Köy Enstitüsü müfredatında yetişti, gül toplayan arkadaşlarının resimlerini yaptı, Çapa resim seminerinde eğitimi gördü, Televizyonun ilk dönem kameramanları arasında yer aldı, resim sanatımızın son kırk yılına damgasını vuran Yalçın Gökçebağ ile Zaman Tüneline giriyoruz. Denizli, Çal ilçesinin Ortaköy’ün de Tahir öğretmen, Hayriye hanımla evlenmiştir, ikinci çocukları Ressam Yalçın Gökçebağ’da 1944 yılında burada dünyaya gelir. Gökçebağ çocukluğunu şöyle anlatıyor.Babam o zamanki adı ile ‘Gezici Başöğretmen’ bir atı var, onunla köyleri dolaşıyor, öğretmenlik yapıyor, annem ev kadını. Bu nedenle ben ve kardeşlerimin gideceği okulların parasız yatılı olması gerekiyordu, ağabeyim Ankara’da Teknik Okullarda yatılı öğrenci idi. Çal’da İlkokulu bitirdim ve annemin isteği ile 1955 yılında Isparta Gönen Köy Öğretmen Okuluna girdim. Burası, eski Köy Enstitüsü, sadece adı değişmiş, eğitim sistemi ve gelenekleri süren bir okuldu. Yaz çalışması olarak inşaatlar yaptık, kümes yapmayı, okulun ineklerinde hayvancılık ve arıcılık öğrendik. Bir de gül tarlaları vardı ki, bendeki resim sanatını geliştiren orası oldu… YALÇIN GÜL TOPLAMAYACAK! İlkbaharda güneş doğmadan tarlaya gider gül toplardı bütün okul. Bu çok önemli bir gelir idi okul için, para ‘Döner Sermaye’ ye konulur, oradan da okula yani bizlere harcanırdı. Resim öğretmenimiz İsmail Gülamber yıl içinde bize bir resim ödevi verdi, ben de suluboya bir resim yaptım. İsmail hoca bunu çok beğenmiş ki, gül sezonunun ortasında ‘Yalçın bundan sonra gül toplamayacak, arkadaşlarının gül toplarken resimlerini yapacak’ dedi. Gül toplamanın romantik bir adı var ama sabahın o vaktinde çiğ yağar, dikeni batar çok da hoş değildir. Ortaokul bitene kadar arkadaşlarım gül topladı ben de onların resmini yaptım.” Öğretmen okullarında, Çapa Resim ve Müzik Semineri diye bir efsane dillerde dolaşmaktadır. Ortaokulun son günlerinde resim öğretmeni İsmail Gülamber, Yalçın Gökçebağ’a ‘resim seminerine katılmak ister misin?’ diye sorunca her şey değişir. Gökçebağ sadece ‘siz bilirsiniz’ diyebildim ama havalardayım dediği olayı da şöyle anlatıyor: RESİMDE ÖZEL EĞİTİMÖğretmen okullarındaki resim ve müzikte farklı görülen öğrenciler, İstanbul Çapadaki bu seminerlere alınıyor ve özel bir eğitim veriliyor. Hocam benim resimlerimi hazırladı ve başvuruyu da yaptı. 1958 yılında, Hamza isimli arkadaşımla ben resim, dört kişi de müzik dalında olmak üzere, Gönen’den altı kişi trenle yola çıktık. Ortaokulu yeni bitirmiş ve o güne kadar da memleketlerinden başka bir yer görmemiş çocuklar, İstanbul ve denizle tanışıyor! Trende Akademide okuyan Ispartalı bir ağabey bizi korumasına aldı, o da bizden üç beş yaş büyük ama İstanbul’da ikinci yılı. Haydar Paşadan vapura bindik, biz birbirine sokulmuş altı çocuğun ürkek hali bir kadının dikkatini çekmiş. Yanımıza geldi, sert bir dille ‘nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz?’ diye sormaya başlayınca biz iyice birbirimize sokulduk, başımızdaki ağabeyi de ‘sen kimsin, bu çocukları nereye götürüyorsun’ falan diye sorguladı, o durumu açıklayınca kadın rahatladı ve ‘ha iyi o zaman’ diyerek yerine geçti, işte toplum duyarlılığına en güzel örnek… O ağabey bizi Eminönü’ deki Isparta Otelin getirdi, bu bina hala duruyor. Gece otelden çıktık, otobüs durağına geldik ve sabah buradan şu numaralı otobüse bineceksiniz, biletçiye şunu söyleyeceksiniz diye bizi çok iyi çalıştırdı. OKULA MUTFAK KAPISINDAN GİRDİK Sabah biz, ‘geldik mi?’ diye defalarca sorduğumuz otobüs biletçisinin sinirini bozduk ama Çapa’ya da gelebildik. Okula mutfak kapısından da olsa girmişiz, hemen bizim okuldan gelmiş iki ağabeyimizi bulduk. Sınava alındık, burayı çok isteyen Çivril’li arkadaşım Hamza kazanamadı, gözyaşları içinde onu uğurladık, beş kişi kaldık… Müzikteki arkadaşlarımdan birisi şimdi Almanya’da birinci keman Rıza Yıldız, birisi Antalya Radyosunda da görev yaptı halk müziğinde önemli bir isim Gültekin Aksu. Biz erkek ortaokulundan geldik, burası hem lise hem de karma eğitim. Biz de yemekte çatal bıçak kullanıyoruz ama tabaklarımız metaldi… Burada beyaz masa örtüleri, porselen tabaklar üst üste konmuş falan. İlk