Utku ŞENSOY  3 Mart 1924, TBMM’de üç devrim yasasının kabul edildiği ve cumhuriyetin hedeflerine ulaşmasında önemli bir kilometre taşıdır. Ulusal birliğimizin vazgeçilmezi, Tevhid-i Tedrisat ile ülkedeki eğitim kurumları tek çatı altında toplandı.Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılmasıyla modern hukuka geçiş sağlandı. Halifeliğinkaldırılmasıyla da laik devlet için en önemli adım atılmış oldu. Bu üç devrim yasasıyla, ulusal egemenliğimizin ve toplumsal gelişmenin önünde engel olan çağdışı kurumlar kaldırıldı. Ümmet yerine ulusal birliği hedefleyen devlet ve toplumsal düzen için önemli bir devrimdi bu. Böylece devletin, akla ve bilime dayalı ilkelerle düzenlenmesinin yolu açıldı. 95 yıl önce çıkarılan bu 3 devrim yasası ile “İslam coğrafyasınınilk laik ülkesi” kurulmuş ve antidemokratik uygulamaların yaşandığı tüm İslam alemine örnek olmuştur. Bu önemli adımları içte ve dışta malum çevreler asla hazmedemediler, akıl ve bilime dayanan, aydınlanmayı hedefleyen bireyler onlar için en büyük düşmandı. Bu önemli günün yıldönümünde öğretim birliğinin önemine dikkat çeken Eğitim-İş, medrese-mektep ikileminin,“Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitimi sekteye uğratacağına” dikkat çekip şu önemli saptamayı yapıyor: “Üç devrim yasası laik cumhuriyetimizin teminatıdır.” *** DEVRALINAN ENKAZ Hemen her seçimin vazgeçilmezidir enkaz edebiyatı. Hatta hızını alamayan bazı siyasetçiler, genel-yerel fark etmeksizin tüm seçimlerde kendi yönetimlerindeki kötü icraatları unutturmak için onlarca yıl geriye dönüp, ülkenin ne kadar kötü olduğunu, nasıl bir enkaz devraldıkları konusunda hamaset yaparlar. Hazır yine bir seçim arifesindeyken çoğumuzun bildiği ancak unutmaya yüz tuttuğu gerçek enkazın ne olduğunu anımsamakta yarar var. Mustafa Kemal Paşa’dan, İsmet Paşa’ya mektup; 30 Ekim 1923 “Sevgili Paşam, Cumhuriyet’in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme! Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylüdevletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet›e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!» MUSTAFA KEMAL Bir ülkenin yoktan nasıl var olduğunu, gerçek anlamda enkazın ne olduğunu, Ulu önder Atatürk’ün yukarıdaki satırlarını okuduktan sonra, daha iyi anlayabilmemiz umuduyla.