Satrancın erkek sporu olduğunu kim söylemiş?

Türkiye Satranç Federasyonu tarafından Çorum'da düzenlenen “2018 Türkiye Küçükler ve Yıldızlar Satranç Takım Şampiyonası”, Küçüklerde ve Yıldızlarda Pendik Satranç Spor Kulübü, Kadınlarda ise Tarsus Zeka Satranç Kulübü’nün zaferiyle sonuçlandı. 9 tur süren Şampiyona’da; Küçüklerde 21 takım 118 sporcu, Yıldızlarda 16 takım 80 sporcu, Kadınlarda ise 18 takım 50 sporcu olmak üzere, toplam 55 takım ve 248 sporcu mücadele etti. Kadın satranç oyuncuları ile satrancı masaya yatırdık...
HABER VE FOTOĞRAFLAR / SULTAN YAVUZ (ANKARA) - Okuyucuda iz bırakan eserlerden Stephan Zweig’ın meşhur romanı Satranç, satranç ve yaşam arasındaki bağı çok çarpıcı bir şekilde hafızalara kazır. Takip ettiğim “2018 Türkiye; Küçükler ve Yıldızlar Satranç Takım Şampiyonası”na giderken, aklımda hep bu kitap vardı. Bu nedenle turnuvayı kimin kazandığından ziyade, meseleye satrancın oyuncular için ne ifade ettiği, onları ortaklaştıran bir dil yaratıp yaratmadığı üzerinden bakmak istedim. Kadın sporcularla yaptığım görüşme, satrancın hem ülkemizde geldiği nokta hem de özellikle kadın oyuncuların başarıları hakkında fikir veriyor. Türkiye Satranç Federasyonu’nun Çorum’da düzenlediği şampiyonada, Küçüklerde ve Yıldızlarda Pendik Satranç Spor Kulübü, Kadınlarda ise Tarsus Zeka Satranç Kulübü birincilik aldı. Toplamda 248 sporcunun katıldığı turnuva, hem sporcular ve antrenörler hem de Türkiye’de satrancın yol aldığı mesafe açısından güzel bir gösterge olarak tarihe geçti. Cumartesi günkü turnuvanın ardından görüştüğüm sporcular ve antrenörler, “satrancın daha çok erkek sporu olduğu, orta-üst sınıfa ya da entelektüel sınıfa ait olduğu” gibi önyargıların geçersizliğini kanıtlayarak, satrancın kendileri için neyi ifade ettiğini anlattılar. Beni en etkileyen şey, yaşı kaç olursa olsun, karşımdaki oyuncuların son derece olgun, pozitif, kararlı ve sakin oluşlarıydı. Bu ortaklığın, ilgilendikleri sporla alakalı olduğunu görüşme sonunda kavradım. Burdur Belediye Kulübü’nden, öğretmen ve aynı zamanda satranç hakemi olan bir baba, turnuvaya iki kızıyla birlikte katılmıştı örneğin. Önce büyük kızını, sonra küçük kızını satranca yönlendiren Önkaya, kızlarının satranca devam etmeleri konusunda çok istekliydi. 17 yaşındaki satranç oyuncusu kızı Hazal Önkaya, satrancın bir zeka olduğu için derslerine de olumlu yönde katkı sağladığı görüşündeydi. 5 yaşından beri satranç oynayan Önkaya, satrancın dikkat çekici ve güzel bir oyun olduğunun altını çiziyordu. Eşit şartlar altında oynandığı için de, erkek ve kadın oyuncuların oynama tarzı arasında bir fark olmadığı görüşündeydi. Satrancın yaşla ilgisi olmadığına da değinen Önkaya, “Mesela 10 yaşındaki biri de beni yenebilir, mesele yaş değil yani. Haftada 8 saat satranç oynuyorum, sınav ya da dersler nedeniyle sekteye de uğrayabiliyor” diyordu. On iki yaşındaki küçük kardeş Selen de ablası gibi 5 yaşında satranca başlamış ve çevrelerinde satrançla tanındıklarını, televizyon izlemek yerine satranç oynadıklarını söylüyordu. Satrançta babasını da yendiğini gülerek anlatan Selen, satrançtan büyük keyif aldığını belirtiyordu. Tarsus’tan gelen on beş yaşındaki Eylül Çelik ise satrancın hayatını anlamlı hale getirdiğinden ve oynadığı