HABER VE FOTOĞRAFLAR NAZ AKMAN (ANKARA) - Ankara’da ilk sergisini açan Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Sanatçı Babür Kerim İncedayı’nın, Bilkent Sanat Sokağı'ndaki RC Art Gallery’de “Uygarlığın İzinde Tasarımlar” sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sergilenen eserler arasında en dikkat çekici olanı ise 10 bin lira değerindeki antik çağa ait haşhaş tarlası tablosu. Milattan Önce (M.Ö) Anadolu topraklarında kullanılan eşyalar ve modellerin günümüze uyarlanan tablo ve tasarımlarının hepsi el yapımı, gümüş, altın kaplama, kaya türleri Obsidyen ile Diyabaz, mermer ve seramikten yapılarak sergileniyor. İncedayı'nın bin ila 28 bin lira arasında satışa sunduğu eserlerinin arasında bronz çağı kap biçimleri tablosu, Hitit meyve kapları, gaga ağızlı sürahiler, Antik Anadolu'dan içme kupaları, Roma, Bizans ve Selçuklu uygarlıklarından esinlenerek biçimlendirilmiş kuş figürü saplı tepsiler, kahve fincanları, tripot vazo, çiçeklik, Mevlana satranç takımı gibi objeler yer alıyor. İncedayı’nın sergi, 10 Mayıs Perşembe gününe kadar izlenilebilecek. Başkent’te ilk sergisini açan Sanatçı Babür Kerim İncedayı, eserleri hakkında bilgiler verdi. İncedayı, serginin adını “Uygarlığın İzinde Tasarımlar” koyma nedenini ilişkin, “Anadolu toprakları, 26'yı geçkin uygarlığa ev sahipliği yaparak, yine bu topraklarda egemenlik kurmalarına şahitlik etmiştir. Bir tasarımcı olarak bu topraklarda hakimiyetini sürdürmüş olan egemenliklerin yaşam biçimlerini ele alarak günümüze uyarlamaya çalıştım. Savaşa gidilirken kullanılan miğferler ve başlıklar, günlük yaşamda kullanılan eşyalar gibi pek çok şey var. Bence bunların hepsinin bir tasarımcısı vardı. Bütün bunlar Anadolu topraklarından çıkmış yüzlerce müzede sergileniyor veya henüz sergilenmeyi bekliyor” dedi. Haşhaştan dönemin kuş türlerine İncedayı, taş devrinden günümüze kadar hemen hemen pek çok dönemin izlerini taşıyan serginin içeriği hakkında ise şöyle konuştu: “M.Ö 6 bin yılını ele aldım. Taş devri sonlarında kullanılan objeleri modernize ederek bugüne yansımalarını çalıştım. Asırlarca kullanılan haşhaş çiçeğiyle hastaları iyileştiriyorlarmış. Urartu Medeniyeti’nde hanımlar pelerinlerini haşhaş başlıklı iğne uçlarıyla tutturuyorlardı. Bu başlıklarla haşhaş tarlası tablosu yaptım, şamdanlarını tasarladım. Anadolu'da kült bir olay olan kuş figürünü stilize ederek günümüze uyarladım. Obsidyen ve yeşil Diyabaz gibi önemli mermer ve taşlar kullandım. Objelerin kulplarını kuğ ve diğer kuşlardan yaptım. Taş devrinde torna olmadan 3 ayaklı objeler yapılıyordu, kim bilir belki de üzerinde yemek bile yiyorlardı. Ben onu 3 ayaklı olarak günümüze taşıdım. Kıymetli maden kullandım, gümüş veya gümüş kaplama. Sergide, bu kuşağın tasarımcı o devirlerde yaşamış olan tasarımcıya göre neleri değiştirdi şeklinde bir yolculuğa çıkabiliriz. Örneğin, meşhur Troyoda içki tören kabını opsidiyandan, camdan, gümüşten, altın kaplamadan yaptım.” Hem resim hem de proje