Hakan ŞANLITÜRK Irak’ta Kesnizani tarikatini kullanarak Saddam’ı devirdiler. Öyle ki; Saddam’ın karısı, oğlu bile bu tarikatin esiri olmuştu. Saddam, devletin ve aile bireylerinin düşman safında olduğunu anladığında iş işten geçmiş. İşin ilginç diğer yanı; bu tarikatin daha önceki şeyhlerinin yıllarca İngilizlere karşı savaş vermelerine karşın, son temsilcilerinin İsrail-ABD-İngiltere tarafından devrişilmesinin başarılmasıydı. Onlar çoktan bu 3 ülkenin ‘tohum’u olmuştu. Türkiye’de aynı operasyonu FETÖ ile yapmaya kalktılar ama yemedi. Baktığınızda Kesnizani Irak’ın, FETÖ ise Türkiye’nin ‘tohumu’ydu. Ama görüntü böyleydi. Gerçekte ikisi de ‘başkalaşmış tohum’lardı… İsrail, İngilizler, Amerikalıların 30 sene önce ektiği ‘tohum’lardı Irak’ı satanlar. Eğer ‘tohum’unuza sahip çıkmazsanız başınıza neler gelebileceğinin çarpıcı örnekleriydi bunlar. O günden beri Irak iflah olmadı. İşgalci postalı altında. Huzur da yok, güven de. Millet aç. Hal böyle olduğu için son aylarda halk ayaklanmaya başladı. Tansiyon yükseldi. Bu ortamda gelen bir suikast ateşi körükledi. İran Devrim Muhafızları Ordusu›na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani›nin yanı sıra Haşdi Şabi’nin Komutan Yardımcısı Mehdi el-Mühendis ve örgütün havalimanı protokol görevlisi Muhammed Rıza dahil 7 kişi ABD saldırısında hayatını kaybetti. Amerikalıların bu suikastte 3 füze kullandığı bildirildi. Uluslarası hukuka göre suç sayılan bir eylemi deli Trump, Pentagon’un talimatına uyarak işleme koydu. Sonuçları merak ediliyor. 3. Dünya savaşına yol açacağı endişesi de var. Şer gibi görünen bu hadisenin hayra yol açması ihtimaller dahilinde. Aksi de olabilir. Kanaatime göre Irak’ın Amerikan askerlerinden kurtulması için de bir fırsat aynı zamanda. Irak Meclis’i toplandı ve Amerikalılara ‘gidin’ dedi. Hükümet bu kararın arkasında durursa, komşu ülkeler de Irak’a toparlanması için destek verirse bu hedef gerçekleşebilir. Aslında Amerika’nın Ortadoğu’dan çekilmesi, dünya güvenliği açısından da en doğru karar. Bu sayede derinleştirdikleri bataklıktan kurtulabilir, daha az para, asker ve zaman harcayabilirler. Belki bu vesileyle kan gölüne çevirdikleri, özgürleştirme vaadiyle yakıp yıktıkları Irak vatandaşları da insanca yaşama şansına kavuşabilir. Irak’ta Amerikalıları göndermek yeterli olmaz. Aynı zamanda Mossad yetiştirmelerine de çare bulmaları gerekiyor. Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, tarım sektöründe iyi duygularla anılmayacak. Fransız tarımına katkılarından dolayı oradan madalya alan bir bakan olarak tarihe! geçmişti. Gerçi Türkiye’ye küfredenlerin dışarıda el üstünde tutulup, madalyalara boğulduğuna yeni tanık olmuyoruz. En büyük yöneticilerimiz bile en büyük kötülükleri bizlere yaşatan ülke ve gruplardan madalyalar aldılar! Ermenilere güzellemeler yapıp, ülkesini soykırımla suçladığı için Nobel alan yazarımız da vardı değil mi? Sertifikalı tohum şöyle tarif ediliyor: Tarla ve laboratuvar kontrolleri neticesinde