zaman daha sabırlı birine dönüştüğünden dem vuruyordu. Okuldaki diğer arkadaşlarına göre daha çözüm odaklı olduğunu kaydeden Çelik, “Satranç hem kişiliğimi geliştiriyor hem de beni fazlasıyla geliştiriyor, tam anlamıyla hayatımı oluşturuyor” diyordu. Satranca, 6 yaşındayken ailesi tarafından yönlendirilen Çelik, daha önce dünya altıncısı olmuş ve Türkiye’de bir kaç kez kendi yaş kategorsinde birincilikler almıştı. Çelik, kadınların ve erkeklerin satranç konusundaki durumlarına dair şunları söylüyordu, “Bir kadın, bir erkeğe göre daha hızlı oynayabilir. Başka bir erkek de başka bir kıza göre daha hızlı oynayabilir. Erkekler kızlardan daha iyi oynuyor gibi bir düşünce var, onu da yok etmek istiyorum çünkü tanıdığım çok kız var. Mesela biz, bazı erkeklerden çok daha iyi oynuyoruz. Eşitliyoruz birbirimizi, kimse kimseden iyi değil. Sadece beyin sporu zaten, cinsiyetle alakası yok.” Satrancı 4 yaşından beri oynadığını dile getiren Dilem Ayaydın ise 7 yaşından itibaren turnuvalara katılmaya başlamıştı. Ayaydın’ın iki Türkiye üçüncülüğü ve bu yıl kazandığı Türkiye altıncılığı bulunuyor. Avrupa Okulları arasında da üçüncülüğü bulunan Ayaydın, “Problemleri çözmeyi kolaylaştırıyor, derslerde işe yarıyor. Mesela matematikte daha kolay anlamayı sağlıyor. Bence satranca herkes istediği yaşta başlayabilir. Zeka geliştirmek için çok iyi bir spor” diyordu. 16 yaşındaki Hayrünnisa Şahin de, satrancın ciddiye alınması gereken bir beyin sporu olduğu görüşündeydi. Özellikle sayısal derslerde faydasını gördüğü satranç için, “Yaşıtlarına göre bir insanın daha olgun olmasını ve sorunlara karşı daha kolay, mantıklı çözümler bulmasını sağlıyor. Ne yazık ki kadınlar ilerleyen yaşlarda satrançı daha çabuk bıraktıkları için, erkeklerin kadınlara göre daha başarılı olduğunu düşüncesi var. Günümüz şartlarında oldukça mantıklı bu çünkü kızlar belli bir yaştan sonra satranca ilgilerini azaltıyorlar. Erkeklerin doğasından mıdır, nedir bilmiyorum ama biraz daha devam edebiliyorlar. Mesela 16 yaşlarında şu an Türkiye Turnuvası’na katılan 40-50 erkek sporcu varsa, kadınlarda en fazla 20-30 oluyor. Bu yüzden de erkeklerin daha iyi satranç oynadıkları düşünülüyor. Kadınlar çok çabuk bırakıyor” ifadelerini kullanıyordu. Şahin, “Bence herkes küçük yaştan itibaren satrança başlamalı çünkü küçük yaşta zihin daha temiz, daha çok bilgi alıyor. O yüzden çok faydalı oluyor. Okul hayatına, kendi olgunluğuna, yaşına, bir çok konuya... Dedikleri gibi kötü alışkanlıkları engelliyor. O yüzden bence herkes satranç oynamalı hobi olarak ya da hayatının bir parçası olarak...” diyordu. Gülçin Kaygısız, “Oğlumun, evde annesi, kulüpte antrenörü, maçta hakemiyim” Dört yıldır satranç sektöründe antrenörlük ve hakemlik yapan Gülçin Kaygısız da, turnuvaya Aydın Söke Remzi Zeytinoğlu Gençlik Spor Kulübü’nden katılmış ve satranç sporu ile ilgilenen oğlu ile birlikte gelmişti. Kulüpte danışman olarak işe başlayan Kaygısız, daha sonra kurucuların desteği ile antrenörlük belgesi alarak derslere girmeye başlamış. Hakemlik ve antrenörlük yaparak hayatını kazanan Kaygısız, “Ben işe başladığımda oğlum dört yaşındaydı. Oğlumun evde annesi, kulüpte antrenörü, maçta hakemiyim. Başarılı öğrencilerimiz var, onlara, ‘Satranç tahtasını