Ünsal Ünlü, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nin konuğu oldu

Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde gerçekleştirilen söyleşi etkinliklerinin konuğu gazeteci Ünsal Ünlü oldu. “Basının Dönüşümü” isimli sunumunda Ünlü, basın sektöründeki değişimleri, dört yıldır internet üzerinden yürüttüğü gazetecilik faaliyetlerini anlattı

SULTAN YAVUZ / (ANKARA) - Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde düzenlenen haftalık buluşmaların konuğu gazeteci Ünsal Ünlü oldu. Ünlü “Basının Dönüşümü” nü anlattığı sunumda, Türkiye’de değişen siyasi iktidarla birlikte medyanın nasıl yapılandığını dinleyicilere aktardı. [caption id="attachment_159334" align="alignright" width="323"] M4D Program Direktör
Yardımcısı Seva Ülman[/caption] Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Program Direktör Yardımcısı Seva Ülman şunları söyledi: “Bugün sizi saha gazeteciliği, yayın ve yöneticilik, haber spikerliği, editör spikerliği, cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği, televizyon Ankara temsilciliği gibi medya sektörünün her dalında çalışmış bir kişiyle, Ünsal Ünlü ile buluşturuyoruz. Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Medya için Demokrasi/Demokrasi için Medya programının etkinliklerinden biri olan bu tip söyleşilerimizi bu ayın sonunda bitiriyoruz. Ancak Eylül ayıyla birlikte yeniden başlayacağımızı hatırlatayım. Medya için Demokrasi programının genel hedefi, çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesi olarak ortaya konulmuştur. Gazeteci kökenli her kişi ve kuruma yönelik çeşitli teşviklerimiz mevcut. Özellikle işinden ayrılmış ve mesleğini sürdürmek isteyen arkadaşlarımızın yararlanabileceği imkânlarımız var. Bunlardan faydalanabilmek için internetteki web sayfamıza bakmanızı öneriyorum. Ünlü, mesleğin çeşitli dallarında dolaşmış, bazen bir medya kurumunda çok önemli bir görev yaparken, muhtemelen fikirlerinin sivriliğinden dolayı işine son verilmiş, bir başka medya şirketinin işleyişini beğenmeyip terk etmiş, işsiz kalmıştır. Basın dallarında gösterdiği başarı nedeniyle kazandığı ödüllerle mesleğini de taçlandırmıştır. Ülman daha sonra Ünlü’nün kısa bir biyografisinden bahsederek, Periscope video yayını uygulamasında karar kılanÜnlü’nün, Siyasal Bilgiler fakültesi mezunu olduğunu, ”Kısa bir süre önce kendi deyimiyle ‘özgür ve bağımsız gazetecilik yapmak amacıyla’ 2015 yılında evinin çalışma odasında başlattığıPeriscope yayınını sürdürüyor. İlk dönemlerde 37 kişinin izlediği yayın,daha sonra günde ortalama 80 bin kişiye ulaşmıştır. Evli ve bir çocuk babası olan Ünlü’nün tecrübelerinden genç arkadaşlarımızın yararlanmalarının umuyoruz” dedi. Ünlü, “Patron yapısının değişmesiyle birlikte Türkiye’de medyanın başkalaşmaya başladığını görüyoruz” Ünsal Ünlü,“medyanın dönüşümü ifadesinin bir yanıyla ana akım medyanın da içinde yer aldığı yapının niteliğinin değişmesi, bir yanının da yeni mecraların açılması” olduğunu söyledi. 1989 yılında TRT’de “Genç Haber” ile mesleğe başlayan Ünlü, “Medyanın AKP iktidarıyla bozulduğu” düşüncesinin kolaycılık olduğunu ve gerçeği tümüyle yansıtmadığını belirtti. Türkiye’deki ilk gazetenin İstanbul’da bulunan sefaret temsilcilerinin haberleşmesi amacıyla kurulduğunu kaydeden Ünlü, bundan 15 yıl sonra Takvim-i Vekayi gibi gazetelerin yayınlandığına dikkat çekti. Ünlü, “Bizim bilmediğimiz, bizim ait olmadığımız bir yapının içinde debelenip duruyoruz, bu yüzden de sürekli duvara çarpıyoruz” dedi. Medya dönüşümünü Türkiye’deki iktidarın değişmesiyle birlikte ele alan Ünlü, durumun Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında başladığını anlatarak şunları söyledi: “Türkiye’nin vahşi kapitalizmi yaşamaya başladığı Özal döneminde, Cumhurbaşkanı der ki, ‘Benim memurum işini bilir.” Hiç kimse de sesini çıkarmaz. Memur o günün maaşıyla bir milyon 500 bin maaş alır, cebinde taşıdığı sigara o maaşın onda biri değerindedir. Hiç kimse sormaz, ‘Sen bu sigarayı nasıl alıyorsun’ diye. Devletin çalışma şeklinden medya da