Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Diplomatik Bakış ile Ufuk Turu” başlıklı online söyleşi düzenlendi

NAZ AKMAN/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında [caption id="attachment_211388" align="alignleft" width="700"] Gazeteci Nursun Erel[/caption] “Diplomatik Bakış ile Ufuk Turu” başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi. Gazeteci Nursun Erel’in moderatörlüğünü üstlendiği söyleşinin konuğu, emekli Büyükelçi Namık Tan oldu. Tan, söyleşi kapsamında geçmiş tecrübeleri ile Türkiye gündemine diplomatik bakış açısı sundu. [caption id="attachment_211385" align="alignright" width="346"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Direktörü Yusuf Kanlı, “Kıdemli eski dostumuzu ağırlıyoruz. Neredeyse aynı dönemlerde birimiz diplomasiye diğerimiz diplomasi muhabirliğine başlamış, yolumuz çok kesişmiş, çok iyi dostluklar geliştirmişiz. Kendisiyle son mülakatımı Ankara’dan Washington’a giderken son anda yapmıştık. Büyükelçi Namık Tan çok değerli bir dost. Bugünkü tartışma bir ufuk turu olacak. Bu ufuk turunda dış ilişkilerimizi diplomatik üslubuyla Namık Tan’dan dinleyeceğiz” dedi. Namık Tan Kimdir? Söyleşinin moderatörü gazeteci Nursun Erel, 2010-2014 yılları arasında Washington Büyükelçisi olarak görev yapan Tan hakkında, “Değerli büyükelçimizi ağırlamaktan çok mutluyuz. Kendisinin kariyeri adeta bizlerinde gözleri önünde cereyan etti. Dışişleri Bakanlığı’nda, İkili Siyasi İşlerden ve Kamu Diplomasisinden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunan Tan, 2007-2009 yıllarında Tel Aviv Büyükelçisiydi. Dışişleri Bakanlığı’na 1982 yılında katılan ve Ankara, Moskova ve Abu Dhabi’deki görevlerinin ardından, 1991 yılında Washington Büyükelçiliği’ne atanan Tan, Washington’da, Müsteşar (1991-1995) ve Birinci Müsteşar (1997-2001) olarak iki dönem görev yaptı. 1995-1997 yıllarında Dışişleri Bakan Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunan Tan, 2001 yılında Washington’dan döndüğünde Amerikalar Daire Başkanlığına getirildi. Bunu takiben, 2002 yılında Enformasyon Daire Başkanı oldu. Dolu bir kariyer, ardından emekliliğini isteyerek aramıza döndü. Fakat bunlar çok ağır yüklerdi, gördüğüm kadarıyla zor dönemde görev yaptı” bilgilerini verdi. “Dünyada yeni bir düzen kurma arayışı var” Salgın sonrasında yeni dünya düzeni hakkında bilgiler vererek konuşmasına başlayan Tan, bu bağlamda Türkiye’nin kendisine konum belirlemesi gerektiğini ifade ederek, küresel olarak devletlerin bir tür yeni nesil soğuk savaş dönemine geçiş yaptığını belirtti. Tan bu sürece ilişkin, “Bugün dünyaya baktığımızda eski liberal demokratik düzenin ortadan yavaş yavaş kalktığını bir transformasyona uğramaya çalıştığını görüyoruz. Bu transformasyon elbette hepimizin geleceğini ilgilendiriyor. Şu anda eski soğuk savaşın pek benzeri olmayan yeni nesil bir soğuk savaşın arifesinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu soğuk savaş daha çok teknoloji, ticaret, ekonomi ve yatırımlar alanında gerçekleşecek. Bir saflaşma başladı, bu kapsamda Çin faktörü belirmeye başladı. Çin son yıllarda yaptığı büyük atılımlarla teknolojisini her alanda ileriye götürdü ve Amerika’ya rakip hale geldi. 