Tarımda Türkiye gerçeklerini dile getiren Mustafa Erkılıç haykırıyor

Yozgatlıların fahri hemşehrisi olan Mustafa Erkılıç, bugünkü tarım politikamızı eleştirirken, dışarıdan alınan tarım ürünlerinin üzüntü verici olduğunu da söyledi

SALİM TAŞÇI (ANKARA) - Biz ona, Yozgat’ın fahri Bakanı deriz… Parlamento da değil ama, tarımda Türkiye gerçekleriyle yüzleşmek için illa vekil, bakan olmak gerekmiyor. Bunu ispat edende işte Mustafa Erkılıç… “Türkiye’de tarım bitti” diyerek gözyaşı dökenlerden… Bu tarım sevdalısını deştikçe gerçekler ortaya çıkıyordu. Lafı fazla uzatmadan bu tarım dostu Mustafa Erkılıç’ın sözlerine kulak verelim. Buyurun… “ Ankara’da 732.000 Yozgatlı var diyerekten, konuya giriyor. Toprağı bol, mevsimi çok olan ülkemizin elindeki en büyük güç tarım ve buna bağlı, hayvancılık olduğu biliniyor. Eskilerden biliriz, mercimek markasıyla övünen Yozgat, buna bağlı diğer bakliyatlarla da ünlüdür. Köy nüfusu, cahilliği ve bürokratik şanssızlıklarıyla bu özelliğiyle, Yozgat'ta tarım ve hayvancılık geriledi. Türkiye'deki şehre akın ve sosyolojik değişim dalgası da buna etki yaparak, kırsal kesimi şehirlere taşıyıp, toprağa ve ona bağlı değerler insanları uzak tuttu. Hâlbuki eski Yozgat hayatını gözden geçirecek olursak; her evin mutfak ve kilerinde bulgur, yerme, pekmez, çelme, çuma, pelver, pestil, bakliyat, seklem, çuval ve terbe ile dopdoluydu. Yanında da; katık yoğurt, tereyağı, peynirin stokları olur. Sızgıt kavurma, pastırma, sucuk bunu desteklerdi. Her evin tavuk, kaz, hindi ve ördeği mutlaka bulunurdu. Kuruyemiş olarak ceviz, bademin yanında; üzüm, elma, erik, iğde gününe göre yaş ve kuru olarak destekliydi. Bu bolluklar gösteriyor ki Yozgat'ta hububat ötesi; bakliyat, bakliyat ötesi; meyvecilik, meyvecilik ötesi; bağcılık, bir bunların ötesinde; arıcılık ve hayvancılık bol miktarda vardı, yetiştirilebiliyordu, depolanabiliyordu ve satılabiliyordu. Dolayısıyla ekonomiye, insan sağlığına ve köylü şehirli irtibatlarına katkı sağlıyordu. Şehirlerden köye uğramamıza vesile olan bu değerler kitleleri de birbirleriyle barıştırıyor, diyalog temin ediyordu. İşsizliği de önleyerek herkesi yerinde, ocağından, bucağından göçsüz mutlu ediyordu. Bu günün şartlarında günümüz alet, edevat, makine, teçhizat, teşvik ve hele de hibe imkanlarıyla üretimi olağanüstü arttırabiliriz. Satış, pazarlama ağlarını, depolama imkânlarını geliştirebiliriz. Bilinçli bir programlama ile verimi arttırıp çeşitliliği azaltabiliriz. Şehrimiz markası olabilecek seri ve ihtisaslı bir üretim yapabiliriz. Mühim olan konsantre ve koordine olmamızdır. İdareler bu konuda ışık tutup bilinçlendirilmeliler. Tarımın hayvancılıkla desteklenmesini temin edebilirler. Milli reklamlarla beslenme ve sağlık bilincine eriştirilmemiz gerekir. Abur cubur beslenmelerinin; organik, sebze, bakliyata - abur cubur içeceklerin; meyve suyu, süt ve ayrana çevrilebilmesi gerekli. Uzun süre ihmal edilen gözden ve elden çıkan bu değerlere ulaşmamız için yeni plan, proje, çalışma yapacak birimler oluşturulması şart. Jenerasyonumuz kuşağı atlanmadan; bilenler, tanışanlar, tadanlarla gecikmeden temel atılması ve geçiş sağlanması gerekli. Yoksa gecikilmiş olunabilir. Türk insanının bu geçişlere çok dikkat etmesi gerek, her alanda buna ihtiyaç var. Ayrıca bunların dışarıdan alınışı esef vericidir; Acı listemiz hepimize züldür. İşte, üzüntü veren listemiz… • Erik, elma; Şili'den • Muz; Arjantin, Brezilya'dan • Kuru soğan; İran'dan • Kereviz; İspanya'dan • Kavun, karpuz; İran'dan • Kırmızı biber; KKTC'den • Çay; Sri Lanka'dan • Havuç; Avustralya'dan • Sarımsak; Çin'den • Ceviz; ABD'den • Kuru Fasulye; Mısır, Bangladeş, Etiyopya, Kanada, ABD'den • Bezelye; ABD, Almanya, Macaristan'dan • Et; Bosna Hersek, Arjantin'den.”
Editör: TE Bilisim