Mandacıların püskürtüldüğü Sivas Kongresi’nde “manda ve himaye kabul edilemez” kararı alındı

SİVAS’TAN ABD KONGRESİ’NE GÖNDERİLEN MEKTUP İÇİN MUSTAFA KEMAL NE DEMİŞTİ?

Safa TEKELİ / ANKARA – T.C. Dışişleri Bakanlığı, önemli bir çalışmaya imza atarak, “100. Yılında 1919: Arşivimizden Belgeler” adlı eseri kamuoyu ile paylaştı. Bu belgeler arasında, Amerikan mandası tartışmalarına sahne olan Sivas Kongresi’nden, ABD Senatosu’na gönderilen mektup dikkatleri çekiyor. Bu mektubun gönderilmesiyle mandacıların etkisiz kılınması sağlanmış ve Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919), asıl amacına yönelik çalışmalar yaparak, “Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bütündür; birbirinden ayrılamaz. Manda ve himaye kabul edilemez” kararlarını tüm dünyaya duyurmuştu. Aslında bu, ABD’ye gönderilen ilk mektup değildi. Wilson Prensipleri Cemiyeti tarafından da 5 Aralık 1918’de ABD Başkanı Woodrow Wilson’a bir mektup gönderilmişti. Zaten Amerikan mandası düşüncesi, bu Cemiyet tarafından ateşli bir biçimde savunuluyordu. Bu derneğin adı, ABD’de 1913-1920 yılları arasında başkanlık yapan Wilson’dan ve onun ilkelerinden geliyordu. Başkan Wilson, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, ünlü 14 ilkesini (8 Ocak 1918’de) ortaya atarak, güncel bir kişi oluvermişti. Bu ilkeler arasında, her ülke halkının kendi yazgısını kendisinin çizeceği yolunda bir ilke de bulunuyordu. Hele bu ilkelerden 12’ncisi, özellikle Türkiye ile ilgiliydi ve “Türklerin çoğunlukta bulunduğu bölgelerde Türk hükümranlığının baki kalacağı” ortaya atılıyordu. WILSON’A MEKTUP: 1918’in Kasım ayında İstanbul’da kurulan dernek, girişimlerde bulunmakta fazla gecikmiyordu. Halide Edip’in anılarında belirttiği üzere, dernek mensuplarının imzalarıyla Paris’te bulunan Wilson’a 5 Aralık 1918’de bir “bildiri” gönderildikten sonra, İtilaf Devletlerine yazılan mektupta, Türk aydınlarının ve basın mensuplarının “memleketlerinde en iyi şekilde bir reform yapabilmek mevzuunda fikirlerinin teatisi için bir cemiyet” kurdukları belirtiliyordu. Manda konusunda madalyonun öbür yüzüne bakıldığında, Amerika’nın, Türkiye’nin mandasını üstlenmek için pek de hevesli olmadığı görülüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki temsilcilerini, “Türklere kendi politik planları ya da manda konusunda öğütlerde bulunmaktan titizlikle kaçınınız” diye uyarıyordu. İstanbul’daki Amerikalı yöneticiler ise Türkiye üzerinde Amerikan mandasının sağlanması için, hem ABD yönetimi hem de İstanbul’daki “manda heveslileri” üzerinde etkili olmaya çalışıyorlardı. ASIL AMAÇ ERMENİSTAN MIYDI? Oysa Wilson’ın amacı farklıydı. Wilson, Sivas Kongresi’nde Amerikan mandasının tartışıldığı günlerde, Ermenistan’ı gerçekleştirebilmek için Türkiye’ye asker yollamaya bile kalkışıyordu. Bu durumda, ABD’nin asıl amacının -Türkiye’nin mandasını üstlenmekten çok- bir Ermenistan devleti oluşturmak olduğu görülüyor. Amerikalılar bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için de Türkiye’deki Amerikan mandası yanlılarını kullanıyorlardı. Türk halkının manda için Amerika’ya başvurması, Ermenistan’ın gerçekleşmesini de sağlayacaktı. “Türkiye Mandaları için Müttefikler arası Komisyon”un ABD kolu olan King-Crane Komisyonu, Wilson tarafından Türkiye’ye gönderilmişti. En başta, Doğu Anadolu’da bir Ermenistan yaratmak amacıyla hareket eden King-Crane Komisyonu, bu yoldaki telkinlerini şöyle dile getiriyorlardı: “-Eğer siz, Erzurum ve Sivas