Taner DEDEOĞLU / Sanat yaşamı müzikle başladı, daha sonra televizyon filmlerinde rol aldı, Azerbaycan’da yılın sanatçısı seçildi, kırk yaşından sonra başladığı resim çalışmalarında yedi kişisel sergi açtı. Bu hafta Ankara’nın Tom Jones’i olarak tanınan Turgay Kahya ile Zaman Tüneline giriyoruz. Selanik göçmenlerinden Macide Hanım, Kuvayımilliye’cilerden Doktor Celal Akti beyle yaşamını birleştirir, Ankara’ya yerleşirler. Çiftin beş erkek ve Ayhan adını verdikleri de bir kız çocuğu olur. Hukuk Fakültesi öğrencisi Ahmet Kahya ile Ayhan Hanımım yolları kesişir. Çiftin tek çocuğu, Ankara sahnelerinde Tom Jones olarak isim yapan Turgay Kahya’da 25 Mayıs 1955 de Ankara’da dünyaya gelir. Kültür yoğun bir ailede yetişen Turgay Kahya çocukluğunu şöyle anlatıyor: “Anneannem konservatuar eğitimi almış, Stradivarius kemanı olan birisi. Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi de olan dedemin de çok büyük bir pul koleksiyonu vardı. Hiç yurt dışına çıkmamış olmasına rağmen babam, Alman Kültür Derneğinde, Almanca öğretmenlerinden birisiydi. Annem evde klasik müzik dinlerdi. Ben ilkokulda Frank Sinatra, Dean Martin, Nat King Jole dinlerdim ve şarkılarına eşlik etmeye çalışırdım. Annem bana önce bir keman aldı, ben mandoline yöneldim ve kısa bir süre sonrada bana göre bir gitar alındı… Ben artık gitar çalıp şarkı söylüyorum ve ilkokul dördüncü sınıftayım. Yılsonu müsameresi için öğretmenim Hayriye Hanım da beni gösteriye hazırlıyor. Bana, ‘yeni çıktı, çok beğeniliyor Strange in The Night adlı şarkıyı söyle’ diyor, ben de yine Frank Sinatra’nın ‘I God You Ander My Skeep’ diye başlayan şarkısını söylemek istiyorum. Benim şarkı kabul edildi ama çalacak orkestra yok. Hayriye Hanım tanıyormuş, Radyoevine gittik. Biz, Orkestra şefi Cemil Başargan’ı ararken diğer ünlü hoca Orhan Sezener’i bulduk. O beni dinledi, beğendi, sonra Cemil Ağabey geldi, o da dinledi ve müsamerede bana eşlik etmeyi kabul etti. 1962 yılında ben ünlü müzisyenler eşliğinde ilk sahne çalışmamı yapmış oldum. Bundan sonra, okulun yanı sıra Selahattin Ünal isimli bir müzik öğretmeninden dersler almaya başladım, artık akorlu çaldığım gitarımla, Portofino, Bessa Memuchou gibi dönemin ünlü şarkılarını seslendiriyorum. Bir sonraki dönemde solfej dersleri aldığım Kemal Eroğlu ‘sen gitarı bırak, şarkı söyle’ diyerek müzik yaşamıma yeni bir yön verdi.” İLK TOPLULUK, SEMBOLLER Gece gündüz, elinde gitar, dilinde günün sevilen batı müziği ezgileri ile dolaşan Turgay Kahya ilk okul bitişinde arkadaşları ile kurdukları “Semboller” adlı topluluğu da şöyle anlatıyor: “İlkokul son sınıfta Basgitar Atik Sar, Gitar Tümay Kalaycıoğlu, Davul Vedat Arıcan, Piyano Olcayto Süphan ve solist de ben olmak üzere ilk topluluğumuzu kurduk. Onlar benden birkaç yaş büyük ama ben de iri olduğum için görüntümüz tamam… Ben müzik çalışmalarımda ailemden hep destek gördüm. Bu dönemde Gençlik Caddesine taşınmıştık, ev iki oda, annem misafir odasını malzemeleri koymamız için bize bırakmıştı, çalışma da yapabiliyoruz ama ses yüksek olmasın diye de dikkatliyiz… Namık Kemal Ortaokuluna devam ediyorum ama müzik daha önde! Bir arkadaşımızın