Yusuf KANLI Gerçekçi olmak lazım. Kıbrıs Rumları arasında Kıbrıs Türkleri ile siyasi eşitlik ilkesi altında egemenliği paylaşmayı isteyebileceklerin oranı sizce nedir? Elbette ki sıfır değildir ama ister kabul edelim veya etmeyelim, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve arkadaşları mutlu olsalar da olmasalar da, sıfıra çok yakındır. Rum propaganda makinesince hazırlanan ve çeşitli platformlarda paylaşılan bir grafik çalışması dikkatimi çekti geçenlerde. İki bölümden oluşan bir grafik. Üstte “Kıbrıs’ın bugünü”  başlığı altında bir bölümü yeşil, bir bölümü kırmızı, iki küçük bölgesi de sarıya boyanmış. Yeşil Türk hakimiyeti altındaki bölgeyi, kırmızı Rum yönetim alanını, sarılar da egemen İngiliz üs bölgelerini göstermekte. Alttaki ikinci grafik ise “Kıbrıs’ın yarını” başlığı altında tüm Kıbrıs adasının üzerine bir Yunan bayrağı yerleştirilmiş. Federasyon falan hikaye. Akıncı, ağabeyleri ve de işbirlikçileri hayal kurmaya devam etsinler. Rumların amacı bugünkü iki ayrı egemen topraktan ve devletten oluşan fiili yapıyı federasyon adın altında bir Yunan toprağına dönüştürmek, adadan Türkiye’yi ve Türklüğü kovmak. Kimse ortak geleceği şekillendirecek bir düzenden bahsetmesin, adamların öyle bir niyetleri yok, hiç de olmadı. Ortada beyaz bir masa. Üç kişi oturuyor. En sağda Andros Kipriyanu, Rum Akel, yani “Çalışan Halkın İlerici Partisi”, genel sekreteri. Ortada gençten bir arkadaş, adı önemli değil, organizasyon komitesinden. En solda telefonda konuşan bir zat-ı muhterem, Cumhuriyetçi Türk Partisi başkanı ve sabık Başbakan Tufan Erhürman. CTP’nin gençlik kolu ile Akel’in gençlik kolu Edon’un Girne’de düzenledikleri “Birleş Kıbrıs” kampında hem Kipriyanu hem Erhürman federasyonun niye tek yol olduğu incilerini döktüler birer birer. Enteresandır, ne zaman muhalefette olsa CTP Akel’in kuzeydeki alt örgütü haline dönüşüveriyor hemen. Kipriyanu federasyon şansına destek olsunlar diye Kıbrıs Türklerini sokağa dökmeye çalışıyor, Erhürman ise partisindeki Doğuş Derya, Asım Akansoy, Armağan Candan gibi Akelcilere ve “muhaliflere” gerek Akel, gerekse de federasyon konularında Akıncı falan gibi başka aday aramamaları gerektiğini, kendisinin de gayet iyi iş görebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Bakmayın başbakanlığı sırasında beraber kitap yazdığı Niyazi Kızılyürek’in yanı başında seçim kampanyasını yürütemediğine. Kendi sustu CTP’deki yoldaşlarına yol verdi, destek oldu KKTC topraklarında KKTC aleyhinde bir seçim kampanyası yürütmesine fırsat verdi kadim dostu ve yoldaşı Kızılyürek’e. Mesele solda adayın kim olacağıdır. Erhürman en az Akıncı kadar kendisini federasyon hedefine, Akel’e bağlılığa adayabileceğini kanıtlama, ve CTP içerisindeki Akelcilerin Akıncı’ya yönelmelerini engelleme uğraşısında. Sözün özü, sol oyların tek başına seçim kazanmaya yetmeyeceği gerçekçiliği ile CTP başkanı hem bir taraftan UBP tabanından ve hatta daha sağdaki bazı meczuplardan oy devşirmeye çalışıyor, hem de CTP içindeki Rum sevicilere, Akelcilere kendisinin de etkili kullanılabilecek bir araç olabileceğini ispatlamaya çalışıyor. Peki UBP içerisinde, ya da diğer sağdaki partilerden Erhürman’a oy gider mi? Doğrusunu söylemek acı verici olsa da yaşanmış gerçekler var. Uzun uzun anlatmaya da gerek yok. Lefkoşa belediye başkanlığını merkez sağ nasıl kaybetti? Hem de iki kez. Ya da yüzde 10’u bulmayan bir