Terörün bugün geldiği endişe verici noktayı iyi değerlendirebilmek için, son 48 senedir yaşanan gelişmeleri çok iyi analiz etmemiz gerekiyor. Geçmiş yıllarda uygulanan politikaları hatırlarsak, bugün bu belayla nasıl karşı karşıya kaldığımızı anlamakta güçlük çekmeyiz. Üç beş çapulcu diye küçümsenen olayların, anarşi kapısından sızarak, teröre düşmesine adeta seyirci kalınmasını unutmak mümkün mü? Asıl konuya girmeden, önce anarşi ile terörü ve ikisi arasındaki farkı ortaya koyalım. Anarşi, hükümeti siyasi, iktisadi ve sosyal yönden zor duruma getirmek eylemlerinin başlangıç noktası olarak tanımlanabilir. Hükümet otoritesini zaafa uğratmayı amaçlayan bu tür düşüncelerin uygulanmasında, karışıklık, kargaşa, sindirme ve düzensizliği ana etmenler olarak görebiliriz. Anarşiden beslenen anarşizm ise, devletin ortadan kaldırılmasını amaçlayan ideolojik bir evreyi içerir. Bu eylem biçimini şiddete dönüştüren mekanizmanın aktörleri de militanlardır. Yani anarşistlerdir. Türkiye, bu olayları 1968-1983 arasında sık sık gördü. Dev-Yol, Dev-Sol gibi örgütler bu şiddet eylemlerinin başlıca aktörleri oldular. Sol-Sağ çatışmaları, kanlı eylemlere dönüştü. Masum öğrenci hareketleri denilen ve 1968 sonlarında yaşadığımız bu eylemler, giderek şiddetle beslenerek, daha sonra bu masumane hareket, kan dökülmesinin yolunu açacaktı. Yıldırma sınırını aşan direnişler, terörü ülkenin başına bela etmekle kalmayacak, PKK’nın bir terör örgütü olarak, Türkiye’nin ana gündeminde yer alması sonucunu doğurmasına, tanık olacaktık. Baskı korkutma, sindirme, tehdit, yıldırma ve her türlü şiddet içeren terörün başlıca hedeflerinden biri de, toplumda ortak korku ve yıldırma noktalarında yoğunlaşmaktır. Bu bağlamda PKK’nın korkutma ve yıldırma, dehşetin ötesinde cana kıyma, yakıp yıkma ve tedhiş unsurlarını kullanmakta çekinmediğini dünya âlem görmektedir. Buna Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürme de eklenebilir. Şunu da belirtmeliyiz ki, terör odakları, ihtiyaç duyduğu maddi kaynaklara, genellikle yasa dışı faaliyetler ve dış yardımlarla ulaşır. Bu gelir kaynaklarını şöyle özetleyebiliriz: Dış yardımlar, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, büyük çaplı soygunlar, haraçlar, zorunlu bağışlar, her türlü kaçakçılık ve diğer gönüllü katkılar. Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren başlıca terör örgütleri listesinde ise şunlar bulunmaktadır: Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi, Monist Komünist Partisi, TKP/ML-Konferans, Marksist Leninist Komünist Partisi, PKK/Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi) Kürdistan Devrim Partisi, Kürdistan Demokrat Partisi, Hizbullah, Hilafet Devleti, İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi, Tevhid Selam (Kudüs Ordusu), El Kaide Terör Örgütü Türkiye yapılanması. Türkiye’de ilk silahlı PKK eylemlerinin başladığı tarihin, resmi kayıtlara göre 1984 yılı olduğunu özellikle belirtmeliyim. Terörün, 1985 yılında giderek yoğunlaştığını, bugün insanlık dışı vahşet noktasına ulaştığını görüyoruz. Terörün ihtiyaç duyduğu mali kaynağı, en gelişmiş silahları ve eğitim merkezlerini nasıl sağladığı konusunda kimsenin kuşkusu yok. Zira dış bağlantıları da dâhil ederek, bunları uluslar arası güç odaklarının desteğine ihtiyaç duymadan sağlayabilmesi mümkün olabilir mi? Şunu önemle vurgulamak isterim; 1997-2002 arası, terörle mücadelede en başarılı dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Türkiye’nin güçlenmesini engellemek isteyen küresel güçler, terörü desteklemekten ve finanse etmekten çekinmemişlerdir. Terörle mücadelede mutlaka geliştirilecek yeni stratejiler ve taktiklerle sonuç alınacağından hiç kuşku duyulmamalıdır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Emniyeti bunu başaracak güç ve kudrete sahiptir. Şu eklemeyi de mutlaka yapmalıyım: Türkiye’de terörün kaynağını çözdüğümüz takdirde, bu belaya karşı yürütülen mücadelede stratejik ve taktiksel başarının sağlanması kesinlik kazanır. Ülkenin jeo-politik konumunun, terörün önemli odağını oluşturduğu da bir gerçektir. Bunu dikkate alacak olursak, yürütülecek tutarlı ve öncelikli mücadelenin başarıya ulaşmaması için hiçbir sebep yoktur. O nedenle silahlı kuvvetlerimize ve emniyet güçlerimize güvenimizi bir defa daha tekrarlıyoruz.