Ankara Kalesi Pirinç Han’da hobi olarak başta antika takı ve tepelik zamanla ise porselen, cam ve bakır gibi antika objeleri biriktirerek, 35 yıldır eskicilik mesleğini sürdüren Necmi Sinanoğlu ile bir kenara atılmış, unutulmuş ancak tarihe tanıklık eden ve yaşanmışlıkların izini taşıyan eşyaların hikayesini, eskicilik mesleğini konuştuk
NAZ AKMAN/ANKARA Ankara Kalesi’nin eteklerinde tarihçesi hakkında kesin bir görüş bulunmamakla birlikte 17.yüzyılda eski ahşap bir konağın restore edilerek, günümüzde üç katında 40’a yakın dükkân ile Başkentlilerin uğrak noktası haline gelen Pirinç Han’ın esnaflarından Necmi Sinanoğlu (62) ile eskiciliği konuştuk. Şehrin ilk ahşap hanı olma özelliği taşıyan Pirinç Han’a 2001 yılında gelerek, yaklaşık 35 yıldır sürdürdüğü eskicilik mesleğini tarihi handa yaşatan Sinanoğlu, Ankara Adliyesi’ndeki teknisyenlik görevinden emekliliğe ayrıldıktan sonra mesleğine dört elle sarılıyor. Mesleğinin yanı sıra halkoyunları eğitmenliği yaptığı yıllarda antika takı ve tepeliklere ilgi duyan Sinanoğlu, ilk olarak bu takıları toplayarak, koleksiyon yapıyor. Zamanla bakır objeleri de biriktirmeye başlayan Sinanoğlu, eskici ve hurdacı pazarlarından bulduğu porselen ve cam eşyalarla eskiciliğe soyunuyor. Biriktirdiği tüm eşyaları Batıkent’te bir halk pazarındaki depoda hafta sonları sergileyen Sinanoğlu, pazarın yıkılmasıyla birlikte 2001 yılında tarihi Pirinç Han’a gelerek, “Ezgi Gümüş Takı ve Antika” isimli dükkanını açıyor. Yaklaşık 20 yıldır Pirinç Han’da esnaflık yapan Sinanoğlu ayrıca ağabeyi Nejat Sinanoğlu ile birlikte antika gümüş takılarda yapıyor. Tarihe tanıklık eden ve yaşanmışlıkların izini taşıyan eşyalar Bir köşeye atılmış, kullanılmayan, unutulan ancak tarihe tanıklık eden ve yaşanmışlıkların izini taşıyan eşyaların “eskilerin” hikayesini anlatan Sinanoğlu kendisine antikacı değil eskici denilmesini tercih ediyor. Sinanoğlu, “Biz antikacı değil, eskiciyiz. Eski objeler alıp satıyoruz. Zaman zaman antika parçalar da satıyoruz. Günümüzde pek çok insan antikacı kelimesini daha popüler bulduğu için kullanıyor ancak eskici ve antikacı aynı anlama gelmiyor. Antika iyi, değerli, güzel, nadir, piyasada az bulunan, biricik olandır. Bir eşyanın çok eski olması onu antika yapmaz” sözleriyle işini tanımlıyor. Eskilerin eskicilik anlayışı değişti mi? Antikacılığa ve eskiciliğe geçmiş yıllarda daha fazla önem verildiğini belirten Sinanoğlu, dijitalleşmeyle beraber bu sektörün de evirildiğini söyledi. Sinanoğlu o dönemlere ilişkin, “Eskiciliğe başladığım ilk yıllarda bakır objeler daha fazla ilgi gördüğü için onları satardım. Çünkü bakır daha değerliydi, sofralarımızdan süs eşyalarımıza kadar hayatımızın her yerinde bakır vardı. Özellikle üstü yazılı bakırlar gerek yabancılar gerekse yerliler tarafından yoğun ilgiyle takip edilirdi. O yıllarda büyük müzayedeler yapılır, ülkenin pek çok yerinden meraklısı bu müzayedelerden iyi bir parça almak için gelirdi. Mesleği yapanlar da alıcılar da daha bilinçliydi. Gerçekten antikadan eskiden anlayan, belirli bilgi birikime sahip olan bir kesim vardı. Pirinç Han’da bu konuda trafiği yoğun olan bir bölgeydi. Eski objeleri bulmak için gittiğimiz antika pazarları ve hurda pazarları dışında bu tarz ürünlerini vermek isteyen insan sayısı da fazlaydı. Evlerden çok sayıda antika eski parçalar çıkabiliyordu. Zamanla teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu iş yerini müzayedeler yerine sanal ortama bıraktı. Elinde antika eşyası bulunanlar bu parçaları sosyal medyadan paylaşıp alıcılarını