Piyanist Emre Şen’in yazıp yönettiği ve 2020’nin ikinci yarısında Amazon Prime isimli platform üzerinden yayınlanan İngiliz yapımı “Meeting” adlı filmin müziklerini besteleyen genç yetenek, piyanist Yağız Oral (23) ile film müziği besteciliği hakkında konuştuk

NAZ AKMAN/ANKARA Piyanist Emre Şen’in yapımını üstlendiği, 2018 yılında İngiltere’de çekimleri yapılan “Meeting” isimli uzun metraj gerilim-dram filmi, bu yılın ikinci çeyreğinde Amazon Prime platformu üzerinden seyircilerle buluştu. Eski konser piyanisti ve eğitmen Şen’in yönettiği film, Borderline Kişilik Bozukluğu teşhisi konan genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Filmde, Gestalt terapi seansları ve ana karakterin terapistinin konuya nasıl çok fazla dahil olduğu etrafında gelişiyor. İngiliz başta olmak üzere Hint ve Türk asıllı oyuncuların yer aldığı filmin müziklerini ise genç besteci ve orkestra şefi Yağız Oral (23) besteledi. Filmin albümünde aynı zamanda orkestra şefi ve besteci İbrahim Yazıcı’da yer alıyor. Amazon Prime üzerinden yayınlanan film içerik sınırlaması nedeniyle ülkemizde henüz izlenilemese de ilerleyen günlerde filmin farklı platformlardan yayınlanabileceği belirtiliyor. Filmin albümüne ise Spotify, Apple Music ve Amazon gibi dijital platformlardan ulaşılabilecek. Yağız Oral kimdir? Genç yetenek Yağız Oral ile ilk uzun metraj film müziği projesi olan “Meeting” ve film müziği besteciliği hakkında merak edilenleri konuştuk. Müzik eğitimine Ankara Üniversitesi Alegria Oda Korosu ve Kültür Bakanlığı Çoksesli Gençlik Korosu ile yurt içi ve yurt dışında çeşitli konserler vererek başlayan Oral, bestecilik üzerine yoğunlaşarak, 2016 yılında Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Müzik Teorisi Bölümü’ne girerek, lisans eğitimine başladı. Kompozisyon ve şeflik çalışmalarını halen Orhun Orhon ile sürdüren Oral, 2017 yılında kurduğu direktörlüğünü ve şefliğini üslendiği Agora Gençlik Senfoni Orkestrası’nda 60’ı aşkın genç yeteneği bir araya getirdi. Orkestra ile film müziklerinden klasik müzik literatürüne kadar uzanan bir repertuvarla birçok konser verdi. “Türkiye’de Bestecilik ve Müzisyen Olmak” konularında seminerler verdi. Müzikal oyun temsilleri için çeşitli toplulukları yöneten Oral, “Rebirth” “Ronin:Two Souls” ve “Cavemen Tales” gibi video oyunlarının da müziğini besteledi. Ankara Üniversitesi Alegria Oda Korosu’na konuk şef olarak davet edilen Oral, Avusturya’ya giderek, Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi öğrencileriyle atölye çalışması yapma fırsatına erişti. Çalıştığı projelerden biri olan kısa film “Juncture” Cannes Film Festivali’nde “Official selection” olarak seçildi. Ayrıca Bodrum-Gümüşlük Klasik Müzik Festivali kapsamında düzenlenen Lior Shambadal’ın ustalık sınıfına katıldı. Gülsin Onay’ın solistliği eşliğinde Bodrum Oda Orkestrası'nı yönetti. İstanbul’da İndigo Filarmoni Orkestrası’na konuk şef oldu. “Meeting” ve “3.15” filmlerinin müziklerini besteleyerek yurtdışındaki film yapımcıları ile de çalışan Oral, halen İngiltere, Amerika, Kanada, Macaristan ve Avusturya gibi ülkelerdeki bağımsız film yapımcılarıyla çalışarak uzun ve kısa metraj filmlerin müziklerini besteliyor. Meeting’e dahil olma hikayesi Kariyerine film müziği besteciliği ile devam eden Oral’ın 23 yaşında edindiği ilk uzun metraj film müziği tecrübesi genç yeteneklere ilham niteliğinde. Oral film ekibine dahil olma hikayesini, “Film, Londra Birleşik Krallık’ta geçiyor. Filmde, Borderline Kişilik Bozukluğu yani kendine zarar verme sorunları olan genç bir kadın anlatılıyor. Genç kadın, annesinin evinde işlerin son derece ters gittiği ve bazı