeterli mi, elbette yeterli. Davranış değişikliğini hedefleyen, birbirini farklı yerden besleyen, iletişim planlaması yapılarak yeni bir hafıza yaratmak mümkün. Türkiye siyasetine baktığımızda, ‘Yeter! Söz Milletindir!’ diye başlayan ve ülkenin görece daha eğitimli siyasetin solunda olan kitlelerini ülke vatandaşı olmakla suçlayan bir hafıza oluşmaya başladı. Ecevit bu hafızayı tersine çevirdi. 12 Eylül, 1977’de Ecevit’in umut ittifakı adı altında topladığı, sendikadan işçiye, öğrenciden aydınlara kadar o ittifaka verilmiş bir cezaydı, o ittifak ciddi bir şekilde bunun bedelini ödedi. Tekrar kendimizi aynı eksende bulduk, uzun yıllardır bu eksenin etrafında siyasal iletişim bombardımanının içindeyiz. Bu coğrafyada siyasal iletişim konuşurken bir yanım da iletişimin kendisini savunmakla geçiyor. Oysa siyasal iletişim dediğimiz şey yaratmak istediğimiz dünyayı kendi değerlerimiz ortasında kurabilmek için siyaseti ele geçirmek, seçimleri kazanmak için kullandığımız iletişim yolculuğu. Bunu da karşı tarafın bizi koyduğu mahalle üzerinden değil, 1977’de Ecevit’in yaptığı gibi kendi tanımladığımız mahalle üzerinden yapmamız ve kendi siyasal hafızamızı yaratmamız gerekiyor” ifadesini kullandı. “Gazetecilerin en büyük görevi tarihe not düşmek” Gazetecilerin, tarihin yeniden yazılmasında siyasal hafızanın yönetilmesinde üstlendiği rol hakkında bilgi veren Taluk, “Gündem belirlemek, yüksek görünürlük sağlayacak yaratıcı etkinlikler düşünmek ile Türkiye’nin gündemine oturabilmeyi becermek çok önemli. Gündeme cevap vermek, savunma yapmak yerine kendi gündemini yaratmak ve bu gündem etrafında insanları da tartışmanın tarafı yapmak konusunda medyaya çok önemli görev düşüyor. Türkiye’de siyasetin iki sorunu olduğunu gözlemliyorum. Neredeyse yüzde 20’nin siyasetini sanki bütün bir ülke yaşıyormuş gibi bir gerçeklikle yaşamamız bir iletişimci olarak canımı yakıyor. En sorunlarımızdan biri de dayatılan hafıza ve gerçeği itiraz ederek, lüzumsuz zaman kaybetmemiz. Bunun karşısında gazetecilerin en büyük görevinin tarihe not düşmesi olduğunu düşünüyorum. Gazeteci arkadaşlarıma hiçbir şey bulamasalar bile kendi gazetecilik süreçlerini yazmaları konusunda tavsiyelerde bulunuyorum. Çünkü gazetecilerin görevi hakikatle ilgili tüm hikayeleri not etmek ve gelecek nesle aktarılmasını sağlamak. Kitap yazarken ağırlıklı olarak gazetecilerin kitaplarını okuyorum, Ankara siyasetiyle ilgili yazılmış kitapları çok değerli buluyorum. Yeni hafızanın yaratılması için kendi hikayelerinizin anlatılması, kök salması gerekiyor”
Editör: TE Bilisim