her zaman zihninizde canlandırın, hayatta çok yardımcı olacak, attığınız adımlarda, verdiğiniz kararlarda... Satrançtaki yol vezire çıkabiliyor, yaptığınız kararlar sizi vezir de yapabilir. Şah da olabilirsiniz, mat da, ona göre...” diyormuş. Satranç sayesinde hayatında daha istikrarlı yürüdüğünü kaydeden Kaygısız, kendine güveninin arttığını şu sözlerle anlatıyordu, “Mesela satrançta bir taşı oynadığımızda geri alamıyoruz, hayatım da öyle oldu. Daha emin adımlarla yürüyüp, ileriyi öngörebiliyorum. Satrançta iki üç hamle sonrasını tahmin etmelisiniz ya hani, bu hayatta da geçerli oluyor.” Kadınların tarihsel olarak ezildiklerini ve bu durumun satranç alanına da yansıdığını belirten Kaygısız, “Kadınlar daha ürkek, bu satranca da yansıyor, daha kararsızlar. Bizim kulübümüzde 10-11 yaşlarında çok başarılı kız öğrencilerimiz var. Erkek öğrencilerimiz zaten başarılı ama biz kız öğrencilerimizden aldığımız başarıyı daha çok önemsiyoruz. İlçemizde satrançla her çocuğa dokunuyoruz. Projeler yapıyoruz bunun için ve ses getiriyoruz. Aileleri bilgilendiriyoruz, onlar da çocuklarına daha çok teşvik ediyorlar” diye anlatıyordu. Kaygısız, “Satrancın yaşı yok, ben 28 yaşında öğrendim. Satranç demek bence kendine güven demek. Kendine güvenen her kadın oynayabilir. Kendilerine ifade edebilecekleri bir spor olması açısından da çok güzel. Mesela buradaki tek kadın antrenör benim ve bunun gururunu yaşamak çok güzel...” diyordu. Zeki Demircan: “Satranç, Van’da, Diyarbakır’da kahvede oynanır” Ordu Büyükşehir Belediyesi Sportif Direktörü ve Türkiye Satranç Federasyonu Kulüpler Koordinasyon Kurulu Başkanı Zeki Demircan, 2002 yılında Ordu’da Azdur Satranç Kulübü’nü kurduktan sonra, satrancın gelişimine büyük bir katkı sağladıklarını dile getiriyordu. İki yıl önce Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Ordu Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nü kuran ve satrancı da bünyesine alan kulüp, satrancı ve Ordu’yu hem Türkiye’ye hem de dünyaya tanıtmak için kolları sıvamış. Demircan, satrancın gelişimi ve oyuncuların başarı kazanmalarında yerel yönetimcilerce desteklenmelerinin çok önemli olduğuna işaret ederek, “Çocuklar ailenin desteğiyle bir yere kadar gelebiliyorlar ama kulübün desteğini aldıklarında, ulusal ve uluslararası arenalarda da kendilerine destek buluyorlar. İlimizde bu bilinci oluşturmak için canla başla mücadele ediyoruz. Satranç bizim için bir yaşam biçimi aslında...” diyordu. Demircan, satrancın yalnızca bir entelektüel oyunu olduğu tezini çürüten örneklerini olduğunu belirterek, şunları söylüyordu, “ Satranç, Van’da, Diyarbakır’da kahvede oynanır. Bence satranç bir zihin sporudur, her yerde, her şekilde oynanabilir. Yeter ki siz ona gönül verin. Bizim için önemli olan noktalardan biri de, satrancın dede ile torunun buluşabildiği, aileyi birleştiren, kültürü aktaran bir yanının olması... Satranç saygı duyulan bir spordur, ustasına herkes saygı duyar. Hem sportif anlamda mücadele yapılır hem de kültürel değerlere sahip çıkabilir. Aslında hayatın gerçeğidir satranç tahtası, burada tuttuğunuz her taş hayatınızda attığınız bir adımdır. O taşı kaldırıp da yerine koyduğunuzda, bütün sorumluluğu almışsınız demektir. Hata da yapabilirsiniz, başarı da