misafirlerin gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğu bir buluşma partisi düzenliyor. Filmin yönetmeni piyanist Emre Şen, ilk olarak 2017 yılında filmin bir sahnesinde kullanılacak küçük bir geçiş müziği bestelemem konusunda öneride bulundu. Müzik konusundaki yaklaşımımı beğenen Şen, bu küçük besteden sonra filmin tüm müziklerini yapmam konusunda teklifte bulundu ve 2018 yılı itibariyle tam olarak projeye dahil oldum. ‘Meeting’ benim ilk uzun metraj film müziği tecrübem oldu. Altı yedi aylık yoğun çalışma sonucu geçiş müzikleri hariç filmin albümünde yer alan 12 parçayı ortaya çıkardık” sözleriyle anlattı. Mükemmellikle değersizlik arasındaki müzikal Filmde işlenen genç erişkinlik döneminde başlayan, kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlıklar ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durum olan Borderline Kişilik Bozukluğu’nun filmin müziklerine yansımasını değerlendiren Oral, “Hem filmin müzikleri hem de sonrasında hazırladığımız albüm çalışması epey yoğun bir tempoda gerçekleşti. Filmin müziklerinde hem yönetmen Emre Şen’in piyanist olması hem de filmin Franz Liszt’in sonatı üzerine kurgulanması dolayısıyla klasik müzik kullanımına çok ağırlık verdik. Filmin ana karakterinin motivasyonları oldukça başarılı. İzleyici filmi izlerken Borderline olan karakterin gerçekleştirdiği eylemlerdeki motivasyonun doğru ve yeterli olduğunu rahatlıkla görebiliyor. Özellikle Borderline olan bir karakteri göz önünde bulundurunca sürekli değişen duygu durumları karakterin kendi içinde yaşadığı hikâyeyi çok sürükleyici kılıyor. Filmin müziklerini yaparken beni en çok motive eden durum da sanırım karakterin etrafında o karakter bozukluğuna bağlı ortaya çıkan birtakım durumlardı. Bu durumlar ana karaktere o kadar güzel yansıyor ki, sanki Borderline çevresinden kendisine yansıtılıyor gibi hissediyorsunuz. Mükemmellikle değersizlik arasındaki bu ani geçişleri müzikal anlamda iyi ifade ettiğimizi düşünüyorum. Karakterin mod geçişleri müziği zenginleştiriyor. Filmleri unutulmaz kılan müzikleridir. Müzik tam olarak karakterin duygularını yansıtıyor ve duygular değişken ve geçişli olduğu için müzik de hareketli oluyor. Filmde, biraz hüzünlü, biraz savaşçı, biraz umutlu gibiyiz. Tüm duyguları uçlarda yaşıyoruz. Müzik ve karakter arasında müthiş bir uyum sağladık. Karakterin rahatsızlığı bir yandan filmin doğru bir motivasyonla sürükleyici hikâye kurmasını sağladı” dedi. Film müziğinde tematik yapı kurmanın önemi Film müziği bestelerken en önemli noktanın tematik yapı kurmak olduğunu söyleyen Oral, “İlk kez yabancı oyuncuların, güçlü diyalogların, psikolojik bir durumun anlatıldığı böylesi sanatsal bir filmde yer almak bir yandan çok zor bir yandan onur vericiydi. Bu projedeki en büyük avantajım yönetmenin Emre Şen gibi başarılı bir sanatçının olmasıydı. Dolayısıyla birlikte çalışırken bana müzik konusunda ciddi bir vizyon açıklığı sağlamış oldu. Şen yerine başka bir yönetmen olsaydı aynı açıklığı yaratamayabilirdi. Film müziği bestelerken en önemli nokta tematik bir yapı kurmak. Benim gibi henüz müzik eğitimine yeni başlamış genç besteciler bu tematik yapıyı süreç dahilinde öğreniyor, keşfediyor ancak ben projeye başlarken zaten bu tematik yapının farkındaydım. Bu tarz zor bir konuyla ilgili hiçbir fikrim olmamasına rağmen projede çalıştım. Bu yaklaşımla müziği yaratmaya çalıştım, sahneleri müzikle en iyi nasıl ifade edebileceğim tarzı ayrıntıları düşündüm. Projeden önce irili ufaklı bazı projelerde film müzikleri bestelemiştim. Dolayısıyla bu film tecrübesinden sonra film müziği besteciliği kararım daha da güçlenmiş