siyasi hareketin önderi durumundaki Akıncı nasıl seçildi cumhurbaşkanlığına 2015’de? O parti örgütüyle, disipliniyle çok övünen arkadaşlar nerede idiler UBP ikiye bölünüp önemli bir bölümü “Derviş Eroğlu seçilmesin de kim seçilirse seçilsin” dedikleri dönemde. Ne büyük acı, ne büyük utanç idi o yaşanılanlara tanık olmak! Solda durum üç aşağı beş yukarı belli. Üç-beş hafta sonra, CTP kurultayı toplanınca daha da netleşecek, ya Akıncı ya da Erhürman CTP’nin adayı olacak. Peki sağda durum ne? Öncelikle, UBP başkanı ve Başbakan Ersin Tatar lider olma yolunda ilerlerken yalpalamamaya, verdiği sözlere sadık kalmaya gayret ediyor. Lider olmak kolay değil. Rauf Denktaş olmak mümkün değil de, ikinci bir İrsen Küçük mü olacak, yoksa bir yeni Eroğlu mu? Benim gördüğüm ikisi de değil. Onurlu bir Mustafa Çağatay çizgisinde ilerliyor Tatar. Liderliğini pekiştirmek için başbakanlıkta kalması gerektiğini biliyor ve “aday değilim” diyebiliyor. Kudret Özersay ise son dönemlerde sol siyasetçilerin deyimiyle “Denktaş’ın çizgisinde yürüyen” bir siyasetçi. Kolay değil o çizgide yürümek. Federasyonun Ruma teslimiyet, Rum oyunlarına alet olmak ve olmayacak duaya amin, yani çözümsüzlükte ısrar anlamına geleceğinin farkında olarak Özersay yüksek sesle sorguluyor Akıncı siyasetini, federasyon teslimiyetçiliğini. Niteklim, Akıncı bilmem kaçıncı tur ısıtılarak sunulan görüşme yaparken BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel danışmanı Jane Holl Lute ile görüşürken eş zamanlı olarak bir grup da Dışişleri Bakanlığı önünde güya Dünya Barış Günü açıklaması yapıyor. Mesaj Özersay’ı ve Dış İşleri Bakanlığını hedef göstermek, federasyonun önünde engel gibi bir algı yaratmak. Hemen yarın barış olacak, ada tekrar birleşecek ama “barışı engelleyen adam” Özersay uzlaşmaya yanaşmıyor. Keza, görmek istedikleri, dolaşmak istedikleri, boyuna bilgi talep ettikleri Maraş bölgesine medya girişi sağlanınca da çıldırdı bu arkadaşlar. Belli ki hangi merkez ise onları yöneten aklı bulanmış vaziyette Maraş açılımıyla. Arkası da gelmeli, KKTC’nin kökleşmesi yolunda cesur adımlar atılmalı. Durum KKTC’nin ve milli davanın ilerletilmesi, gerek Kıbrıs Türkü gerekse Türkiye’nin yüce menfaatlerinin korunması için etkin, cesur adımlar, sağlam liderlik oluşturmayı gerektirmektedir. Solda cumhurbaşkanlığı konusunda durum netleşmekte iken sağda, özellikle UBP içerisinde durum oldukça karmaşık ve endişe verici durumdadır. Israrla aylardır tek adayla seçime gidilmesinin gereği çeşitli politik analizlerde vurgulanmakta ise de, ya kişisel ihtiraslar ya da maalesef “ya benim ya kara toprağın” mantalitesiyle konuya yaklaşma nedeniyle bırakın diğer partileri, “devleti kuran parti” diye övünen UBP’de halen en az üç aday adayı var. Yazık oluyor. Bu kafayla cumhurbaşkanlığında ya ikinci bir Akıncı ya da Erhürman dönemi oluşur ve çok hayıflanırız ama iş işten geçmiş olur. Bırakın kim aday olmuş, kim olmamış tartışmasını, koyun bir tarafa “biz büyük partiyiz tabii ki bizim adayımız olacak” takıntısını, kapayın kulaklarınızı, ağzınızı bir süre kısır çekişmelere ego tatmin yarışlarına ve KKTC’nin yarını, Kıbrıs Türk halkının geleceği, doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız için 2020 cumhurbaşkanlığı seçiminin yaşamsal önemde olduğunu anlayın. Bugün ihtiyaç tek aday etrafında kenetlenmektir beyler, uyanın. Tehlike büyük, uyanın yarın çok geç olacak.