100’üncü yılında dünyanın tek başına süper güç olarak yerini almaya çalışıyor. Bu süreci kimseyi ürkütmemek için ‘barışçıl kalkınma’ olarak adlandırıyor. Salgın bir şekilde Çin’i de etkiledi, Çin’in de ekonomisi bizim gibi Japonya gibi dışarıya ve uluslararası ticaretin sağlıklı şekilde yürümesine bağlı. Eğer onlar olmazsa Çin bu hedefine ulaşamayacak. Çin salgınla beraber süratle gelişen ülke olma vasfını kaybetti. Amerika Donald Trump döneminde uluslararası liberal sistemin liderliğini büyük ölçüde zafiyete uğrattı. Sadece küresel anlamda değil kendi ülkelerinin içinde de akıllara sığmayacak bir 6 Ocak kongre baskınını yaşadılar ve bu travmayı atlatmaya çalışıyorlar. Dünyada bu soğuk savaşı yapabilecek iki odak var. Sovyet dönemindeki soğuk savaşta Varşova ve NATO etrafında bu süreci destekleyen ülkeler ve her ikisinde de nükleer güç vardı. Sıcak savaşta bu güç iki tarafı da caydırıyordu ve yumuşama dönemi hiçbir sıkıntıya yol açmadan uzun süre devam etti. Yeni nesil savaşta maalesef böyle güçler yok. Şimdi bu transformasyonu geliştirmeye çalışıyorlar, dünyada yeni bir düzen kurma arayışı var. Eskisinin yerine geçecek bu düzen Amerika liderliğinde kurulmaya çalışılırken, Çin de kendi etrafında rakip güç geliştirmeye çalışıyor. Bu güçlerin yanında duran ülkeler yavaş yavaş oluşmaya başladı. Rusya büyük ölçüde Çin’in yatırımlarına muhtaç çünkü Rus ekonomisi o kadar da güçlü değil. Büyük ölçüde bu ikili yeni soğuk savaşın birer tarafı haline geldi. Diğer tarafta da Amerika’nın, Joe Biden önderliğinde AB ile ilişkileri bir şekilde yeniden rayına oturtma amacıyla kurumları ve değerleri ön plana çıkaran yazılı olmayan bir anlaşma içinde olduğunu görüyoruz” dedi. [caption id="attachment_211386" align="alignleft" width="700"] Emekli Büyükelçi Namık Tan[/caption] “Türkiye, bölgesel güç olarak dikkate alınması gerekilen ciddi katkıları olabilecek bir ülke” Türkiye’nin bu konjonktürde Batıyı temsil eden grubun içinde yer almaşı gerektiğini ifade eden Tan, “Ancak görülen o ki biz çok yönlü dış politika uyguluyoruz anlayışıyla nerede durduğumuzu bilemediğimiz çok ciddi riskler içerisinde bulunduğumuz bir ortamda politikalarımızı sürdürüyoruz. Kanaatimce Türkiye aslında bölgesel güç olarak dikkate alınması gerekilen ciddi katkıları olabilecek bir ülke ancak bu katkıları sağlıklı yöneltebilmesi için kendi çıkarları istikametinde mutlaka 200 yıllık geçmişi bulunan Batı yönelimini iyi yönetmesi gerekir. Türkiye’nin, Batı kurumları, Batı değerleri ve Batıya yönelik vizyonu var. Batıyı temsil eden grubun içinde yer almaya mecbur muyuz? elbette değiliz. Rusya, Çin, İran, Orta Doğu ve diğer tüm ülkelerle ilişkilerimizi kendi çıkarlarımız istikametinde dengeli bir şekilde yürütmeye çalışacağız ancak duruşumuz, anlayışımız, bakışımız, ileriye dönük stratejik vizyonumuzun Batı tarafında olması gerekiyor. Ancak biz bir savrulma içerisindeyiz, nerede durduğumuz, ne yapmak istediğimiz anlaşılmıyor. Bizim bir an önce bu hususta duruşumuzu netleştirmemiz gerekiyor” diye konuştu. “Cumhuriyet tarihinin 19’uncu büyükelçisiydim, böylesine bir onur unutulacak bir şey değil” Tan, Washington’da görev yapmaya gelen ülkelerin yeni büyükelçilerinin güven mektubunu sunmaları için Beyaz Saray’da kabul edilmelerine ilişkin anısını anlatarak, eski Amerika Başkanı Barack Obama’ya sunduğu güven mektubuna ilişkin, “Diplomaside büyükelçi atanmadan önce o ülkeden bir kabul istenir. Benim kabulümü süratle verdiler. O dönemler Türkiye yumuşak gücünü çok etkili ve başarılı bir şekilde kullanıyordu ve herkesin güvenini kazanmış bir ülkeydi, birçok arabuluculuk rolüne soyunuyordu. Dolayısıyla beni çok süratle güven mektubumu sunmak üzere varışımdan dokuz gün sonra Beyaz Saray’a büyükelçileri ağırladıkları salonda ağırladılar. Ailelerimizle birlikte protokol şefiyle oval ofise götürüldük, Obama bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı. Güven mektubumu verdim, fotoğraf çektirdikten sonra sohbet etmeye başladık. O dönemler Abdullah Gül cumhurbaşkanıydı, başbakan ise Recep Tayyip Erdoğan idi. Obama, Gül’e de Erdoğan’a da selamlarını ve sevgilerini ileterek, Türkiye’nin öneminden bahsetti. Konuşmanın ayrıntılarını anımsamıyorum ancak beş dakika kadar konuştuk. Bu sohbet esnasında Türkiye ile ilişkilerin öneminden, ilerletilmesi gerektiğinden, Türkiye’nin laik, demokratik, Müslüman nüfusu çoğunluklu bir ülke olarak önem taşıdığından söz etti. Güzel bir anıydı bir daha insanın kolay kolay yaşayamayacağı bir anıydı. Oradaki Cumhuriyet tarihinin 19’uncu büyükelçisiydim, böylesine bir onur unutulacak bir şey değil” dedi. “Bugünün ilişkileri öylesine kurumsallıktan uzak ki kurumlar artık dış politikanın içinde değil” Türkiye’nin Washington Büyükelçisi olarak görev yapan Murat Mercan’ın salgın koşulları nedeniyle yüz yüze görüşmelerin yapılmamasından kaynaklı online ortamda güven mektubu sunacağını belirten Tan, “Mercan ile görüşmüştüm, güven mektubunu sunma konusunda bir gecikme olmadı sadece salgın nedeniyle yüz yüze görüşmeler olamıyor. Dolayısıyla takdim töreni de yapılmıyor. Mektup, Beyaz Saray’a Zoom toplantısıyla sunuluyormuş, henüz tören düzenlenmedi, bu durumun normal olduğunu düşünüyorum. Burada Mercan’ın yapabileceği hiçbir şey yok. Bugünün ilişkileri öylesine kurumsallıktan uzak ki kurumlar artık dış politikanın içinde değil. Türkiye Dışişleri Bakanlığı adeta uluslararası posta telgraf ajansı gibi bir çalışma içerisinde, politikaya bir katkısı yok, karar verilecek durumlarda inisiyatif alacak durumu yok. Bu sadece Dışişleri Bakanlığı için değil diğer kurumlar için de geçerli. Maalesef bu çok üzücü, böyle olmamalı. Türkiye’nin en önemli zafiyetlerinden birisi de bu. Elbette ülkenin siyasi görevlileri, seçilmiş kişileri bu politikanın yürütülmesinde mutlak yetkiye sahipler bunda bir sorun yok, kimsenin bunu sorguladığı yok. Ancak o kurumların desteğini almadıkça Türkiye’nin dış politikasının bir yere varması mümkün değil” sözlerine yer verdi. “Türkiye, Amerika içerisindeki bütün dostlarını, müttefiklerini kaybetti” Türkiye’nin 2014 yılına kadar dış politikasında tarafsızlığa önem verdiğini bildiren Tan, “Ülkenizin küresel anlamdaki duruşu çok önemli. Türk dış politikası müthiş bir zaafa, itibar kaybına uğradı. Amerika ile ilişkilerimizde bir şekilde güven kaybına uğradık ve ideolojik çerçevede yürütülen bir dış politika neticesinde birçok sorunun tarafı haline geldik. 2014 yılına kadar birçok konuda Türkiye tarafsızlığını muhafaza etmeye çalışmıştı ama ondan sonra her konunun tarafı haline gelmeye başladı. Taraf haline gelmeye başlama, Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli öğretilerinden biri olan komşularınızla ilişkilerinizi geliştirmeye çalışın ama asla taraf olmayın düsturunun aksine biz bunların hepsini bir kenara bıraktık. Bize yardımcı olan Amerika’da Yahudi lobisini kaybettik, İsrail’le ilişkilerimizi aynı şekilde kaybettik. Amerika’da daima Türkiye’nin arkasında duran kurum Pentagonu kaybettik. Türkiye, Amerika içerisindeki bütün dostlarını, müttefiklerini kaybetti. Yaşanan hadiseler Amerika’da son dönemde aleyhimize faktör olarak ortaya çıktı. 