İsyanın müziği ‘rap’in Türkiye’de altın çağını yaşadığına işaret eden Sosyolog Kubilay Akman, bu yükselişin nedenlerini anlattı. Türkiye’deki rap müziğin siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hâkim bir renge sahip olmadığını belirten Akman, “Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa da çok protest argümanlar barındırsa da genel anlamda ‘aşmaması gereken’ sınırları koruyor” dedi

Esma Işıl Çalışkan / İstanbul - Rap müzik, Türkiye’de son iki yıldır tabiri caizse altın çağını yaşıyor. Türkçe rap, 90’lı yıllarda Cartel ile başlayıp Ceza, Sagopa Kajmer, Nefret gibi müzisyenler ile çıkış yaptı. Üretimler sürüyordu elbette ama dinleyicisi belliydi Türkçe rap’in. Ta ki 2017 yılında Ezhel’in kasıp kavuran Müptezel albümü çıkana kadar… Ezhel ile birlikte Norm Ender, Ben Fero, Şehinşah gibi birçok rap müzisyeni gündemde kendine yer buldu. Bu isimlere hâlâ yenileri eklenmeye devam ediyor. Rap müziğinin ve müzisyenlerinin bu denli konuşuluyor olması pek alışılageldik bir durum değil Türkiye için. “Yeni Nesil Türkçe Rap” diye isimlendirilen bu akım, çok popüler oldu. Rap müzik listelerde başı çekmeye başladı. Şarkı sözleri ve sunuluşu itibarıyla da yeni nesil demek mümkün bu Türkçe rap için. Bu yoğun talep haliyle akıllara, “Pop müziğin yerini rap mi alıyor?” sorusunu getiriyor. Peki isyanın ve direnişin müziği olan rap, ne oldu da ülkede yükselişe geçti? 70’li yılların Amerikasında doğan hip hop kültürü Türkiye ile hangi noktada buluşuyor? Türkiye’deki kırılma noktası ne oldu? En mühimi ise bu yükselişin altında yatan sosyolojik ve siyasi sebepler neler? Türkiye’de “İsyanın müziği” rap’in altın çağını yaşadığı günümüzde Sosyolog Kubilay Akman, bu yükselişin altında yatan toplumsal sebepleri anlattı. 24 Saat Gazetesi’ne konuşan Sosyolog Akman, “Türkiye’deki rap müzik siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hakim bir renge sahip değil. Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa da çok protest argümanlar barındırsa da genel anlamda ‘aşmaması gereken’ sınırları koruyor” diye konuştu. Müziğin diğer sanat dalları gibi toplumsal bir üretim olduğunu söyleyen Sosyolog Doç. Dr. Kubilay Akman 24 Saat Gazetesi’ne konuştu. Akman ile “dinamik bir süreç” olarak değerlendirdiği müzik – toplum ilişkisini ve tüm bu soruları irdeledik. Elbette ki odağımızda Türkçe rap vardı. Sözü ustasına bırakalım… Müziğin, sanatın tüm diğer alanları gibi toplumsal bir üretim olduğunu vurgulayan Akman, hem toplumun içinde geliştiğini hem de kendi eserleriyle / ürünleriyle topluma ve değişimine katkı sunduğunu söylüyor. Bunun karşılıklı etkileşimle devam eden dinamik bir süreç olduğunu belirten Akman, tüm bunlara istinaden sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel olguların müziksel üretimin doğasını ve boyutlarını etkileyip şekillendirdiğinin altını çiziyor. Akman, Amerika’da doğan ve giderek tüm dünyaya yayılan Hip Hop’un aslında tarih sahnesinde yaşadıkları metropol ortamında marjinalize edilen toplumsal kesimlerin yani Amerika’daki siyahlar, Latinler, Karayipliler olarak örneklendirdiği gençliğin sesini duyurduğu, kendi aralarında iletişimsel bir diyalog olarak kurguladıkları bir kültürel hareket şeklinde belirdiğini anlatıyor. “Dışlanan genç kesim meylediyor…” Rap müzik, break dans ve graffitinin de Hip Hop’un kültürel hareketin unsurları olduğunu söyleyen Akman, “Max Weber’in ‘seçmeci yakınlık’ kavramı Hip Hop ve içinde doğduğu toplumsal bağlam arasında da görülebilir. Bunun anlamı, bir taraftan toplumun dışlanan genç kesimleri böyle bir müziğe meylederken diğer taraftan hem sanatçı hem de izleyici olarak ihtiyaç duyduğu özneleri Hip Hop bu çevrelerde bulmuştur” saptamasında bulunuyor. Başlangıçtan itibaren Hip Hop kültürünü Türkiye’de ciddi olarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışan birçok samimi girişim olduğuna değinen Akman, bu açıdan tekil bir kırılma noktasından çok süreklilikten bahsedilebileceğini belirtiyor. Akman sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir de Hip Hop kimliğine sahip sanatçıların, müzisyenlerin ulusal ve uluslararası ölçekte tanınırlıklarından çok, ne ürettikleri ve ne yarattıkları olmalı. Müzik endüstrisinin dışında kalan ya da bırakılan isimlere de kulak vermeliyiz.” “Şöhrete ulaşırken özgürlük yitiriliyor” 1980’li yıllarda Amerika’da ve genel anlamda yurt dışında rap müzik için yaşanan durumun 1990’lı yıllarda Türkiye’yi de etkilediğini aktaran Akman, “Başlangıcı itibarıyla kapitalizmle ontolojik olarak mesafeli olan kültürel öğeler ve üretimler giderek piyasa mekanizmaları tarafından kontrol edilir hale geldi. Burada Deleuze’ün kavramsal ifadesine başvurursak kapitalist müzik endüstrisinin ‘kapma aygıtı’ tarafından rap müziğin büyük oranda ele geçirildiğini söyleyebiliriz” diyor. Akman değerlendirmesine şunları ekliyor: “Bu durumun Hip Hop’a sunduğu bazı avantajların yanında birçok olumsuzluğu barındırdığını görebiliriz. Ticarileşme müziğin tarzını ve içeriğini kısıtlayan bir olgu. Geniş kitlelere ulaşmanın ‘fiyatı’ nispeten daha uysal olmaktır. Bu anlamda sanatçılar piyasa mekanizmalarına uyum sağlarken söylemlerinin eleştirelliğinden geri adım atmak durumunda kalırlar. Müziğin ‘tüketilebilirliği’ için giderek daha vasat olması, genel kabul gören nitelikte bir düzeyi zorlamaması gerekir. Birkaç gencin break dans ve graffiti yapıp mahallede kendi aralarında söyledikleri rap müziğin serbestiyeti işin içine menajerlerin, sözleşmelerin, TV kanallarının, PR kampanyalarının girdiği kapitalist dünyada artık yoktur. Şöhrete ulaşırken birçok sanatçı söylemsel özgürlüklerini yitirir.” “Rap ile arabesk arasında örtüşmeler var” Türkiye’de hip hop kültürünün yurtdışında olduğu kadar yükselmediğini işaret eden Akman, “Sosyolojik olarak bakıldığında hip hop’ı var etmesi beklenecek toplumsal, sınıfsal zemin bizde daha çok arabeske doğru yönelmiştir. Zaten kapsamlı bir söylem analizi yapılırsa bazı özgün, yerel rap müzik örneklerinde Arabesk ile örtüşmeler olduğu da görülebilir. Bunu bir potansiyel olarak ele alıp işleyebilecek sanatçıların önü açılabilir” diye konuştu. Rap müziğin siyasal boyutuna da dikkat çeken Akman, şöyle konuşuyor: “1980’li yıllar Türkiye tarihine darbe sonrası yıllar olarak geçti. Gençlik bu dönemde apolitikleştirildi, siyasetten büyük oranda koparıldı. 1990’larda hip hop tüm dünyada olduğu gibi sokaklarda, mahallelerde kök saldı. Ne var ki o sokaklar 1970’li yılların sokakları değildi artık. Bu açıdan hip hop’ın siyasal boyutları büyük oranda darbe sonrası yılların kültürel iklimi ve gençliğin durumunun izlerini taşır. Solu bastıran 12 Eylül rejimi sağ akımların ve söylemlerin önünü açtı. Türkiye’deki rap müzik siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hâkim bir renge sahip değil. Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa, çok protest argümanlar barındırsa da genel anlamda “aşmaması gereken” sınırları aşmamıştır.” “Başlangıçtaki gibi ‘isyanın müziği’ değil” Rap müziğin belki de başlangıçta olduğu kadar “isyanın müziği” olmadığını vurguayan Akman, “Rap’in ana akıma dahil olduğu, popülerleştiği süreçlere tanık olduk. Rap müziğin devingen ve dönüşebilir karakteri onun 2000’ler ve 2010’larda da hâlâ var olabilmesini mümkün kıldı. Bugün rap toplumun çok farklı kesimlerini bir araya getiriyor. İnsanlar rap’ten keyif alabiliyor, dinleyebiliyor. Hatta esasen hip hop’ı yaşam tarzı olarak benimsemeyen çok daha geniş bir dinleyici kitlesi var. Bu türden bir kültürel ihtiyacı ve boşluğu doldurduğu söylenebilir” ifadesiyle açıklamalarını tamamlıyor.
Editör: TE Bilisim