ağabeyi, Maltepe Düğün Salonu’nun sahibini tanıyormuş, bizi dinlediler ve işe aldılar, içlerinde en küçük benim, yaşım 15… Hem biz evdeki çalışma ortamından kurtulduk, hem de para kazanmaya başladık. Haftada üç düğün oluyor, 75 lira kazanıyoruz. Tabi aldığımızı da giysiye, eğlenceye yatırıyoruz ama olsun haftaya tekrar geliyor! Cem Karaca, Barış Manço gibi ustalar piyasaya girmiş, Anadolu Pop diye bir çığır açılmış. Biz hem bunları dinliyoruz hem de dünya listelerini takip ediyoruz. Elvis Presley, Deep Purple, Led Zeplin albümleri aramızda elden ele dolaşıyor.” İLK YARIŞMA Adını duyurma çabasında olan gençlerin önlerine, Ankara Amatör Orkestralar Yarışması çıkar. Semboler için çok önemli olan yarışmayı da Turgay Kahya şöyle anlatıyor: “Kim düzenliyor, jüride kimler var hatırlamıyorum ama Yarışma Hukuk Fakültesi salonunda ve Cenk Koray Sunuyor. 1965 yılındaki bu yarışmaya çok topluluk katıldı. Bu yarışmadan sonra onlarca kişi adını müzik dünyasında duyurdu. Çok güzel bir yarışma oldu, birinci Hitit 4 adlı topluluktu, daha sonra da adlarını Lokomotif’e çevirdiler, biz de ikinci olduk. Semboller olarak düğün salonu sürerken konser çalışmalarımız da oluyordu. Okul ve Gençlik Çaylarının değişmez orkestrasıydık. Gazanfer Disco, As Kulüp’te çalıştık.” YOLLAR AYRILIYOR Çocuk yaşta başladıkları birlikteliği sonlandıran Semboller’den sadece Turgay Kahya müzikte ilerleme kararı alır. Kahya, “Ankara’nın Tom Jones” luğuna uzanan öyküyü de şöyle anlatıyor: “1968 yılında Marmara Otelin ekstra orkestrası olarak çalışıyoruz. Gece Kulübünde de güzel program oluyor, ünlü sanatçılara da Cemil Başargan Orkestrası eşlik ediyor. Biz, Semboller olarak, yaz aylarında gözde tatil beldesi Erdek’teki kamplara gidiyoruz, kışları da ekstra orkestrası olarak Marmara Otelde çalışıyoruz. Bu dönemde Atatürk Spor Salonunda bir Cem Karaca konseri oldu, hatta gitarist Alex’i elektrik çarpmıştı. Bu konserin açış orkestrası Semboller oldu, bir arkadaşımızın bestesi olan ‘Çoban’ adlı şarkı da çok büyük ilgi görmüştü. Orkestra arkadaşlarımın bu işi devam ettirme niyeti yoktu, topluluktan bir tek ben devam edecektim, yollar ayrılmaya başladı. 1971 yılında, yıllar sonra Cemil ağabeyle Marmara Otelde tekrar karşılaştık, beni orkestra solisti olarak gece kulübüne aldı Marmara Otel, Emek İnşaat Şirketinindi, Bursa Çelik Palas, İzmir Efes Oteli onlarındı, ben bir sezon bu otellere solist olarak birer aylık programa gittim. Müziği eğitimimin önüne almıştım, bu açığı kapatmak için Akşam Lisesine devam ettim, muzun oldum. Üniversite sınavından da iyi bir puan almıştım fakat siyasi ortamdan dolayı devam edemedim.” YEPYENİ BİR TURGAY Sahne çalışmaları süren, tek kanallı TRT televizyonunda çok az da program şansı yakalayan Turgay Kahya, sanat yaşamına yeni bir boyut getiren olayı da şöyle anlatıyor: “Bana gece programlarında pek sıra gelmiyordu, gündüz kuşaklarında ekran şansı buluyordum. Gülgün Feyman’ın TRT de sunduğu ‘Günaydın Türkiye’ adlı canlı sabah programına konuk oldum. Stüdyodan çıktığımda bir bey geldi, elini uzattı ve ‘ben Eğitim-Kültür Yayınlarından Hüseyin Taşkın, Tarihimizden Sayfalar adlı bir dizi çekiyorum