gün bir arkadaşımla yemekteyiz, iki kız geldi ve yanımızı göstererek ‘burası boş mu’ diye sordu, biz de boş dedik, onlar da oturdu. Yaşım 15 falan hayatımda, karşı cinsle hiç bu kadar yakın olmadım, akrabalarımda da kız yok… Arkadaşım da öyle, biz yemek yiyemedik, kalktık gittik. Ergenliğe geçişe Anadolu’dan gelişi de ekleyin, sınıfta ilk günler aramızda büyük kavgalar oluyordu, sonra çok iyi dost olduk, hala görüşürüz ve o günleri anlatıp güleriz! Çapa mezuniyetimden sonra Güzel Sanatlar Akademisine de gidebilirdim ama benim yatılı olmam gerekiyordu, Gazi Eğitime yöneldim.” TEST SINAVINI YAPAMIYOR O yıl üniversite sınavlarında uygulanan test yöntemi ile başarısız olan Yalçın Gökçebağ bir yıl köy öğretmenliği yapar. Denizli Şirinköy’deki öğretmenliği döneminde bakanlıktan habersiz uyguladıkları branşlaşma yöntemini de Gökçebağ şöyle anlatıyor:Ben derslere başladım, resim, müzik, beden eğitimi çok iyi ama matematik dersinde zorlanıyorum, okul müdürü saygın bir ağabeyimiz, ona anlattım, yardım istedim, ‘bu dersi nasıl vermem gerektiğini bana öğretin’ dedim. O da resim ve müzikte zorlanıyormuş, bir anlaşma yaptık, ben okulun müzik, resim, beden eğitimi derslerini aldım onlar da diğerlerini. Bakanlığın haberi olmadan biz eğitimde branşlaşmaya yöneldik. Bu bir yıl sürdü, 1963 yılında Gazi Eğitim Enstitüsünün Resim Öğretmenliği bölümünü kazandım ve yeniden öğrenci oldum. Turan Erol, Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Refik Epikman gibi ustalar hocalarım oldu.” ASKERLİK ANISI Zafer Gençaydın, Halil Akdeniz, Adem Genç, Nadide Akdeniz, Bilal Erdoğan gibi bu gün resim sanatımızın önemli isimleri ile Gazi Eğitim Enstitüsünden mezun olan Yalçın Gökçebağ, Akşehir Öğretmen Okuluna atanır. Bir kısım arkadaşı yurt dışına resim çalışması için gitmiştir. Gökçebağ iki yıl öğretmenlik sonrasındaki askerlik döneminde yaşadığı inşaatçılığını da şöyle anlatıyor:1968 yılında Kütahya’da yedek subaylığa başladım, bölüğüm alayın inşaat işlerini yapıyormuş ama bu dönemde inşaat mühendisi yok, sen anlarsın diye beni bu işin başına getirdiler. Komutan bir binaya ek yapmamı istiyor. Okulda iş dersi vardı, iz düşümü falan gördük ama proje bilmiyorum. Emir demiri kesecek ya, araştırdım, havacı bir mühendis var, yardım etti ve biz çizimi bitirdik, inşaat tamamlandı. Nöbetçi subayı olduğum gün akşamüzeri büyük bir gürültü oldu, koştuk ki, bina çökmüş! Kolonlar dışa açılmış, tavanda betonu sulayan askerde elinde hortum ile zemin kata inmiş, şokta. Hemen hastaneye kaldırıldı, Allahtan can kaybımız yok, yeniden inşa ettik, bu kez de dolgu zemin üzerine yaptığımız için iki bina arasında açılma başladı, o zaman bir nöbetçi koyduk, burası daha çok açılırsa haber versin diye. On yıl sonra yolum düştü, izin aldım girdim birliğimi dolaştım, bina hala yarım kayık şekilde, başında da nöbetçi var!” MÜZİSYEN GÖKÇEBAĞ Bağlamayı Gönen Öğretmen Okulunda öğrenen, Çapa döneminde de geliştiren Yalçın Gökçebağ, sahne çalışması yapacak kadar ileri götürdüğü müzikle ilgisini şöyle anlatıyor:Önemli müzik adamı Sadi Yaver Ataman’ın kızı Güvenay, Kütahya’nın ünlü müzik adamı Hisarlı Ahmet’in oğlu Mustafa Hisarlı Çapa’da sınıf arkadaşımız, Hail Bedi Yönetgen, Süheyla Atmışdört gibi hocalarımız ile farklı bir ortamdayız. Ben İstanbul Üniversitesi Korosunda bağlama çalıyorum, ayrıca kurduğumuz bir grup ile de Yenikapı gazinolarında uvertürlere eşlik ediyoruz. RESİM BANA YAPIŞMIŞ Askerlik sonrası öğretmenlik yapmayacağıma karar verdim, arkadaşım Bilal Erdoğan ile İzmir’de ‘Büyük Kümes’ isminde bir atölye açtık. 1972 yılında DYO Resim Yarışmasını kazandım ama istediğimiz iş olmadığı için ben yine bağlamacılığa başladım. Bu dönemde, radyodan yeni kurulan TRT Televizyonuna üniversitelerin Güzel Sanatlar bölümü mezunu eleman arandığını öğrenince, hemen, o günün akşamı otobüsü ile Ankara’ya geldim. Sabah başvuruyu yaptım, aynı gün sınava alındım, Güntekin Orkut, Kaya Sür falan var sınav heyetinde. İlginç sorular vardı, ‘seni seyahate göndersek gider misin?’ olumlu cevapladım, ‘sana orada kal desek kalır mısın?’ Dediklerinde ben, ‘iki yıl olmaz herhalde’ dediğimi hatırlıyorum, onlarda, ