Mehmet Necati GÜNGÖR Elimde kumanda aleti, kanallara  bakıyorum. Birden, gözüm annesini arayan bir kızcağıza ilişti. Programcı anneyi bulmuş, telefona çağırmıştı. Kızın içi içine sığmıyordu, 16 yıldır görmediği annesinin sesini duyacaktı. O da ne! Soğuk, taş gibi bir ses. Adeta kıındın intikam alırcasına konnuşuyor. Kıza babaannesi bakmış, o da vefat etmiş. Şimdi anne sevgisini arıyor ama nafile. Anne değil, canavar. Soğuk nane. Vicdansız bir kadın. Karşısında, annesinin soğuk tavırları karşısında maviş gözlerinden süzülen gözyaşları. Sade o ağlamıyor, ekranları başında olan milyonlar ağlıyor. Anneye her türlü sorular soruluyor, o yine taş. Kızına en küçük bir şevkat hissi duymuyor. Kız, üniversite bitirmiş, bir okulda öğretmen olmuş. Başı bağlı, dindar, güzeller güzeli bir kız. Maviş gözlerinden akan gözyaşları hepimizin yüreğini dağlıyor. Aralarında 3 kilometre var ama, bütün köprüler yıkık. Köprüleri yıkan ise, o vicdansız kadın. Ekranın o yüzünde o dram, Bu yüzünde ağlayan, o kızcağızı evlat olarak bağrına basmaya hazır olduklarını beyan eden yüzbinlerce anne ve baba. Bir aile Hıollanda’dan aradı. “Seni bağrıza basmaya, sana annelik yapmaya hazırım kızım.” Programa katılan bütün kadınlar o güzel kızın etrafında pervane. O taş kalpli anneye mesaj verircesine, hepsi birer anne şefkatiyle onu bağrına basıyor. Ekranın bu yüzünde ağlayan ağlayana dedim ya; Bunlardan birisi de bendim. Darmadağın oldum. Kanala bağlanma imkânım olsaydı o anneye şöyle hitap ederdim: “H. Hanım, Allah senin ve senin gibi annelerin belâsını versin.” Eminim, benim gibi herkes belâ okumuştur bu vicdansız kadına. O kız için ağlayan, onu bağrına basan, basmak isteyen bütün kadınlarımıza bir kere daha saygı duydum. Bu ülkeyi kadınların yüreği ayağa kaldıracak.