bizimle çalışır mısınız’ dedi, yapabilirsem neden olmasın dedim. Ben kendimi bu işe hazırlamak için tiyatrocu dostlarımdan yardım aldım ve Anadolu’nun kahramanlık öykülerinden, atasözlerinden esinlenilerek hazırlanan onlarca senaryoda rol aldım. EN İYİ OYUNCU 1990 yılında Azerbaycan Kültür Bakanlığı ile TRT’nin ortak yapımı ‘Köroğlu’ adlı film bana ödül getirdi. Bolu Beyinin bütün kötü işlerini yapan bölükbaşını ben oynadım. Azerbaycan’da da yayınlanan bu diziden bana ‘en iyi Oyuncu’ ödülü geldi. Ekran çalışmalarım sürerken sahne çalışmalarım da devam etti. ‘Dön Bana’, ’Beyaz Sevdam’,’ Ne olur Söyle’ ve ‘Bir Şarkı Bu’ gibi sözü müziği bana ait olan yedi bestem de TRT Repertuarına alındı.” SAKINCALI ŞARKICI! Askerliğini 12 Eylül döneminde yapan Turgay Kahya o günleri de şöyle anlatıyor: “Marmara Kulüpte çalıştığım bir gece, müzik dünyasının ünlü ‘Ünal Binbaşı’sı geldi, elinde bir kâğıt sallıyor, askere alınmışım. O zaman güzel bir uygulama yaptılar, Burhan Çaçan, Burhan Damcıoğlu, Buğra Uğur, Turhan Yükseler, Lokomotif Orkestrası, Erdal Çelik, ben, Gazeteci Emren Vardar, Haluk Aktar, Asteğmen Erdem Alkın ile sanat ve halk müziğinin önemli isimlerinden de geniş bir saz heyeti de bizimle, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Armoni Mızıkasında askeriz. Armoniye gelmeden önce kısa bir süre Mamak Muhabere Okulunda eğitim için kalınıyor. Ben tam Armoniye gitmeyi beklerken, hapse düştüm! O da şöyle oldu: Sıhhıye Orduevinde Füsünoğlu Paşanın kızı evleniyor, programa beni de aldılar, daha on günlük askerim. Ben piyasadan yeni gelmişim, sahne programımı burada da uyguladım, çok sevilen bir şarkı vardı o günlerde ‘nikâhsız diyorlar desinler’ diye sözleri var… Programımızı yaptık, gece birliğe döndük, sabah erkenden komutanın karşısına getirildik, şaşkınız. Komutan bizimle sert konuşuyor ama belli etmeden de gülümsüyor. Sonunda baklayı çıkarttı, ‘Ulan düğünde ‘nikâhsız desinler diye şarkı mı okunur’ dedi ve bizi on gün ‘Beyaz Saray’da ağırladı. Buğra Uğur o dönemde Eurovision’a gidecek, orkestra yönetecek ama benim yüzümden hapis, ceza olarak da eğitime çıkıyor… Askerliğimiz süresince, bu kadro ile bütün birlikleri dolaştık. Girmediğimiz hudut karakolu, birlikler kalmadı. Ankara’daki gecelere de katılıyorduk tabi, konsey üyesi komutanlar, o zamanın ünlü Aşk Gemisi adlı TV dizisinin şarkısı ‘Love Boat’ isterlerdi, ben de söylerdim…” RESSAM YÖNÜ 1996 yılında eşine aldığı şövalya ile eline ilk kez fırça alan Turgay Kahya bu dönemi de şöyle anlatıyor: “Eşim resim bölümü mezunudur, bir evlilik yıldönümünde ona resim takımı hediye ettim, oyalansın, unutmasın istiyorum. Pek ilgilenmiyor, ben onu heyecanlandırmak için eldeki malzemeler ile başladım. Altı ay sonra ilk sergimi açtım, yedi kişisel sergi oldu, sağlık nedeniyle bıraktım. Yağlıboya peyzaj çalışıyordum, tiner ciğerime vurdu ve doktor isteği ile resmi bıraktım. Oğlum Aydın Kahya, Hacettepe üniversitesi, konservatuarı Caz Bölümü Öğretim Üyesi aynı zamanda da caz şarkıcısı. Ben, artık yazları Alanya’da eski müzisyen arkadaşlarım Mehmet Gemici ve Soner İlik ile müzik yapıyorum, kışları da Ankara’da yaşıyorum.”