genetik, fiziksel ve biyolojik değerleri belirlenmiş, Bakanlık tarafından her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen, çeşit saflığı sağlanmış ve adı belirli olan belgeli tohum…” 5553 sayılı ‘Tohumculuk Kanununu’ 2006’da çıktı. Murat Gün’ün anlatımına göre kanunun içine tohum üreticileri birlikleri ile ilgili izaha muhtaç maddeler yerleştirildi. Bu nedenle ‘Tohumculuk Kanunu’ adeta ‘Birlik Kanunu’ oldu. Murat Gün, Türkiye’nin Milli Tohumculuk sektörünün, bir ithalatçı ve Hollanda’nın küresel tohum firması Bejo Zaden’in Türkiye’deki distribütörü tarafından yönetildiğini belirtiyor. Gün’ün dile getirdiği şu hususları yetkililerin dikkatten uzak tutmaması gerekiyor: “5553 sayılı Tohumculuk Kanununun içine yerleştirilmiş olan; birliklerin kuruluşu, yönetimi, tüzüğü vs. maddeleri tohumculuk kanunundan ayıklanmalıdır. Bakkal dükkanı açar gibi yerli tohumculuk firmaları açılmış olması da düşündürücü. Hali hazırda 750 civarı yerli tohumculuk firması var. Ancak hepsini toplasan Monsanto›nun yüzde 5’i etmez. Dünyadaki tohum ticaretinin yüzde 90’nında 7 - 8 yabancı firmanın söz sahibi olduğu, yerli firmaların, dünya ölçeğindeki ticaretin yüzde 95’inin bile içine giremediği göz önünde tutulursa, işin ciddiyeti daha iyi anlaşılır sanırım. Yabancı etkisinde hayat süren bu birliklere, devlet eliyle yapılan hizmetlerin devredilmesi, yetki verilmesi ile ilgili hesabın iyi yapılması gerekir.” Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, ‹Milli Tarım Yılı’ ilan edilen 2017›de baklagillerde gümrüklerin sıfırlandığını, nohutu Kanada›dan, Arjantin ve Meksika›dan, mercimeği Arjantin ve Kanada›dan, kuru fasulyeyi ABD›den aldığımızı anlatmıştı. Buğdayın anavatanıydık ama aynı yıllarda buğday ithalatında da rekor kırmıştık. Yine sebze tohumlarını yurt dışına sattıktan sonra 8 kat fazla para ödeyerek geri almıştık. Türkiye’de üretilen ve bakanlık tarafından sertifika verilen 16 çeşit pamuk tohumunun GDO’lu olduğu ortaya çıkalı daha 1 ay olmadı. Sıfır gümrük vergisi ile 300 bin ton yağlık ayçiçeği tohumu ithaline izin veren karar ise daha 6 aylık. Anlayacağınız bizi yönetenler başkalarının ‘tohum’una oldukça meraklı! GDO hayranı Erbakan›ın deyimiyle ‹gafiller.› Türkiye’de ‘yerli ve milli tohum’lar, ‘başkalaşmış tohum’larla savaş veriyor. ‘Tohum’lar savaşına karışmayan kalmadı. Bizim toprağa düşen ‘tohum’larımızın haddi hesabı yok. ‘Tohum’lar üzerinden dünyada liderlik mücadelesi yapılırken bizim bunca tecrübeye rağmen tedbirli olmamamız hayal kırıklığından başka işe yaramıyor. Yetkililerimiz, “Türkiye, İstiklal Harbi’nden sonraki en büyük mücadelesini veriyor. Bu mücadele; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet mücadelesidir” diyor. üzücü olan ise bunu diyenlerin ülkeyi uçuruma sürüklemesi. Türkiye›yi bu duruma getirenlerin başkalarının ‘tohum’ları olduğu açık ve net. O yüzden ‘tohum’ deyip geçmemek lazım… Onların ektiği ‘tohum’ları söküp, atıp, yerli ve milli ‘tohum’larla değiştirmenin zamanı çoktan geldi…