Kongrelerine Amerika’nın mandasını istetecek olursanız, Amerika da Osmanlı mandasını kabul edecektir.” MANDACILARIN ÇABALARI YOĞUNLAŞIYOR: Amerikan mandası için çalışanlar da bu yolda çabalarını yoğunlaştırıyorlardı. Bunların başında gelen Halide Edip, Mustafa Kemal’e yazdığı 10 Ağustos 1919 günlü mektubunda, Sivas Kongresi toplanıncaya değin Amerikan Komisyonunu alıkoymaya çalıştıklarını bildiriyordu. Halide Edip, aynı mektubunda Mustafa Kemal’e “Kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi bile belki başarabileceğiz.” diyordu. Halide Edip’in sözünü ettiği Amerikalı gazeteci Edgar Louis Browne, King-Crane Komisyonunun başkanlarından C. R. Crane tarafından zaten bu işe “memur” edilmişti. BROWNE KOZU ETKİSİZ KILINIYOR: Manda konusu, 4 Eylül 1919'da başlayan Sivas Kongresi'nin, 8 Eylül saat 14.30'daki dördüncü toplantısında 25 kadar üyenin imzaladığı bir “muhtıra” ile gündeme geliyor ve birçok üye söz alıyordu. Başkanlık kürsüsünde bulunan Mustafa Kemal, kimseye söz vermeden önce, mandacıların “Browne kozunu” etkisiz kılan kısa bir konuşma yapıyordu. Mustafa Kemal, kongreye sunulan raporda, Browne'ın elli bin kişilik bir işçi ordusu getireceğini söylediğinin belirtildiğine işaret ediyor ve aslında Browne'ın “yetkisiz” birisi olduğunu vurgulayarak, şöyle diyordu: “Efendiler, Mr. Browne: 'Ben hiçbir sıfatı resmiye ile görüşmüyorum, tamamiyle hususi bir surette görüşüyorum' diyor ve hatta Amerika'nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmiyeceğini söylüyor! Onun için sözleri Amerika namına değil, kendi namınadır; bu hususu nazarı dikkate almalıdır. Fazla olarak Mr. Browne'ın ifadesine nazaran mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor: 'Manda, siz ne derseniz odur!' diyor...” İŞTE O MEKTUP: Browne kozları, daha toplantının başında etkisiz kılınan mandacılar, tartışmaları uzattıkça uzatıyorlardı. Görüşmeler, 9 Eylül günü de sürüyor ve Hüseyin Rauf (Orbay) Bey'in “Amerikan Kongresi”ne mektup gönderilerek, bir heyet çağrılması önerisinin kabul edilmesiyle sonuçlanıyordu. Mustafa Kemal, bu mektuba önem vermemiş; manda tartışmalarının bitirilmesi ve Sivas Kongresi'nde tam bağımsızlığa doğru adımların bir an önce atılması için, bunu “ortalama bir çözüm yolu” olarak görmüştü. Atatürk’ün Nutuk’ta açıkça belirttiği gibi bu mektubun gönderilmesinde, mandacıları susturmak (iskat) amaçlanıyordu. TAM BAĞIMSIZLIĞA DOĞRU: Mustafa Kemal, tam bağımsızlıkta kararlıydı. Sivas Kongresi’ne Askerî Tıp Öğrencileri delegesi olarak katılan Hikmet adlı genç de Mustafa Kemal gibi kararlıydı bağımsızlıkta. Heyecanlı manda görüşmelerinin yapıldığı 8 Eylül akşamı Mustafa Kemal’in odasında yapılan toplantıda Hikmet, heyecanla şöyle diyordu: “-Paşam, delegesi bulunduğum, Tıbbiyeliler, beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki çalışmaya katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları hem kim olursa olsun, şiddetle reddeder ve kınarız. Olması mümkün değil ama manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleriz.” Mustafa Kemal’in bu sözlere cevabı ise kesin ve kıvançlıydı: “-Evlat, gönlünü rahat tut. Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmiyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: “Ya istiklal ya ölüm…” Mustafa Kemal Atatürk. O, güveniyordu gençliğe… Ve Türk milletine. Ya mandacılar; şairin dediği gibi: “Ve Erzurum’dan ve Sivaslılardan ve Türk milletinden çok İşbu Mister Bravn’a güveniyorlardı.”
Editör: TE Bilisim