İşler iyice kontrolden çıkınca, hafta sonları 56 saatlik sokağa çıkma kısıtlaması büyük bir özveriyle çalışan yorgun sağlık çalışanlarımız için bir nebze nefes oldu. Ancak uzmanlar bunun yeterli görmüyor, İstanbul hatta Ankara düşüş eğiliminde de olsa yurt genelinde salgının kontrolü için “uzun süreli kapanmanın kaçınılmaz” olduğuna dikkat çekiyor. Ekonomimiz iki kuluçka dönemi olan 28 günü kaldıracak düzeyde değil, keza bu Pandemi süresince işsiz kalıp daha da yoksullaşan, alım gücü azalan, faturalarını karşılama imkanı giderek düşen halkın sinir katsayısı da bu kadar uzun bir süreyi kaldırabilecek düzeyde değil. Halkın yüzde 70’ini aşılamadıkça aşı da tam bir çözüm getirmeyecek. Her bir kişiye 3 hafta arayla 2 doz aşı ise 110-120 milyon ünite anlamına geliyor. Bu da henüz temin edilebilmiş değil. Dolayısıyla uzmanların da işaret ettiği gibi bu salgını önlemenin tek çözümü, “en az 2 haftalık tam kapamayı içeren önlemle” mümkün olacaktır. Koronavirüs salgınında ikinci büyük dalganın yaşandığı ABD ve Avrupa Birliği’ndeki çoğu ülke, nüfusunun iki katı aşı için bağlantılarını yapıp aşı uygulamalarına başladı bile. Ancak buna rağmen yeni katı kısıtlamaları da ihmal etmiyorlar. Hollanda beş hafta kapanma kararı aldı, Almanya da yeniden kapanma çerçevesinde kamusal yaşamı büyük ölçüde sınırlandırdı. Uzmanlar, Türkiye’nin önündeki en büyük sorunun, son dönemde artan ölüm oranları ve bunu engelleyecek etkin önlemlerin henüz alınamamış olduğuna dikkat çekiyor. Bu görünmez illetten kurtulmanın tek çaresi tam kapanıp sosyal hareketliliği tamamen kesilmesi ise, devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleriyle muhtaç ailelere yardım ederek elbirliği ile mümkün olabilir. [caption id="attachment_200218" align="alignleft" width="640"] Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron[/caption] Batının önde gelen ülkeleri birkaç ay içinde aşılama programlarının önemli bir kısmını bitirip, baharda “tam güvenli destinasyon” arayışına girecek. Kış günlerinde bu büyük sorunu çözemediğimiz taktirde Nisan ayında başlayacak koskoca bir turizm yılını daha heba edeceğiz. Bu da çok büyük bir döviz girdisinden yoksun kalmamız ve turizm sektörüne bağlı gıda, taşıma vb. onlarca yan sektörde işsizliğin daha da artıp, sosyal patlama sınırlarını zorlayacağız anlamına geliyor. *** TECAVÜZCÜLERE HADIM! Tecavüz ve çocuk istismarının yoğun biçimde yaşandığı Pakistan’da “tecavüzcülere idam ve hadım cezası” geliyor. Buna göre, tecavüz ve çocuk istismarı vakalarından hüküm giyenlere idam ya da kimyasal hadım gibi cezalar öngörülüyor. Cinsel suçlarda yargı sürecinin hızlandırılması ve cinsel suçluların yer aldığı bir veri bankasının oluşturulması yeni yasanın önemli maddelerinden. Yeni yasa Cumhurbaşkanı tarafından imzalandı ancak yasanın yürürlüğe girmesi için meclisten de onay alması gerekiyor. Yasa, ülkede büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Sivil Toplum Kuruluşları, kimyasal hadımın bu karmaşık sorun için kesin bir çözüm olmayacağı görüşünde. STK’lar, muhafazakar toplum yapısı içinde çoğu kadının yaftalanma korkusuyla suç duyurusunda bulunmaktan kaçınacağını iddia ediyor. Pakistan’da tabu