sağlayabilirsiniz. Aldığınız o kararları uyguluyorsunuz, kimse de buna hiç bir şekilde müdahil olamıyor. Satranç 6-7 yaşlarında öğreniliyor. O yaşlardan itibaren hatalar yapmayı ve o hatalardan dönmeyi öğretiyor. Bu anlamda çocuklara çok ciddi bir bilinç kazandırıyor.” Satranç oynayan çocuk, okulda da başarılı Demircan, satrancın bir tedavi aracı da olduğunu da sözlerine ekleyerek, “Mesela çok hızlı hareket eden insanlar anlık hamlelerle hata yapma oranlarını artırabilirler. Satranç, sabrı öğretir, düzgün kararlar almanızı sağlar. Satrancın okullarda zorunlu ders olması lazım, biz Ordu’da satranç akademisi kurma yolunda adımlar attık, bununla ilgili Nahçıvan’a gittik, Şah Mat Mektebi’ni ziyaret ettik. Oradaki örneklerini taşımak istiyoruz. Buradaki oyuncularımızın tümü başarılı ve okullarında takdir alırlar. Bir kaç yıl önce Türkiye’de bir araştırma yapıldı ve satranç oynayan çocukların yüzde yetmiş beşinin sınıfını takdirle geçtiği, yüzde 20’sinin de teşekkürle geçtiği ortaya çıktı. Yüzde dördü sınıfını direkt geçmiş ve sadece yüzde biri, ailevi sorunlar nedeniyle başarı gösterememiş. Yani yüzde 99’u başarılı olan bir gruptan bahsediyoruz, o nedenle de çok kıymetli bir spor... Çocuk, sorgulamayı ve neden-sonuç ilişkisini kurmayı öğrendiği için bu hayatına da yansıyor” diye sözlerini bitiriyordu. Zeki Demircan dışında görüşme yaptığım tüm oyuncular kadındı ve elde ettiğim en sağlam veri, satrancın ve zekanın cinsiyetinin olmadığı ve kadınların bu sporu hakkıyla yaptığı oldu. TSF Başkanı Gülkız Tülay’ın başarılarını ve satranç konusundaki özverili çalışmalarını öğrendiğimde de şu cümle aklıma geldi; Kadınlar bu işi gerçekten iyi biliyor.

TSF Başkanı Gülkız Tulay: “Satrancın girmediği ev kalmasın”

Türkiye Satranç Federasyonu (TSF), dünyada ilkleri barındıran bir projeyle, Türkiye’de de satrancın “altın çağını” başlatmaya hazırlanıyor. TSF Başkanı Gülkız Tulay, “Projeyle, satrancın üniversitelerde yüksek lisans programlarına girmesini sağlayacağız. Bu konuda yaptığımız literatür taramalarına ve araştırmalarımıza göre görme engelliler için satranç eğitim programları oluşturulmasının dünyada bir ilk olduğunu ve bugüne kadar yapılmamış bir çalışma olduğunu görüyoruz. Bu onur da Türk satrancına kısmet oldu. Biz ‘satrancın girmediği ev kalmasın’ istiyoruz. Çünkü satranç giren ev mutlu evdir. Ailecek oynanabilecek bir spordur satranç. Paylaşım vardır, birlik, beraberlik vardır. Satranç, direnmeyi, sabretmeyi, analiz etmeyi, umudu, güzelliği, hedefe doğru ilerlemeyi öğretir. Zihinsel ve bedensel sağlığa katkı sağlar” dedi. Spor Genel Müdürlüğü işbirliği ile gerçekleştirilecek ‘Satranç Eğitimini Geliştirme Projesi’ için uzun süredir hazırlık yaptıklarını belirten Tulay, “Artık Türkiye’de satranç eğitimi, ilkokul ve ortaokullardan başlamak üzere yaygın olarak veriliyor. Bu projede, ilköğretimden yükseköğretime kadar, Türkiye’de tüm eğitim kurumlarında uygulanacak. 3 temel uygulama alanımız olacak. Satranç eğitimi ve yönetimi tezsiz yüksek lisans programları açılacak ve antrenörlük bölümlerinde satranç uzmanlığı branşı oluşturulacak. Görme engellilere, satranç eğitimi için sesli kitap ve özel eğitim metodolojisi hazırlamak da projenin üçüncü ayağı olacak” dedi.
Editör: TE Bilisim