Mehmet Necati GÜNGÖR İki buçuk ay içerisinde art arda gelen iki helikopter kazasıyla canımız yandı. İki kazada, Türk Hava Kuvvetlerimizin seçkin pilotlarından 8’ini daha toprağa verdik. Milletimizin ciğerini ta derinden yakan bu iki olay hakkında elbette kapsamlı bir araştırma yapılacaktır. Görünen o ki, üretildiği ülkelerde bile envanter dışına çıkarıldığı söylenen bu helikopterleri inatla kullanmışız. Sadece bu helikopterler mi? Geçtiğimiz 35 yıl içerisinde, bazı uçaklar da dahil olmak üzere uçan tabutlara tam 20 şehit vermişiz. Bu, bir ülke için çok ağır bir bilânçodur. Bu ağır bilânçonun sorumluları elbette ki bu uçakların ve helikopterlerin uçmasına izin veren komutanlar ve yetkililerdir. Son helikopter kazalarında da aynı durum. Ama nedense hiçbir sorumlu suçu üzerine almıyor, ya da hiçbir sorumlu bunun hesabını vermiyor. Meselâ Hulusi beyimiz ne yapıyor, ne düşünüyor, bilenimiz var mı? Bu iki olay bir bakanı koltuğundan etmez de ne yapar? Başka bir ülkede bu kadar sorumsuzluğa “ne yapalım, oldu” mantığıyla bakılabilir mi? Vaktiyle, Türk Hava Kuvvetlerinin envanterinde RF-4E uçakları vardı. Kamuoyunda, Suriye’de uluslararası hava sahasında düşürülmesi ile gündeme gelen bu uçakların yıl sonunda emekli edilmeleri düşünülüyordu. RF-4 kazalarında 35 yılda 12 uçak düştü, 12 şehit verdik. Anlıyoruz ki, bu uçaklardan halâ envanterde tutulan 13 uçak daha var. Bir işe yaramayacaklarsa neden envanterde tutulduklarının cevabı yok maalesef. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, ABD’nin 1996 yılında envanter dışına çıkardığı uçakların neden halâ kullanıldığını sordu. Soran, sorusuyla kaldı galiba. Buna mevcut helikopterlerimizin durumunu ilave ettiğimizde sorumluluğun çapı daha da büyüyor. Sormak isteriz: Nasıl tedbir alınacak? Milli Savunma Bakanlığı, son helikopter kazasından sonra bir açıklama yapmış. Kazaların meydana geldiği 4. Havacılık Alay Komutanlığı Trakya’da başka bir bölgeye taşınacakmış. Demek ki kabahat gökte değil, yerde.