Utku ŞENSOY Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıktıktan sonra, Avrupa’nın ardından tüm dünyayı kasıp kavuran görünmez düşmen Covid-19 virüsü ya da bilinen adıyla Korona, ülke yönetimlerini de kara kara düşündürmeye devam ediyor. Kısa sürede kritik eşikler olan yüz bin ölüm ve 2 milyon vaka sayısına ulaşan pandemi, kendisini başlarda ciddiye almayan toplumlar üzerinde çok daha yıkıcı sonuçlara yol açabilecek kapasitede olduğunu gösterdi. Salgından en çok etkilenen Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Trump, koronadan iyileşenlerin geliştirdiği bağışıklığın süresinin belirsizliğine dikkat çekerken, bunun birkaç yıl da olabileceğini bir ömür boyu da sürebileceğini ifade etti. Her gün yüz binden fazla test yapılan ülkede şu ana kadar 2 milyon kişiye test uygulandı. Video konferans yoluyla toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de, salgının yarattığı büyük riski tartıştı. Bunlar başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm ülkelerdeki kamu kurumlarına güvenin aşınması, ekonomik krizin getireceği istikrarsızlık, seçimlerin ertelenmesi riski, siyasi gerginlikler ve meşruiyet sorunu, şiddet ve çatışmaların körüklenmesi, terör tehdidi, biyolojik terör saldırılar ile insan hakları ihlalleri. Bilim adamlarının altını çizdiği gibi bu virüs doğal bir süreçte gelişmiş, ya da farklı iddialarda bulunanların vurguladığı gibi, üst aklın projesi, biyolojik savaşların ilk denemesi, insanoğlunun doğaya saygısızlığı ya da laboratuvar ortamındaki dikkatsizliklerin sonucunda ortaya çıkmış olsun. Sonuç olarak 2020 insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktası, yepyeni bir dijital devrimin kapısını açan milat olacak. Ülkemizde ekonomi yönetimine yönelik eleştiriler sürerken, hazinenin yetersizliğinden söz ediliyor. Ancak böylesi önemli miladın ardından orta ve uzun vadede paradan da önemli iki şey olduğunu görmeliyiz. Teknoloji ve tarım ürünlerinin üretimi. Gelecekte çok daha fazla bilim insanı yetiştirecek uluslararası düzeyde kurumlarımız olmazsa işimiz Allah’a kalır. İletişim, bilişim ve biyolojik savaşların gölgesinde yaşam mücadelesi vereceğimiz yenidünya düzeninde, toplumlar bilim adamlarının koruyucu ve yaratıcı güçleriyle ayakta kalabilecekler. Teknoloji ve bilim her şeyin önünde gelecek. Bu süreci ıskalayan toplumlar büyük sıkıntı içine girecekler.Tarım ve hayvancılığa gelince, öteden beri dünyanın en sıcak ve sıkıntılı coğrafyasında olduğumuzdan şikayet eder dururuz. Bunu fırsata çevirmenin artık elimizde olduğunu da görmemiz lazım. Dört mevsimin yaşandığı, hemen her ürünün yetiştirilebildiği Anadolu’muzun gerçek anlamda kıymetini bilirsek gelecekte yıldızı parlayan bir ülke olabilir, sadece kendi halkımıza değil çevre ülkeler için de büyük bir umut ışığı haline gelebiliriz. Bunun için en önemli ilk adım ivedilikle Tarım Bilim Kurulu oluşturmak, ardından teknolojik tarıma geçmek için üniversitelerle daha fazla işbirliğine gitmektir. Bilimsel kararları alacak bu kurulun, sadece ülkemiz ihtiyaçları doğrultusunda değil, çevre ülkeler ve dünyanın ihtiyaçları doğrultusunda ülke tarımına yön vermesi yenilikçi kararların uygulanmasını yakından takip etmesi gerekir. Uzmanlar, yaşadığımız bu olumsuz süreçte üretim-tüketim zincirindeki dengelerin olumsuz etkileneceğini öngörmekte. Yakın bir gelecekte sadece ülkemizde değil tüm dünyada ürün kıtlığı, boşalan rafların yenileriyle doldurulmasında sıkıntılar yaşanabileceğine vurgu yapılıyor. Böylesi bir felaketin ülkemizde yaşanmamasının çaresi, tarım politikalarını bilimsel çerçevede yeniden masaya yatırıp, teknolojik tarım üretimine geçiştir. Tarlaların ekiminden hasadına, raflara ulaşımına kadar tarım ve hayvancılıkta önemli adımların atılmasının tam zamanıdır. Üretimi ön plana alıp, tarım ve hayvancılığa her zamankinden çok daha fazla önem verip üretici ve çiftçilerin teknolojik donatımla desteklenip sübvanse edilmesiyle sadece ülkemizin değil, Ortadoğu’nun da makus talihini değiştirebiliriz. Kentlere üşüşmenin acı sonuçlarını gördük. Hizmet sektörünün nasıl yerle bir olduğunu, mega kentlerde sıkışıp kalan kitlelerin ekmeğe muhtaç olduğunu bu acı tecrübe ile yaşıyoruz. Artık tek çarenin ve kurtuluşun üretimde olduğunu görmemiz lazım. Bilim ve tarımın olmadığı ülkelerin bastığı paraların karın doyurmayacağını, kendi halkını kurtaramayacağının bilincinde olmamız lazım. Önümüzdeki kış çok daha zorlu geçebilir, vakit geç olmadan bu alanlarda devrim niteliğindeki önemli adımların hemen şimdi atılması gerekiyor.