oldu. Ayrıca İbrahim Yazıcı gibi Türkiye’nin en büyük orkestra şefi ve Emre Şen ile aynı albümde yer almak benim için çok değerliydi” sözlerine yer verdi. “Film müziği üzerine yoğunlaşmış bir eğitim yok” Türkiye’de film müziği besteciliği hakkındaki akademik çalışmaların yetersiz kaldığını ifade eden Oral, salgının ardından yurtdışına giderek bu alanda akademik eğitimini tamamlamak istediğini söyledi. Oral bu konuda, “Türkiye’de film müziği besteciliği üzerine maalesef akademik bir çalışma düşünmek mümkün değil. Elbette konservatuvar eğitimi çok kaliteli olan çok sayıda okulumuz ve akademisyenimiz var. Ancak film müziği üzerine yoğunlaşmış bir eğitim yok. Bu eksikliği gidermek ve sektörel tecrübe edinmek adına yurtdışında çalışmak istiyorum. Bu işin döndüğü ana kara Amerika, Kanada gibi ülkeler, dolayısıyla Türkiye’de bunu tecrübe edebileceğim bir vaziyetin olacağını sanmıyorum. Halen uzun metraj film, dizi projesinde yer almaktayım. Bitirdiğimiz, halihazırda devam eden ve şu an çalıştığım projeler var. Sevdiğim işi yapıyorum, doğru yerdeyim, yaptığım işlerden keyif alıyorum” sözlerine yer verdi. “Sanatçıyız ve kendimizi ifade etmek istiyoruz” Son olarak genç yeteneklerin sahne bulamadıkları için sanatını icra edemediklerini söyleyen Oral, sanatçıların desteğe ihtiyacı olduğunu belirtti. Oral şöyle konuştu: “Agora Gençlik Senfoni Orkestrası’nı kurma nedenimiz konservatuvar bölümlerinden mezun olup, sahne bulamayan meslektaşlarımıza çözüm sunmaktı. Konservatuvar okunduktan sonra bu bölümlerden mezun olan arkadaşlarımız maalesef sanatını icra edebilecekleri bir sahne bulamıyor, orkestralarda kadro açılmıyor dolayısıyla sahne tecrübesi edinilebilecek bir alan kalmıyor. Ancak konservatuvar sahne gerektiriyor. Özellikle şefler bu anlamda çok zorlanıyor çünkü orkestralar kısıtlı, kadrolar açılmıyor, gençlere yer verilmiyor, bu acı verici bir durum. Bundan yakınmak yerine orkestra kurup kendi sahnemizi yaratmak istedik, bir ihtiyaçtan doğdu orkestra. Genç yetenekleri tanıtmak istedik. Bazı imkansızlıklardan yakınmak yerine çözüm önerileri bulmak gerekiyor. Elbette büyükşehirlerde hatırı sayılır konser salonları, butik salonlar, müzeler veya orkestralar var ancak gençlere destek maalesef yok. Son yıllarda biz sanatçılar adına umut verici gelişmeler yaşanıyor, örneğin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) sınav açması, yeni salonların açılması gibi. Tüm yaşamını sanata adayan biz sanatçıların okullardan mezun olduktan sonra ayrıca kendimize istihdam alanı yaratması beklenemez. Bu noktada resmî kurumların, vakıfların, derneklerin veya yerel yönetimlerin desteğine ihtiyacımız var. Sanatçıyız ve kendimizi ifade etmek istiyoruz. Özellikle pandemi gibi küresel sorunlar karşısında zaten yeterince imkânı olmayan bizim gibi genç yetenekler daha fazla zorlandık. Bizler orkestra olarak ‘Ago-fon’ isimli bir fon oluşturup çalışamayan arkadaşlarımıza destek olduk. Bursumuzu bile kendimiz finanse etmeye çalıştık. Devletin sanatçılarına verdiği bir destek var, bu tarz süreçlerde bunun gerekliliğini daha çok anladık. İşsiz sanatçılara kadro verebilmek, istihdam etmek, orkestra yaratmak, sanatçıları bazı resmî kurumlarda görevlendirmek gibi adımlar atılmalı. Özel kurumların, vakıfların, derneklerin sanata belli oranda destek sağlaması gerekiyor hem finansal açıdan hem sponsor olarak destek verilebilir. Yetenekli pek çok arkadaşımızın enstrümanı bile yok, bu inanların sesini duyuran bir basın mecrası da yok. Genç yetenekli sanatçılarımız dünya çapında çok önemli okullara kabul alıyor ve maddi yetersizlikten dolayı gidemiyor. Bu çok acı verici bir tablo.”