Mehmet Necati GÜNGÖR Diyanet’in Ağustos hutbesine tepkiler dinmiyor. Sosyal medya adeta bu konu ile çalkalanıyor. Bir tepki yazısı yazdım, bana bile tepkiler var. Özellikle bayanlardan. “İmama neden tepki vermediniz?” “Camiyi neden terk etmediniz?” “Cuma namazına gitmeseydiniz, şart değil ki…” Tepki veren kadınlarımızı kutluyorum. Her zaman söylerim; bu ülkenin en cesur insanları kadınlardır. Onlara hep güveniriz. Ne yazık ki, Cuma cemaati içinde kadınlar yok. Sonundan başlayarak söyleyelim: Cuma namazı, Müslüman olanlara farzdır. Konu ile ilgili ayet vardır. Biz de Diyanet’e kızıp, dini vecibelerimizden vazgeçecek değiliz. Uyarı görevimizi yapıyoruz, tepkiler veriyoruz. Bu işleyişi yakından bildiğim için imamları suçlamıyorum. Bu işin tek suçlusu Diyanet İşleri Başkanıdır. Çünkü, hutbeler merkezden yazılır ve faksla veya diğer iletişim yollarıyla bir gün öncesinden bütün imamlara gönderilir. İmam, metnin dışına çıkamaz. Çıkarsa cezalandırılır. Bazı camilerde, bunların sayısı da maalesef çok az; bazı imamlar hutbenin sonuna Büyük Atatürk’e ve silah arkadaşlarına rahmet ve minnet ifade eden cümleler sıkıştırabilmişler. Onlara teşekkür etmek isteriz. Ama, Diyanet’in başındaki adamı affetmemiz mümkün değil. Umulur ki milletin hassasiyetini anlar; bir daha böyle herzeler yemez. Camide imamı protesto etmek bu güne kadar görülmüş bir olay değildir. Biz de böyle bir yola baş vuramazdık. Zira, büyük olaylara sebebiyet verebilirdik. Camilere gelen her insan milli hassasiyet sahibi olmayabilir. İmamı protesto ettiğinizde bu tür insanlar sevap işlemek adına sizi linç bile edebilirler. Ne yazık ki durum budur. Cuma namazı cemaatle kılınan bir namazdır. Tek başınıza kılamazsınız. Bir camiye gitmek zorundasınız. Keşke, Diyanet’in hutbelerine tabi olmadan namaz kıldırıldığını bildiğimiz bir cami olsa, biz de o camiye gideriz. Diyanet’e kızıp dinimizden olamayız.