Bugün inkarı mümkün olmayan bir hakikatle karşı karşıyayız; Türkiye’de siyaset, siyaset olmaktan çıktı. Eski’den temiz siyaset derdik şimdilerde bundan eser kalmadı. Aslında fikir ve düşüncenin ötesinde çare de üreten o günleri arar hale geldik. Ülke neden bu duruma düştü? Esas üzerinde durulması ve sorgulanması gereken gerçek bu. Bu realitenin içeriğinde siyasal kareleri var. Türkiye üzerinde kumar oynanıyor. İpler kimin elinde belli değil. Oklar her yöne odaklanmış. Biz ise, nasıl böyle bir girdabın ortasına düşmüşüz onu çözmeye çalışıyoruz. Toplum da bu kadar duyarsız olabilir mi?

Onur ve sıkılma deyimleri, sanki bir sözlüğün sayfalarında kalmış. Hatta dürüstlüğün adı, başka tanımlamaların gölgesinde sıkışır hale gelmiş.

Bu yetmiyormuş gibi, kişilerin birbirinin kuyusunu kazma durumuna düştüklerine de tanık oluyoruz.

Siyasetin, devlet-toplum ilişkilerini düzenleme yöntemi olduğunu düşünürdük. Meğer düzenleme, yerini başka bir yürütmeye bırakmış da haberimiz yokmuş..

Devletin etkinliklerinin, yöntem ve içerik olarak düzenlenmesinden eser kalmadığını görmek kadar endişe verici bir ortam düşünülebilir mi?

Davranış ve düşünce tarzı öylesine değişmiş ki adına "Yeni Siyaset" denmiş. "Yeni" tanımlamasıyla her şey geçmişin suçlamasına dönüşmüş. Ve ülke de "yeni" baştan yaratılır olmuş.

Hedefe varma amacıyla duyguları okşama, zayıf noktalardan uyumazlıklardan yararlanma yöntemleriyle işini yürütme, mecazi anlamdan çıkıp gerçekle ortak hale gelmiş.

Velhasıl devlet yönetme sanatına, vatandaşı yönetme deyip işin içinden çıkmışız.

Oysa siyaset, böyle mi düşünülmüştü. Bunu ortaya atanlar ve siyaset bilimini literatüre kazandıranlar, siyasetin toplumu etkileme gibi bir özellik taşımasına özen göstermemişler miydi?

Bugün buna sadık kalındığı söylenebilir mi? Siyasetin halkı oyalamaya dönüştüğünü görenler, yaşadıkları hüsranı nasıl anlatabilirler?

Kişiyi toplumu temsil, neredeyse masallarda kaldı.

Demokrasiyle siyaset ikilemi, bambaşka yeni bir yönetim tarzı olmuş çıkmış.. Siyaset, ana öğelik özelliğini kaybedince, halkın vekâlet verdiği yöneticilerin temsil ettikleri kitleleri adeta unutur hale geldiklerini görmenin hayal kırıklığını yaşadık.

Demokrasiyle özdeşlemesi gereken siyaset olgusu, karmaşık ve değişik bir sürecin egemenliği altına girdi. Oysa Siyasetin meşruiyetine ve vazgeçilmezliğine gölge düşürmeye hakkımız var mıydı?

Çözümü, halkın siyasete elkoymasında aramalıyız. O nedenle toplum, demokrasiyle kurallar çerçevesinde mutlaka ağırlığını hissettirmelidir. Oyalama ve uyutmadan medet umanlara unutamayacakları bir ders verilmeli ki, gerçek siyaset halkın temsili hedefine varabilsin.

Ayrıca şu ayrıntılara da dikkat çekmek istiyorum.

Maalesef siyasetle ticaretin birbirine karıştırıldığı, daha doğrusu eş değer tutulduğu dönemler yaşantımıza egemen oldu. Bundan bir türlü de arınamadık. Oysa siyaseti ticaret haline getirmek kadar bir yanlışa düşmeyi savunmanın izahı olabilir mi?

Kaldı ki siyaseti toplumun güvenliği ve esenliği olarak düşünmemek mümkün mü?

Eski’den gerçekten hasbi siyasetle uğraşanlara siyaset erbabı denirdi. Siyaset de bu ehil insanlar sayesinde değer ve önem kazanmış, bir çare ve umut kapısı olmuştu. Erdemli siyaset de, toplumsal yarar anlayışıyla özdeşlenmişti.

Ne yazık ki bu tarihi gelişim, yerini sıradan politika düşüncesine terk edince, toplum ve kişi ilişkileri, onarılmaz yaralar alma dönemine dönüşmüştü. Bu da duygu sömürüsüne yol açmıştı. Bu tehlikeli gidişin mutlaka önlenmesi gerekir. Hepimize görev ve sorumluluk düşüyor.

Siyaseti, özlenir bir noktaya ulaştırdığımız takdirde, parlamenter demokraside bundan etkilenecek, yapay gündem tartışmaları yolunu da tıkayacaktır.

Aranılan temiz siyaset de bu.. Bunu başarırsak hepimiz mutlu ve kazançlı çıkacağız.. Yeter ki bunu isteyelim ve toplum yaraların gözeten bu hedefe hep birlikte ulaşalım…