nasibini alır. 1980’lerden sonra çok hızlı kat ettiğimiz telekomünikasyon alanı var. Peki, medyanın gerçek sahipleri ne yaptı bu arada? Gazetecilerin tavrı burada önemli... Medya dönüşürken 1980’lerden itibaren yaygın komünikasyon çarkının içinde patron yapısının değişmesiyle birlikte Türkiye’de medyanın başkalaşmaya başladığını görüyoruz. Türkiye’de öyle medya patronları çıkıyor ki, ben gazeteciliğe yeni başladığım dönemde duyardım, ‘Güneri Civaoğlu ıstakoz yarıştırıyormuş, kaybedeni yiyormuş’ diye konuşuluyordu. Çünkü o dönem Civaoğlu’nun patronu olan kişi farklıydı, para akıyordu. Medya şekillenirken bu duruma göz yumuldu, iş o kadar değişmeye başlıyor ki sadece patron yapısının değişmesiyle kalmıyor. Çünkü patronlar medyaya girmeyi sadece prestij amacıyla istemiyorlar, işleri yürüsün diye istiyorlar. Patronlar değişirken muhabirlik statüsü de değişmeye başladı. Habercilik nosyonunun kaybolduğu yer de burası bence. Medyaya bir şekilde bulaşmış insan muhabirlik tavrını kaybettiyse, o saatten sonra onunla çok işinizin olmamasını tavsiye ederim. Çünkü mutlaka bir ticari bağ düşüneceksiniz demektir. O gazetecilik yapmıyordur, başka bir derdi vardır. Televizyon ekranından programının pazarlamasını yapar, anlaştığı bir firmanın tanıtımı var. Artık buna da gerek yok, cep telefonundan akla hayale gelmeyecek paralar kazanabilir mesela.” “O dönemde iktidarı paylaşan insanlar, büyük bir ekonomik kriz içinde devleti teslim ettiler” Ünlü bu dönemde insanların gazete okumamakla kalmayıp, televizyondan da uzaklaştığını kaydederek, ana akımın çok sarsılan, grift bir yapı içine girdiğini ve tüm kanalların aynı şeyi anlattığını ifade etti. 2001 yılında AKP kurulurken NTV’de çalışan Ünlü, bu süreçte AKP’yi takip etmeye başladığını ve önceleri bir avuç insanın izlediği parti toplantılarının, aslında çok güçlü bir şekilde gelecek iktidarı yansıttığını söyledi. Ünlü şöyle devam etti: “AKP, toplumun çok güçlü bir arterini zorluyordu ama medya bunu görmezden geldi. Toplum 1980 faşist darbesinin psikozunu hâlâ atamadığı için askeri vesayet dediğimiz şey çok yoğundu ve bu parti diyordu ki, ‘Askeri vesayeti kaldıracağız, AB ile ilişkiler temel bakış açısı olacak ve mutlaka ekonomik reform yapılacak.’ Ekonomik krizle, sosyal kriz birleştiği anda bunun karşısında durma şansınız yok. O dönemde iktidarı paylaşan insanlar, büyük bir ekonomik kriz içinde devleti teslim ettiler. Bırakmak zorunda kaldılar çünkü seçmen yapısı değişmişti, insanlar gerçekten bunu istiyordu. Dolayısıyla bu vaatlerle koşulsuz bir başarı sağladılar. AKP ilk dört yıl Türkiye ile ilgili çok ilginç hayaller ortaya koydu. Bunların bir kısmı hâlâ hayal ama çok güzel lanse edildi. AB ile ilişkiler hâlâ birinci sıradadır ama konuşulduğu karşısında yapılan bir şeyi söylemek mümkün değil. İktidar 17 Aralık da olmak üzere çok ciddi bir periyod içinde Türkiye’de birilerinin gözünü boyayıp, ‘Ya, galiba bir şeyler oluyor, biz dünyayla uyum sağlıyoruz’ zannını yarattığından itibaren toplumda medya dönüşümü başladı.” Televizyon yöneticilerin evrimi ve iktidarın kendi medyasını kuruşu Ünlü, zaten “bozuk” olan düzen içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok ilginç bir strateji izlediğini belirterek konuşmasını şöyle devam ettirdi: “Eski Başbakan Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan zamanında da medya çok eleştirilir ve ‘Çiller medyası geldi, Çiller medyası şunları söyledi’ denirdi, oysa ortada tek kanal ve tek gazete vardı. Erdoğan bu işe iki ayrı başlıkla girdi; birincisi medya yöneticilerinin evrimi, ikincisi de kendi medyasının kuruluşu… İlginç bir stratejiyle kendi medyasını oluşturmaya başladı. Gazeteler, televizyonlar, ajanslar… Tüm bunlar oluştuktan sonra, yanlış da olsa toplumu çok ciddi bilgi bombardımanına tutup, kendisine mahkûm etti. Mesela Star gazetesini konuşabiliriz. Cem Uzan döneminde çok etkili ama AKP döneminde sürekli patron değiştiren bir gazete. Sabah da aynı şekilde… Daha sonra yakın aile ilişkisi içinde olduğu Albayraklar’la birlikte Yeni Şafak ve hepsinin dışında cemaatin eliyle oluşturulmuş bir Zaman yapısı, o Zaman’ın da devletin tüm organlarına işleyişi söz konusu. 