oradan bulmayı tercih etmeye başladı. Bunun yanı sıra zamanla bakır kullanımı da azaldı, hal böyle olunca bakır koleksiyonu yapan kişiler yerine günümüzde tespih, tezhip veya ebru gibi farklı objeler ve sanatlara ilgi duyan bir profil oluşmaya başladı. Gerek dönem gerekse koleksiyoner profili değişince biz de bu dönüşüme bağlı olarak bakır gibi metal eşyalar yerine porselene ve cama yoğunlaşmaya başladık” dedi. Eski porselenler Fransa Strazburg’daki ortağıyla birlikte eski ve antika özelliği taşıyan porselen ve cam objeler alıp sattıklarını söyleyen Sinanoğlu, “Burada 1960-70’li yıllara ait eski fincanlar, 1970’lere ait Fransız, Alman bira bardakları, 1900’lerin fincanları, 1910’lu yıllardan kalma lamba,1890’lara ait eski saatler, farklı dönemlere ve markalara ait tabaklar, üçlü çay setleri, eski duvar süsü olarak kullanılan tabaklar var. Porselende belli başlı markalar çok değerlidir ve antika özelliği taşır. Özellikle tüm dünyada bilinen porselenin kraliçesi olarak adlandırılan ‘Herend’, ‘Mayzen’, ‘Arcopal’ veya bizdeki ‘İstanbul Porselen’ ya da ‘Yıldız Porselen’ değerlidir. Değerli olmalarının nedeni, el yapımı olmaları, az üretilmeleri, fabrikalarının kapatılması veya süt cam gibi malzemelerden yapılmalarıdır” sözlerine yer verdi. Otantik Osmanlı tarzı takılar Eskiciliğin yanı sıra ağabeyi ile gümüş antika takılar da yaptıklarını söyleyen Sinanoğlu, eski parçaları değerlendirerek, Osmanlı tarzı takılar yaptıklarını ifade etti. Eski objelerin yanı sıra gümüş ve altından otantik takılar yaptıklarını belirten Sinanoğlu, “Takıda da yine eskiden kalmış bazı parçaları kullanarak, otantik veya modern tarzda takılar yapıyoruz. Yaptığımız takılar Osmanlı tarzı ancak günlük kullanıma uygun takılarda yapıyoruz. Doğal taşlar kullanıyoruz; Amatis, Kuvarts, Akik. Takılarda gümüşün içine belli bir oranda bakır da koyuyoruz. Ağabeyimin yaptığı küpelerde altları pirinç üstleri kulağa takma yeri ise gümüş şeklinde. Gümüş ve altın hem satıcı hem de alıcı açısından daha iyi. Gümüş yumuşak bir malzeme olduğu için şekil verilemiyor, içine belirli miktarda bakır koyduktan sonra sertleşiyor böylece iyi şekil alıyor” dedi. Tarihi paralar ve taşlar Kişiye özel takılar da yaptıklarını söyleyen Sinanoğlu yaptıkları pek çok takının tasarım ürün olduğunu ve benzerinin bulunmadığını belirtti. Ürünlerin pek çoğunu Osmanlı paraları gibi antika objelerle yapıldığını ifade eden Sinanoğlu, “Otantik takılar yapıyoruz. Takıda Osmanlı paralarını da kullanıyoruz, bu paralar çok eski her yerde bulunmuyor. Bu paraları takıda kullanmak gerçekten büyük bir işçilik istiyor. Hem tasarım hem de işçilik konusunda ciddi bir emek sarf edip ortaya eşi benzeri olmayan takılar çıkarıyoruz. Takı işinde de her yıl insanların tarzları zevkleri değişiyor. Kimi insan eski parçalarla modern takı tercih ederken kimisi daha otantik ürünler istiyor. Fakat biz özellikle eski tarz seven kişiler tarafından daha çok ilgi görüyoruz. Yeni nesil belki tarihçesini de bilemediği için bu tarz takıları tercih etmeyebiliyor. Osmanlı tuğrası, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında kullanılan paralar veya enerjisi olan taşlar herkes tarafından bilinemeyebilir. Her taşın farklı bir enerjisi vardır, turkuaz taşının iletişim, sadakat ve dostluğu temsil ettiği nazara karşı etkili olduğu söyleniyor. Ayrıca migren ağrısına iyi geldiği veya kan dolaşımını solunum sistemini düzenlediği söyleniyor. Amatisin radyasyonu aldığı, mercan taşının olumsuz enerjiyi aldığı biliniyor” ifadesini kullandı.
Editör: TE Bilisim