Utku ŞENSOY / Diplomasi;siyah ile beyazın savaşı, ak ile karanın mücadelesi,karşılıklı dayatmalar değildir. Eğer mücadele ve savaştan söz ediliyorsa orada top-tüfek-asker vardır bu askerin işidir, onun ilgi alanına girer. Diplomasi, gri tonlar arasında yapılan ustaca müzakere sanatıdır. Yeri gelir bir adım atar, öne çıkarsınız, baktınız olmadı akabinde iki adım geri atarak hedefinize ulaşırsınız. Yeri gelir ustaca kaleme alınmış bir metin ile hedefe nokta atışı yapar, ardından sessizce bekler almak istediklerinizi usulca elde edersiniz. Orada kişisel hırs ve ihtiraslara yer yoktur. Tek hedef, tek düşünce “ülke çıkarlarıdır.” Sen, ben yoktur, “vatan, millet, ulusal çıkarlar” vardır. Hassas manevralar manzumesidir. Tecrübe, bilgi, birikim, liyakat, sakinlik gerektirir. Hiddete, taşkınlığa yer yoktur. Yeri gelir, usta bir poker oyuncusu olursunuz, elinizdeki “döper” ile kare as varmış görüntüsü verir, rakiplerinizi sindirirsiniz. Yeri gelirusta bir satranç oyuncusu olur, 2-3 hamle sonrasını hesap eder, rakibi her an şah mat yapma olasılığınız olduğu endişesine sürüklersiniz. Tüm bunlar tavır ve mimiklerle olur, asla bir üst tondan konuşarak, köpürerek yapılmaz. Zira günümüz dünyasında en küçük bir ülke bile kendisinden kat kat güçlünün tehdidi altında sinip susmuyor. Sun Tzu’nun M.Ö. 6. cı yüzyılda yazdığı, Mao’dan, General Mc Arthur’a, ekonomi ve iş dünyasının önde gelen CEO’larına kadar “tepe yöneticilerin” rehberi olarak gösterilen askeri strateji ve taktik kitabının bugün devlet yönetimine soyunanların başucu kitabı olması gerekir. Tzu’nun eseri her ne kadar savaş sanatı stratejisi olarak görünse de,ülke yönetimi ve komşularla yaşanabilecek çekişmelerde hangi manevralara ve yöntemlerine başvurulması gerektiğinin ipuçlarını veriyor. Bugün ülke çıkarları hangi bloğa yakın durmayı gerektiriyorsa tabii ki de o yapılmalı. 1950’den bu yana (bugün tartışmalı bir hale gelen) tarafını seçmiş olan Türkiye’nin salt ABD stratejik ortaklığı ile ülke ve yurttaşlar için tek hedef olması gereken“tam bağımsızlık ve muasır medeniyet seviyesine” ulaşabilmenin mümkün olmadığı tartışma götürmez bir gerçektir. Doğru olan, ABD-RUSYA bilek güreşinde taraf olup bertaraf olmaktansa, Hem Washington, hem Moskova hem de Pekin ve Brüksel ile iyi ilişkiler tesis etmek çok da zor olmasa gerek. Uluslararası ilişkilerde salt ülke çıkarları söz konusu ise, her hangi bir bloktan gelen baskıya, taraf değiştirme tehditleriyle karşılık vermek bir sonraki hamlenin ipuçlarını ayan beyan açıklamak anlamına gelmez mi? Bu tür hamleler dillendirilmeden birkaç diplomatik manevra ile zaten açıkça görülebilir olmaz mı?Sadece ülke çıkarlarına yoğunlaşıp tam ortada, taraflara eşit mesafede kalarak egemen güçlerden gelen baskılarıpüskürtmek çok daha akılcı olmaz mı? Artık çok daha akılcı, sessiz, taktiksel ve hamlelerin hesaplanması gereken bir dönemdeyiz. Aksi takdirde zaten tüm dünya için “baş ağrıtan” Orta Doğu coğrafyasının demokrasi kalesi, vahası olmaktan hızla çıkar, bataklığa dönüşürüz. Zaman ülke çıkarlarına odaklanıp, sakince bir sonraki hamlelerimizi hesaplama zamanıdır. Dillere pelesenk olan bazılarının ulu öndere mal ettiği ancak onun sözleri olmayan “Atatürk’çe bir söz ile noktalamak istiyorum; Vatan mevzubahis ise gerisi teferruattır." Bu sözleri gündeme uyarlarsak; “Söz konusu ülkemizin, milletimizin çıkarları ise gerisininönemi yoktur”.