niteliğinde Çizimden uygulama kısmına kadar tüm aşamaları kendisinin yaptığını söyleyen İncedayı kullandığı teknikler hakkında ise, “Çizim, denetim, uygulama aşamalarında işin başındayım. Tabloları karışık teknikle yapıyorum. Bildiğiniz kuru boya. Hatta bazen çay içerken çaydan da renk alıyorum. Hollanda'dan beyaz çini getirip uyguluyorum. Tablolarımın hepsi öğretici resimler. Sadece proje şeklinde yapsaydım insanlar anlamazdı. Mesajı vermemek için ilk halinden günümüze nasıl geldiğini çizdim, sonra uyguladım. İsimsiz kahramanlar dediğim bir ekibim var. İstanbul'da 1700'lü yıllardan kalma hanlarda çalışan 4-5 ustayla birlikte çalışıyorum. Çok iyi sanatçılar. Kakmacısı, parlatıcısı, dövmecisi, kalaycısı, işlemecisi... Kalıptan çıkartıp el işçiliği ile devam ediyoruz. Yüzde 60'ı el işçiliği. Çok evresi var. Sarı metalden yapılıyor, üstü kaplama yapılıyor, temizleniyor, dövülüyor... Bu ustaları da tanımak lazım, son ustalar da diyebiliriz” dedi. 2008 yılında açmış olduğu “Hoşgörünün Çağrısı Mevlana Kişisel Sergi”nin devamını bu sergi ile getirdiğini söyleyen İncedayı sergiye hazırlık sürecine ilişkin de, “2-3 yıl kadar Mevlana’yı okuyup araştırarak inceledim. Bu sergiye dönme nedenim ise eğer deşerseniz ülkemizde binlerce zenginliğe ulaşabilirsiniz. Çünkü 30'a yakın medeniyete ev sahipliği yapmışız ve kimsenin haberi yok. Öğretim görevlisi olduğum için bunları öğretmek de istiyorum. Ortaya çıkardığım tasarımın ne olduğu, günümüze nereden ve nasıl geldiği bilinsin istedim. Çok inceliyorum, arkeologlarla konuşuyorum, kitaplar alıyorum, dünya müzelerini ve Türkiye'deki müzeleri geziyorum. Ve tüm araştırmalarımı internette tek tuşla değil, pek çok kütüphaneyi gezerek yapıyorum. Çünkü el işçiliği ya da el emeğiyle yapılan şeylerin daha kıymetli olduğunu biliyorum. Ustalarım gibi el işçiliği yolundan gitmeyi tercih ediyorum” dedi. “Ankara sanata ve sanatçıya değer veriyor” Serginin ilk ayağını Ankara’da açtığını ilerleyen zamanlarda ise tüm Türkiye’ye tanıtmak istediğini ifade eden İncedayı son olarak, “Ankara'da daha önce sergi açmadım. Bunun nedeni Ankara'yı istememek değil aslında burada kendimi yabancı gibi hissediyordum. RC Art Gallery sahibi Rahmi Çöğendez ile tanıştıktan sonra Ankara'da sergi açmaya karar verdim. Burada sanata ve sanatçıya değer veriliyor. Resim ve sanat galericiliğinin tek hizmeti satış yapmak değildir. Bu kültürü aşılamaktır, buralar bir nevi mekteptir. Öte yandan Ankara birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir şehir. 'Uygarlığın İzinde Tasarımlar' sergisinin ilkini de bu yüzden Ankara'da açtım. Daha sonra İstanbul'da sergileyeceğim. Umarım Başkent'ten başlayarak tüm Türkiye'yi gezeriz. İnsanların gezip öğrenmesi çok önemli. Bu sergi, yılların birikimi büyük bir araştırmanın sonucu. Ben hiç bir zaman tasarımlarımı hediyelik eşyaya dökmedim. Zücaciyeci değilim, tüm eserlerim imzalı ve sertifikalıdır. Ünik ve az parça üretiyorum” sözlerine yer verdi.
Editör: TE Bilisim