Utku ŞENSOY “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hulasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”diyerek özgür basının önemini vurgulamıştır. Bir asır öncesinden basının başlı başına bir kuvvet olduğuna, güçler ayrılığı prensibindeki dördüncü kuvvet oluşuna dikkat çekmiştir. Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin “İfade ve haber alma özgürlüğüne” ilişkin 11’nci maddesi şöyle der; 1. Herkes, ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü içerir. 2. Basının özgürlüğü ve çoğulculuğuna saygı gösterilmelidir. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün hazırladığı 2018 yılına ilişkin Basın Özgürlüğü raporu açıklandığı bu günlerde, AB’nin Temel Haklar Bildirgesi’ni yeniden anımsamamızda yarar var. Her ne kadar, Haziran 2018’de AB Konseyi’nde alınan kararla, “Türkiye ile katılım müzakerelerinin durma noktasında olduğu ve müzakere başlığı açılmasının düşünülmediği”ifade edilmiş olsa da, adamların olmazsa olmazları, temel felsefelerinin özü olan hak ve özgürlükler başlığına göz atmanın bir zararı olmaz. Zira, ülkemiz bir kez daha en fazla tutuklu gazeteci olan ülkelerden biri olarak açıklandı. Türkiye, en çok Gazetecinin tutuklu bulunduğu üçüncü ülke! Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) 2018 yılı Basın Özgürlüğü raporuna göre, gazetecilere yönelik şiddet ve baskı da giderek artıyor. Örgütün yıllık rapora göre, 2018 yılında 80 basın mensubu yaşamını yitirirken, 348 basın mensubu gazeteci hapishanelerde demir parmaklar ardında. Tutuklu gazetecilerin önemli bir bölümü, aralarında Türkiye’nin de yer aldığıÇin, Mısır, İran ve Suudi Arabistan’da. 60 basın mensubunun tutuklu olduğu Çin birinci sırada yer alıyor. Çin’ i 38 tutuklu basın mensubuyla Mısır ve 33 basın mensubuyla Türkiye izliyor.Birleşmiş Milletler endeksine göre de Türkiye’nin, basın Özgürlüğü karnesi kötü. 180 ülke arasında 157’inci sırayız. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün verilerine göre, 2018 yılında en az 80 gazeteci ve basın mensubu katledildi. Bu cinayetlerin önemli bir kısmı, Afganistan, Suriye, Meksika, Yemen ve Hindistan’ da meydana geldi. Bu 5 ülkede geçen yıl 65 gazeteci ve basın mensubu öldürülmüştü. Yine rapordaki bilgiler ışığında, son 10 yılda dünya genelinde mesleği gazetecilik olan 702 kişi katledildi. Çarpıcı olan ise, çok sayıda gazetecinin savaş bölgeleri dışında öldürülmüş olmasıydı. Örgütün raporunda, gazeteci katleden failler ve azmettiricilerinin bu cinayetlerinden sıyrılabileceklerini düşündüklerine dikkat çekilerek, gazeteci katledenlerin mutlaka cezalandırılması bu bağlamda da Birleşmiş Milletler’ in gazetecilerin korunması konusunda özel bir temsilci ataması gereğine dikkat çekildi. Demokrasilerde sadece çoğunluğun söz hakkı ya da çoğunluğun azınlığa tahakkümü diye bir uygulama düşünülemez. Azınlığın hakkı gözetildiği sürece demokrasiden söz edilebilir ve olmazsa olmazı “kuvvetler ayrılığıdır”. Çok sesli demokrasilerin vazgeçilmezi ise, dördüncü kuvvet “bağımsız ve özgür” medyadır. Bir ülkede basın ne kadar özgürse orada halk o kadar hürdür.