Vefa duygusu Allah’a imanla başlar. O, bizi yoktan var etti ve rızıklarımızı verdi. Rahmet ve rahim olandır. O’na ne kadar şükretsek azdır. Sonra, anne ve babamız. Bizi hayata getiren annelerimize, hayatımızı kolaylaştıran babalarımıza minnet duygularımız var. Ve bu ülkenin kurucusu ve kurtarıcısı Büyük Atatürk. O’na ve kahramanlar nesline de vefa ve minnet borcumuz var. Bu ülkeyi yoktan var ettiler. Bize modern bir Cumhuriyet bıraktılar. Sosyal medyada, başı sarıklı, uzun sakallı bir takım adamların Atatürk’e kahreden sözlerini esefle karşılıyoruz. Birisi Atatürk’le konuşmuş güya. Atatürk O’na benim resimlerimi ve heykellerimi yapmasınlar demişmiş. Atatürk’ün bu tiplere hakarete varan sözlerini naklediyor. Kendisi belki 70’li yaşlarda. Yalanın sonu yok. İstediği yalanı savurabiliyor. Nasılsa, sözlerine inanan sürüyle ahmak var. Bakan efendi söylemedi mi, “Ay’a dört şeritli yol yaptık desek, inanan seçmenlerimiz var.” Şimdi, bu tür insanlarla iktidarları işbaşına getiriyor, geleceğe yürümeye çalışıyoruz. Akıllı robotların devreye girdiği bir çağda oluyor bunlar. Robotlara bile vicdan ve vefa duyguları yüklenmeli. Eğer, insanlığa hizmet edeceklerse, bu yapılmalı. Akıllı robotlardan doktorlarımız, avukatlarımız bile olacakmış. Bu iki duyguyu taşımayan robotlar ne işimize yarar? Bir Diyanet kurumumuz var, bu kurumun başındaki adam bile varlık sebebi olan bir lidere ağzına geleni söylemekten çekinmiyor. Ve 9 bakanlığa mümasil bir bütçesi var bu kurumun. Verdikçe veriyorlar, aldıkça alıyor. Son olarak Heybeli sanatoryumu binası veriliyor, hem de pandemi ile kırıldığımız bir dönemde. Çare nedir? Sorularına sık sık muhatap oluyoruz. Çare, elbette ki demokrasi ittifakında. Bu ülkeye tam ve kâmil manada demokrasiyi getiremezsek bu aksak yürüyüşten kurtulamayız. Allah, yarattıklarına “Size akıl verdim, aklınızı işletin.” demiyor mu? Aklını işletmeyen toplumların üzerine pislik yağdıracağını söylemiyor mu?