İzmir’de 115 insanın hayatını kaybettiği depremden sonra riskli alan ve yapıların nasıl dönüştürüleceği sorusu yanıt arıyor. Kentsel dönüşümün halkın birebir söz hakkı olacağı model ile yürütülmesini savunan İYTE Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde öğretim görevlisi Dr. Doğan, “Her kentsel alanın kendine özgü yapısı, kimliği var. Kentsel dönüşümde mahallelerin ekonomik durumunu, sosyal ve kültürel özelliklerini göz ardı edemezsiniz” dedi. İMO İzmir Şubesi Kentsel Dönüşüm Komisyonu Başkanı Alınç ise kentsel dönüşümün rant elde etmeye çalışan müteahhitlerin inisiyatifine bırakıldığını söyledi
Sercan Engerek “İmar Barışı” başvurularına göre 811 binden fazla kaçak yapının bulunduğu İzmir’de yaşanan depremde yüzlerce bina hasar aldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB), bina envanterinin çıkarılarak riskli binaların tespit edileceğini duyurdu. Ancak yaşadığı bina riskli çıkması durumunda vatandaşın ekonomik nedenle çözüm bulması sınırlı. Kentsel dönüşümde kurumlar arasında işbirliği sağlanamadığı, projeler ihale edilemediği, halka güven verilemediği için yıllardır yol alınamadı. Türkiye’de 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile kentsel dönüşüm uygulamaları hızlandı. Fakat farklı il ve ilçelerde afet riski altında bulunan alanlar ile binaları “güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme” amacı taşıyan kanunun uygulanmasında pek çok sorun açığa çıktı. Mühendislik hizmeti almadan yapılan ruhsatsız yapıların bulunduğu alanlara dair projeler üst gelir gruplarına yönelik planlanır ve uygulanırken mahalle sakinleri şehrin uzak yerlerindeki toplu konutlara yerleştirildi. Kat karşılığı parsel odaklı dönüşüm ise müteahhitlerin inisiyatifine bırakıldı. Rant olmayan yerlere müteahhitler girmedi. Çoğunlukla kent merkezinde kalan rantı yüksek bölgelerde malikler ile müteahhit, birleştirilmiş komşu parsellerde de mülk sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar giderilemedi. 2005 yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73. maddesi ile belediyelere, özel mülkiyette deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm projeleri uygulayabilme yetkisi verildi. Deprem yaşanmasıyla yapı durumu yeniden gündeme gelen İzmir’de kentsel dönüşüm çoğunlukla büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından yürütülüyor. Depremin en çok etkilediği ilçelerden Bayraklı’da belediye tarafından 2012 yılından beri kentsel dönüşüm yapılmak isteniyor. Bayraklı yıllardır İzmir’in en çok göç alan ilçelerinden. İlçede bulunan binaların yüzde 70’i ilçe belediyesinin verilerine göre gecekondu. Belediye ile halk arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle dönüşüm henüz başlatılamadı. Türkiye’de kentsel dönüşüm süreci neden sağlıklı yürümüyor? “Riskli binalarda oturmayın” denmesi çözüm mü? “Milletin hızla sağlam bina inşası için harekete geçmesi” mümkün mü? İnsanlar riskli yapılarda oturmasına rağmen kentsel dönüşüme neden sıcak bakmıyor? Dr. Sema Doğan uzun zamandır kentsel tasarım, konut planlaması, kentsel ekonomi üzerinde çalışıyor. Doğan, Türkiye’de yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarının fiziksel dönüşüm uygulamalarının ötesine geçemediği görüşünde. Ona göre, Türkiye’de kentsel dönüşüm eski yapıların yıkılıp yerine yenilerinin yapılması olarak algılanıyor. Uygulamalar da bu yönde gerçekleştiriliyor. 24 Saat’e konuşan Dr. Doğan şöyle diyor: “Mahallelerin ekonomik yeterlilikleri veya yetersizlikleri, kentle olan uyum şekli, sosyal ve kültürel yapılanmaları ve gündelik yaşam alışkanlıklarına yönelik çalışmalar yapmaksızın sağlıklı bir kentsel dönüşüm uygulayamazsınız. Kentsel dönüşüm projelerinde bu katmanlara ilişkin çözüm üreten yaklaşımlar geliştirilmeksizin yapılacak uygulamalar ne yazık ki dönüşüm alanlarında var olan ekonomik, sosyal ve toplumsal problemleri çözmeyecek. Sadece bu problemleri öteleyecek ve zaman içinde bu problemlerin başka alanlara aktarılmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin en büyük metropolü İstanbul’da Sulukule örneğinde bunu yaşadık.” Mesele kaçak yapıyı yasal hâle getirmek mi? Kırdaki yaşam alanının daralmasına karşın metropollerde sanayi kuruluşlarının, hizmet sektörünün duyduğu işgücü dolayısıyla 1980’den sonra hızlanan göç, kentlerde nüfus yoğunlaşmalarına neden oldu. Köylerin boşalmasıyla kentlerde ortaya çıkan barınma sorunu ekonomik koşulların etkisiyle gecekondu ile giderilmeye çalışıldı. Hükûmetler ise imar aflarıyla kaçak yapılaşmanın önünü açtı, kentler plansız ve kontrolsüz büyüdü. 