1 milyon 600 bin tirajı olduğu söylenen Zaman’ın gerçek tirajı 300 binlerde olsa da, kalanını devlet alıyor ve ücretsiz olarak dağıtıyordu. Burada çok ciddi bir sermaye birikimi oldu ve medyanın dönüşümünde en çok patlayan olay oldu. 15 Temmuz olunca, devletin içinde de yükseldikleri anlaşıldı, medya düzeni artık ele geçirilmişti.” “Artık çalışabileceğim hiçbir kurum kalmamıştı” Ünlü, mesleğinin neredeyse hepsini siyaset muhabirliği yaparak, bu alanda çalıştığını belirterek, Ankara’daki gazetecilerle siyasetçilerin arasında çok ağır bir denge olduğunu vurguladı. Ünlü bu durum ve işten ayrılma gerekçeleri için şunları söyledi: “Herkesin becerebileceği bir iş değildir, çok ciddi bir denge vardır. NTV’den atılış gerekçeme gelirsek, Cumhuriyet mitinglerini verirken kişi sayısı söylemiştim. İstanbul’dan kişi sayısı vermemem için uyarı geldi ama ben üçüncü seferde bir milyon kişiye ulaştı deyince, bir daha yayına almadılar. Bu işin başlangıcıydı ama 35 dakika işsiz kalmıştım. Sonra Habertürk’ten yöneticilik teklifi aldım ve yöneticiliğe sıcak bakmasam da mecbur kaldım. İki yıl Ankara temsilcisi olduğumda, işin ilk altı buçuk ayında bir numaralı haber kanalı olduk, rahattım ama yaptığımız iş gazetecilik değildi. 2010 yılındaki referandum ise her şeyi bozdu. Erdoğan, bu referandumun ne kadar iyi olduğunu anlatmaları için bakanlarına talimat verince, bizim telefonlarımız da susmaz oldu. Bir bakan arıyor, ‘Referandum paketini konuşalım’ diyor, ben de ‘Tamam ama Haziran krizini de konuşalım’ diyorum. Birkaç kişiyi reddettikten sonra Ankara’ya patron geldi. Artık kurumda durma şansım yoktu ve ben de istifa ettim. TRT Türk’e yeniden döndüm ve iki yıla yakın siyaset programı yaptım, çok güzel işler başardık. Fakat asıl darbeyi orada yedim, cemaat operasyonunun ne olduğunu orada gördüm. Ben Pazartesi kuşak programım için konuk ayarlamaya çalışırken, asistanım programda adımızın olmadığını söyledi, bunu üzerine Genel Yayın Yönetmenini aradım ama cevap vermedi. Benim programımın yerine ‘Gönül Sohbetleri’ konulmuş. Oradan ayağımı kesince, hiçbir yerde yaşamama izin vermediler. Örneğin 35 yıldır dublaj yaparım, dublajı kestiler. Bir reklam filminin sesi olacaktım, iptal ettiler. Çok örneklerini gördüm ve anladım ki benim tek başıma bir iş yapmam gerekiyordu. O dönemde Periscope uygulamasına başladım, Ruşen Çakır başlamıştı, bana da ısrar etti. İlk sekiz ay boyunca tek kuruş kazanamadım. Eşimin öğretmen maaşı ve ailemin yardımıyla geçiniyorduk. Aslında bugüne kadar defalarca yaptığım işi ve 30 yıllık birimimi internet üzerinden yapıyorum, yeni bir iş değil yani… Ben gazetecilik yapacağım ve parasız bir yayın olacak diyerek, içinde yer almak içinde hiçbir parti tutulmayacak, ortak zemini ülke olacak dedim. İlk başta 37 kişinin izlediği programlarım, bugün 90 bin civarında. Çok para kazanamasam da ailemi geçindiriyorum. Biz artık medyadaki dönüşümü tamamladık.” “Seyirciyle birlikte biz de evrildik” Ünsal Ünlü, artık ana akım medyanın alternatif hâline geldiğini kaydederek, becerebildikleri en önemli şeylerden birinin de televizyon kanallarında farklı olarak izlenme zorunluluğu olduğunu söyledi. Ünlü şöyle konuştu: “Tuhaf ama işe yarar bir örnek. Dördüncü yılımızı bitirmek üzereyiz ve seyirciyle birlikte biz de evrildik. Küfür, hakaret ve tehdit dışında her şeyin söylenebileceğini belirtiyorum. Bu mecra herkesin çok hoşuna gitti, kontrolsüz kullananlar da var ama seyirci onları eliyor. Sayıca ne kadar artarsak o kadar demokratik olacak. Elbette dönüşen medyayla birlikte farklı sorunlarımız da ortaya çıktı. Yayına söven, ‘dadanan’ insanlar olabiliyor ama biz de düzeni öğrenmeye başladık. Şu an çok sağlam işler yapılıyor ve biz alternatif değiliz, televizyonun kendisiyiz artık. Yurttaş gazeteciliğini de önemsiyoruz ve herkesin anlatacağı bir şey var, biz tarzımızı bozmadan dâhil ediyoruz.”
Editör: TE Bilisim