Mehmet Necati GÜNGÖR Seçmenin “muhalefete muhalefet etmeme” kararı yürürlükten kaldırılmış bulunuyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki; muhalefetin suskunluğu, hareketsizliği ciddi manada eleştirilir oldu. Türkiye ekonomide, temel ilkelerde, “dönülmez yol” olarak bilinen her noktada bir savrulmanın içinde görülüyor. Erzurum’da çok başarılı bir polis şefi vardı. Adı Ağabey Aslan’dı. Çok iyi bir dostumdu. Hırsızların, dolandırıcıların, kanun kaçaklarının korkulu rüyası olmuştu. Ne var ki, suçluları kovalamak için altına verilen araç, eski model bir jeepti. Bazen, motorunu çalıştırabilmek için ömür tüketilirdi. Aracın her yeri oynuyordu. Bir gün takıldım kendisine: “Seni bu araç bitirecek.” Yine öyle bir günde, suçlu avına çıkarken, gazeteci olarak beni de davet etti, “bu araca binmem” diyerek gitmedim. Motor çalıştı, Ağabey Aslan’ın yüzünde aynı endişe: “Ya olmadık yerde durursa, ya çalıştıramazsak…” Binmeden önce dudaklarından dökülen sözlerle, sanki kaderini tarif ediyordu: “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” 27 Mayıs darbesinin ilk günlerinde bütün Demokratlar eski tabirle “meyus” ve kederli idiler. Açıktan söyleyemediklerini dost meclislerinde fısıldaşarak ifade ediyorlardı. “Sağlam demokrat” olarak bilinen bir adam, arkadaşını ziyaretinde: “Az daha kalsaydı, onun adını da silecekti.” dedi. O kişinin kimi kastettiği belli idi. Demokrat Parti’nin din bağlamında yürüttüğü serbestiler Cumhuriyet ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olan çevreleri tedirgin ediyordu. Buna 4 Eylül 1958 devalüasyonu da eklenince, o günkü muhaliflerin deyimiyle “şartlar tahakkuk etmiş” oluyordu. Bu devalüasyonla 2 lira 80 kuruş olan dolar 9 liraya çıkarılmıştı. DP düşmanları “artık gidişleri önlenemez” inancıyla bayram yapıyorlardı. Darbenin ayak sesleri işitilmeye başlanmıştı. Atatürk’ün en yakın siyaset arkadaşı, İstiklal harbinin Galip Hocası Cumhurbaşkanı Bayar bile tutuklanmıştı. (Benim ailem de DP’li idi. Bu darbeden ailece çok büyük zararlar görmüştük. Allah bir daha böyle darbeleri milletimize göstermesin.) DP, din bağlamındaki laiklik karşıtı eylemlere girişmekle suçlanıyordu. Menderes, bir grup toplantısında partililerine “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti. Ayrıca ezanı uslandın okutmaya başlatmıştı. Bu uygulamaların üstüne üstüne gidildi. Bu gün de yapılan bazı icraatlar Atatürk’ün izlerini silmek olarak nitelendiriliyor. İşte muhalefet bu yüzden suçlanıyor. Muhalefete yönelik yetersizlik suçlamaları şu sözlerle dile getiriliyor: “Yorganınızı başınıza çekmişsiniz; hiçbir şeyi görmek ve duymak istemiyorsunuz gibi bir haliniz var. İçinde bulunduğunuz derin uykudan ne zaman uyanacaksınız?” Biz ise şunu söylüyoruz: “Büyük Atatürk’ün bıraktığı izler yüreklerdedir. Kolay kolay silinemez.”