Yusuf KANLI Her seçimin kendine özgü önemi vardır. Kuzey Kıbrıs Türk halkı açısından ise ister Ağustos 16’da ister Ekim 11’de olsun, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminin varoluşsal bir önemi vardır. Sevgili dostum, Kıbrıs Türk düşün ve gazetecilik dünyasının saygın isimlerinden Hasan Erçakıca bu hafta son dönemde “Kıbrıs Türk mücahidinin sesi” görevi ve statüsünü hatırlama gayretindeki Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRT) ekranında Levent Kutay ile güzel bir mülakat yaptı. Çok önemli sözler söylendi o mülakatta, ama bir tanesi son derece önemliydi. Özet olarak Erçakıca, birçoğumuzun aklında önemli yer tutan bir duruma parmak basıyordu: Cumhurbaşkanı Akıncı’nın beş yılının özellikle son üç yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la, dolayısıyla Türkiye ile, karşı karşıya gelmesinin, tekrar seçilmesi durumunda önümüzdeki beş yılda ilişkilerin ya mevcut gerginlikle ya da daha da kötü olacağı anlamına gelmiyor mu? Tabii ki Kıbrıs Türk halkı istediği adayı seçip göreve getirecek. Kimse buna müdahale edemez. Ancak, Akıncı’nın tekrar seçilmesi Türkiye ile ilişkilerde artan bir yük oluşturacak ise ve hele de Akıncı iyi bir oy oranıyla seçilecek olur ise, böyle bir durum Kıbrıs Türk halkının Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Türkiye ile gerginlik siyasetinin onaylandığı anlamına gelmeyecek mi? Türkiye’ye değilse bile Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a meydan okuma olarak algılanmayacak mı? Bu seçim federasyon taraftarlarıyla iki devlet ve diğer çözüm yolları da araştırılsın, federasyon çıkmaz sokak diyenlerin seçimi gibi idi. Covid-19 krizi birçok dengeyi değiştirdi. Krizi büyük bir beceriyle ve Türkiye desteği ile atlatan hükümet takdir toplarken, siyasi gaflet örneği aynı gazinocunun ismi etrafında odaklanan iki jet ve karantina uygulaması ihlal vakası yeni bir durum doğurdu. Daha düne kadar ikinci turun kendisiyle Başbakan Ersin Tatar arasında geçeceği, Limasollu dayanışması ve Ulusal Birlik Partisi’ndeki isyankarların desteği ile seçimi kolayca kazanacağına inanan Akıncı kanadında şimdi panik gözleniyor. İkinci tura ister Halkın Partisi lideri ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay isterse Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman kalsın Akıncı’nın işi zor. Akıncı açısından, Özersay olmayacak diye bir algı oluşturup, Erhürman’a da saldırmayarak CTP’deki federasyoncuları kendi safına çekmeye çalışmak uygulanabilecek en iyi taktik gibi görünse de gerçekleşme olasılığı çok zor. Erhürman’ın federasyon tercihini canlı tutmaya devam etmesi bir yandan eski cumhurbaşkanı ve CTP lideri Mehmet Ali Talat’ın bodoslama Akıncı’yı eleştirmesi bu seçimde bir önceki seçimde olduğu gibi Akıncı’ya oy kayması olmayabileceğini, en azından parti ağabeylerinin durumun farkında olduğunu göstermektedir. Peki federasyon savunucusu Talat ile Akıncı arasındaki sorun ne? Talat niye bu kadar çok eleştiriyor Akıncı’yı? Basit, Crans Montana toslamasından sonra dünya Türkiye’nin “ucu açık süreç olmaz” tezini kabul edince Akıncı da ucu açık süreç olmaz deyiverdi. Talat’ın karşı çıktığı herhalde o. KKTC’yi savunan halk açısından ise zaten Akıncı ile Erhürman’ın bir farkı yoktur. İkisi de on yıllarca boş görüşmelerle federal çözümün olamayacağını gayet iyi bildikleri halde federasyondan başka çıkar yol olmadığı görüşündeler. Üstelik Erhürman bir de işin kitabını yazdı. Özersay ise zaten bambaşka bir çözüm yaklaşımı önermekte ve olası bir Akıncı-Özersay ikinci tur oylamasında Akıncı’ya gidebilecek UBP oyundan fazla oy Ankara ile iyi ilişkiler içerisindeki Özersay’a kayması oldukça muhtemel. CTP’den ise oy alabilmesi için Akıncı’nın öncelikle seçime kadar Erhürman’a karşı söz söylememesi, bir şekilde de Talat ile barış yapması şart. Akıncı işte belki de tüm bu nedenlerle toz duman oturmadan bir an önce, belki 16 Ağustos’ta seçime gidip durumdan yararlanma umudunda olabilir. Biliyorsunuz, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell geçen hafta Kıbrıs’ta idi. Kuzey Kıbrıs yokmuş gibi yaptığı, Kıbrıs Türkü ile hiç temas etmediği bir ziyaret oldu. Haklı olarak Akıncı da bozuldu. Ancak, federasyon tezini savunduğu sürece Kıbrıs Türkü benzer dışlanmaya da hazır olmalı. Gerek BM, AB ve dünya açısından tek Kıbrıs var ve Kıbrıs Türkü de bazı haklar talep eden bir azınlık toplum görüntüsünde. Toplum lideri rolüne razı olunduğu sürece, görülecek muamele de bu olur. Kıbrıs Türkü önce toplum değil, halk olduğunu en yüksek sesle haykırması gerekir.