2018’de AKP hükûmeti tarafından çıkarılan “İmar Barışı” ile de Türkiye’de 10 milyon 79 bin kaçak yapı yasal hâle geldi. İstanbul 1 milyon 747 binle birinci sırada yer alırken ikinci sırayı 811 bin 452 başvuruyla İzmir takip ediyor. [caption id="attachment_200469" align="alignleft" width="348"] Dr. Sema Doğan[/caption] İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde öğretim görevlisi de olan Dr. Sema Doğan, vatandaşları ikna edici yöntemi değil, mahallelinin müzakereci bir anlayışla proje tasarımından uygulamaya sürece aktif olarak katılacağı bir model öneriyor. Her kentsel alanın kendine özgü yapısı, kimliği olduğunu söyleyen Doğan, “Mahallenin ekonomik-tarihî-kültürel karakterine göre uygulanacak dönüşüm mutlaka farklılıklar içerir. 2000’li yıllarla başlayan dönüşüm projelerinin olumsuz sonuçlarını göre göre benzer formüllerle dönüşüm planlamanın toplumsal bir yarar getirmediği açık. Müzakereci derken, mahalleliyle birlikte özellikle teknik açıdan en büyük payda bilim-meslek odaları. Hatta diğer sivil toplum kuruluşları da işe katılabilmeli. Çözüm bulunmasında, projelendirme ve uygulamada kararların ortak alındığı bir süreçten bahsediyoruz” diyor. Depremden sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Bayraklı’da yıkılan ve hasar alan binaların bulunduğu mahallelerde beş katlı binaların yapılacağını duyurdu. Yapımı devam eden Şehir Hastanesi’nin yakınında ilan edilen rezerv alanında ise Toplu Konut İdaresi (TOKİ) depremzedeler için konut inşa edecek. TMMOB’ye bağlı meslek odaları hem zemini alüvyonla kaplı olduğu için yıkılan binaların olduğu mahallelerin hem de 1995’teki sel felaketi hatırlatılarak ormanlık arazide “doğal sit alanı” içinde kaldığı için konut rezerv alanının riskli olduğunu açıkladı. [caption id="attachment_200470" align="alignright" width="384"] İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi Kentsel Dönüşüm Komisyonu Başkanı Hasan Alınç[/caption] Dönüşüm müteahhitlerin inisiyatifine kaldı 24 Saat’e konuşan İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi Kentsel Dönüşüm Komisyonu Başkanı Hasan Alınç ise kentsel dönüşümün kontrolsüz yürütüldüğünü belirtiyor. Hem ada hem de parsel bazlı kentsel dönüşümün büyük oranda müteahhitlerin inisiyatifine bırakıldığından şikâyet eden Alınç şunları ifade ediyor: “Rantı olan tüm yerler yatırımcı müteahhitler tarafından ucu açık sözleşmeler ile kapatıldı. Riskli binaların bulunduğu, dönüşümün zorunlu olduğu ancak rantı nispeten az ve merkeze uzak yerlerin projelerinde ise ihaleler sonuçsuz kalıyor. 450 binden fazla müteahhit var ülkemizde. Avrupa’da bizim onda birimiz kadar müteahhit yok. Başka alanlarda işleri olan bu müteahhitlerin büyük çoğunluğu ödediği vergiyi azaltmak için inşaat yapan amatörler aslında. Sonuç ise bitmeyen inşaatlar, mahkeme süreçleri, teknik yönden kusurlu binalar… Tabiî şimdi bir de bugünkü ekonomik koşullar göz önüne alındığında iş daha da zorlaşıyor.” Kentsel dönüşüm süreçleri üzerine çalışan Alınç, “Bir ada ya da parselden ortaya çıkacak artı değer mutlaka orada yaşayan vatandaşların sağlıklı bir kent dokusunda yaşamaları için kullanılmalı” diyor. Önerilerini ise şöyle sıralıyor: “Dönüştürülecek alandaki mülk sahipleri bir kooperatif çatısı altında toplanmalı. Kooperatiflere tanınan yüzde 10 imar artışı, KDV muafiyeti gibi çeşitlendirilecek desteklerle halk özellikle de ada bazında dönüşüme güçlü bir şekilde teşvik edilmeli. İşin organizasyon tarafında ise bakanlık ve belediye aktif rol üstlenerek şehir plancıları, mimarları, mühendisleri, avukat, finans uzmanı, gayrimenkul değerleme uzmanı gibi farklı disiplinlerden paydaşları bir araya getirmeli. Müteahhitler mümkün olduğunca plan ve projelendirme konularının dışında kalmalı. Çünkü müteahhitlerin finanse ettiği kentsel dönüşüm projelerinde müteahhit kârı, paranın amortisman bedeli sebebiyle minimum yüzde 25’lerde seyrederken, maliklerin devlet desteğiyle finanse edeceği bir sistemde yüzde 10 bandına geriletilebilir.”
Editör: TE Bilisim