36 yılımın üçte ikisini Amerika’yla ilişkilerde geçirdim, her zaman orada bu konuda siyasi gücümüzle duruşumuzla ilişkilerimizi iyi yöneterek bu işi toparlayabildik. Bu baraj arkasındaki suyu tutabildi. Amerika’ya tayin olduğumda o dönem Turgut Özal bana ‘öyle bir ülkeye gidiyorsun ki o ülkeyle ilişkilerini sağlıklı bir şekilde yürütemeyen herhangi bir ülkenin dış politikasından hayır gelmez demişti’ bu sözün ne kadar doğru olduğunu mesleğimi icra ederken anladım. Biz o ilişkileri belli bir dönemden sonra yanlış bir şekilde yönetmeye başladık” dedi. “Diplomasi ‘monşer’ yapıştırmasıyla bir şekilde geçiştirilecek bir meslek değil” Türkiye’nin halkına ve yurt dışındaki muhataplarına güven vermesi gerektiğini vurgulayan Tan, “Diplomaside çözülmeyecek sorun yoktur ancak ondan önce kendi iç sorunlarınızı çözmelisiniz. Kendiniz sorunlu, yaralı bir şekilde istikameti bilinmeyen bir politika izlerken karşı taraftan istediklerinizi elde etmeniz çok zor. Ben Türkiye’nin bir an önce kendi halkına güven vermesi gerektiğine inanıyorum, ondan sonra da yurt dışındaki dostlarına muhataplarına güven vermesi gerekiyor. Sert güç uygulamalarını bir hamaset çerçevesinde ülkenin siyasi bekasının bir parçası yapmamalı bunlara gerek yok, Türkiye zaten çok güçlü bir ülke. Yumuşak güç uygulamalarını azami seviyesine çıkardığımız zaman Türkiye’nin yaptıkları ortadadır. Eskiden bize güven duyuluyordu kapımız çalınıyordu yardımımız isteniyordu, şimdi biz başkalarının kapısını çalıyoruz. Siyasetçilerimizin bir an önce bu konuda adımlar atmasını rica ediyorum. Ülke o kadar kırılgan bir dönemin içinde ki bize yatırım yapacak ülkeler yargı sistemi, kuvvetler ayrılığı, kurumların gücü ve güvenilirliğe bakıyor. Bunlar yapılmadıkça Türkiye’de değil Murat Mercan kimi gönderirseniz gönderin hiçbir şey yapılamaz. Profesyonel olmayan büyükelçilerin atanmasına ilişkin konuda şunu söyleyebilirim, elbette atanır, sorgulanamaz. Çünkü istisnai memuriyettir ama bu daimi Türkiye gibi tarihin dört önemli diplomatik okullarından ekollerden biri olan ülkede çok yanlış şeyler yapılıyor. Bu meslek usta çırak ilişkisine benzer yabana atılacak veya herkesin yapabileceği bir şey değil. Diplomasi ‘monşer’ yapıştırmasıyla bir şekilde geçiştirilecek bir meslek değil, ciddiye alınmalı ciddiye alınmadığında bugün gelinen noktaya gelinir” diye konuştu. “Diplomaside iyi bir ilişki çıkarların en iyi şekilde dengelendiği ilişkidir” Son olarak terör örgütü lideri Fethullah Gülen’in iadesine ilişkin görüşlerini bildiren Tan, bu kapsamda ikili ilişkilerin önemine değindi. İkili ilişkilerde kurumsal yapının önemini vurgulayan Tan, Gülen’in iadesine ilişkin ise “Tam da burada kurumsal yapı önem arz ediyor. İkili ilişkiler çok önemli. İki devlet lideri yakınlık kurabilir, ne kadar yakın olursa o kadar çıkarınadır ama o iki insanın kurumlarından bağımsız bir şekilde yürüttüğü ilişkiyi ülkenin yararına nasıl dönüştürürsünüz? Diplomatik ilişkilerde çıkarlar önemlidir, iyi bir ilişki çıkarların en iyi şekilde dengelendiği ilişkidir. Amerika ile ilişkilerinizi dengelemeyi başaramazsanız kendi lehlerine bunu kullanırlar. Amerika imkanları ve devlet kapasitesi bakımından sadece bize karşı değil tüm dünya ülkelerine karşı güçlü bir durumda. Dolayısıyla çok hassas davranmamız icap ederdi. Amerika çıkarları gerektirirse Gülen’i yarın teslim eder ama bugünün şartları altında böyle bir adım atacağını sanmıyorum. Bu ciddiyet içerisinde ele alınmış ve yönetilmekte olan bir konu değil, bu nedenle sonuç almamızın imkânı yok. Elbette Amerika kendi çıkarlarını önceleyecektir, bizden fazlasını almak isteyecektir ancak marifet bunları engellemek için ilişkileri doğru kurgulayıp yönetmektir. Her şeyden önce kendi duruşumuza bakıp bunu düzeltmemiz gerekiyor” dedi.