haline gelen konunun tüm boyutlarıyla tartışılmaya başlanmasıyla atılan bu küçük adım bile, “suçu işleyenin yanına kar kaldığı” kadını aşağılayan primitif anlayışın hüküm sürdüğü ve demokrasi-insan hakları-yargı çarklarının tam olarak işlemediği ülkeler için örnek niteliktedir. Darısı Türkiye’nin de yer aldığı geniş coğrafyadaki diğer ülkelerin başına. *** [caption id="attachment_200217" align="alignright" width="371"] Dassault Rafale savaş uçağı[/caption] TAHTIREVANLA GİDER… Haberin başlığı şu; “Yunanistan Fransa'dan 2,3 milyar avroluk savaş uçağı alacak.” 1 asır öncesinden kalan kuyruk acısını bir türlü unutamayan, hazımsız, arızalı komşumuz, her fırsatta Ege’de kıta sahanlığı ve adacıklar ile Kıbrıs ve Akdeniz’de bir çatışma zemini yaratmaktan vaz geçmiyor. 24 adet F-35 için ABD'ye resmen başvuran Atina yönetimi, son olarak Fransa'dan alacağı Rafale savaş uçakları ve Meteor füze sistemleri için 2,3 milyar avroyu gözden çıkardı. Atina, Doğu Akdeniz ve Ege'de gerilimin tırmandığı bir dönemde daha önce yeni satın alımlar ve modernizasyon projelerini de içeren 11,5 milyar avroluk savunma programı açıklamıştı. 2019 yılının Temmuz ayında iktidara gelen milliyetçi ve muhafazakar Mitsotakis hükümeti, tüm başarısız iktidarlar gibi, halkın refahını arttıracağına, yapay gündemler yaratıp, “komşusunu düşman ve tehdit” gösterip, “kendi saflarını sıklaştırıp” içerideki siyasi ve ekonomik başarısızlığını unutturmayı hedefliyor. Hal böyle olunca da askeri harcamalar 5 kat artıyor. 11 milyondan az bir nüfusa sahip ülke, son yıllardaki ekonomik krizleri Brüksel’in desteğiyle aşabildi. 300 milyar doların altındaki Gayri Safi Milli Hasılasıyla 50’nci sıralarda yer alıyor. Son Avrupa Birliği zirvesinde Merkel’in girişimleri sonucu Macron’un “çark etmesiyle” Ankara’ya yaptırımlar konusunda beklediğini elde edemeyen Mitsotakis, Paris’in desteğini pekiştirmek için savaş uçağı kartını da kullanıyor. Halkına iş ve istihdam imkanı sağlayıp refah düzeyini arttıracağına, bir Avrupa Birliği üyesi olarak bunca silahlanmayla neyin peşinde olduğunu anlamak çok zor. Türkiye, Libya ve Karabağ’da çatışmaların seyrini değiştiren İHA ve SİHA’ larının ardından, Milli Muharip Uçak (MMU) Projesi ile ABD, Rusya ve Çin’in ardından beşinci nesil bir muharip uçağı üretebilecek alt yapı ve teknolojiye sahip ülke olma yolunda ilerlerken, komşunun silahlanma sevdasının beyhude olduğu apaçık ortadadır. Diğer taraftan salatalığın boyu için bile sayfalarca yönetmelik çıkaran Brüksel’de bir Allah’ın kulunun Yunan yöneticilere, “onlarca adacığa bayrak dikip, asker çıkartıp, Doğu Akdeniz’de ana karana yüzlerce kilometre uzaktaki sahalarda ada sahanlığı diye saçma bir argümanla hak iddia edip sonra da mağduru oynamak ile neyin peşindesin?” diye hesap soramamasını esefle karşılıyorum. Atina’ya, “her defasında kapımızı aşındırıp AB bütçesinden aldığın milyarlarca avro ile ekonomini ayakta tutmaya çalışırken, deve yüküyle parayı kendi yarattığın hayali düşmana karşı okyanus ötesinden de destek sağlamak için, Amerikan silahlarına yatırman kabul edilemez!” demek bu kadar zor mu? Hal böyle olunca “ayranı yok içmeye…” demekten kendini alamıyor insan.