Yusuf KANLI Çok beklenen ama yine de aradaki farkla herkesi şaşırtan İstanbul Belediye Başkanlığı seçim tekrarı büyük bir olasılıkla ileride Türk demokrasisi için önemli dönüm noktalarından birisi olarak gösterilecektir. Millet İttifakının adayı olarak seçilen belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile Millet İttifakının seçimi kaybeden adayı, eski başbakan ve meclis başkanı Binali Yıldırım arasındaki yüzde 9.2’lik fark İstanbul seçmeninin demokrasiye sadakatini, bağlılığını teyit etti. Burada en önemli etken ne? Kimse şaşırmasın. En önemli etken Cumhur İttifakının büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile küçük ortağı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 31 Mart seçimlerinin İstanbul Belediye Başkanlığı sonucunu iptal ettirirken yanlış yaptılar. Aynı sandıktan İstanbul Belediye Başkanlığı oyu iptal edilecek ama ilçe belediye başkanlığı, meclis üyeliği oyları geçerli olacak, olacak iş değildi. Mütedeyyin seçmen İmamoğlu’nun annesinin bir televizyon yayınında oğlunun hakkının yendiğini ve hakkını helal etmeyeceği sözü kadar vicdanen rahatsız olması, yapılanın adalet duygusuna ters gelmesi nedeniyle hem AKP hem de MHP çağrılarına sağırlaştı, ya oyunu kullanmadı ya da gitti İmamoğlu’na oy kullandı. Demek ki, Türk halkı adalete önem veriyor. Adalet duygusu incinince partisine bile sırtını dönebiliyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun iptal ettiği 31 Mart seçimlerinde iki aday arasındaki fark 13 bin civarında şiken 23 Haziran’da fark 800 bine, ya da 9.2’ye çıktı. Yani İmamoğlu’nun aldığı yüzde 54 küsur oydan ziyade Yıldırım’ın yüzde 45 civarı oyu önemli olmalı. AKP ve MHP’nin toplam oyu %45’e gerilemiş ise, bu durumun TBMM’de de yansıması olabilir, AKP’ce zaten var olduğu bilinen çatlakları büyütebilir. Yeni partiler doğabilir mi? Öncelikle söyleyeyim, olabilir ama Türkiye siyasi tarihi bu gibi partilerden koparak oluşan partilerin uzun ömürlü ve başarılı olamadıklarını gösteriyor. Dolayısıyla eğer yeni partiler doğarsa bunların başarılı olması Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın. Bu ciddi yenilgiyle ilgili önümüzdeki yakın dönemde izleyeceği siyasetle doğrudan bağlantılı olacaktır. Seçim yenilgisinin ikinci önemli nedeni Türk halkının denge ve istikrar takıntısında devam edeceği ve tansiyon, ötekileştirme ve kutuplaştırmanın AKP seçmenini kenetleyeceği beklentisi bu sefer ters tepti. Bazı hükümet üyelerinin ısrarla ötekileştirme kampanyası yürütmeleri ve özellikle Karadeniz bölgesinden olduğu bahanesiyle İmamoğlu’nun etnik arka planında Rumluk aranması çok ciddi stratejik bir yanlış oldu. Karadenizli seçmen İmamoğlu ile dayanışma içerisine girdi. Üçüncü önemli faktör ise “ötekini suçla” anlayışıyla İmamoğlu’na Halkların Demokratik Partisi (HDP) desteğini, “PKK desteği” olarak görüp “terörle işbirliği” içerisinde olmakla lanetlerken, ömür boyu hapis cezası çekmekte olan PKK çete başı Abdullah Öcalan’ın sanki Yıldırım’a oy verilmesini istermiş gibi bir mesajını devlet ajansından yayınlarken, kardeşin ise TRT’de Kürt hakları için AKP’nin çok işler yaptığı ama CHP’nin Kürtlerle ilgili bir programı olmadığını söylemesi de ters tepti. Bu yaklaşım görüldüğü kadarıyla İmamoğlu’na Kürt seçmenin daha fazla sempatisini doğurdu. Tabii ki dış politikada da bu seçimin yankıları olacaktır. “Herkesle tansiyon” siyaseti Türkiye’nin hazinelerini boşaltmış, ekonomide ciddi sıkıntılar doğurmuştur. İstanbul seçim sonucu açıkça göstermiştir ki seçmen durumdan memnun değildir. Dünyanın her yerinde seçmenlerin davranış şekli en fazla cepleriyle doğrudan ilgilidir. Kimse Türk halkının ekonomik durumunun 31 Mart seçimine göre 23 Haziran’da daha iyi olduğunu iddia edemez. Tek elden yönetim yerine daha katılımcı bir yönetim, istikrar ve refah talebi şüphesiz ki seçmen tercihinde önemli bir rol oynamıştır. Pazar günkü seçim gelecek için ümidin, ahenk ve sükunet talebinin tansiyon ve kutuplaşma siyasetine galip geldiğini göstermiştir. Demokrasiye halkın bu derece yüksek sesle sahip çıkması Türkiye için önemli yeni bir başlangıçtır.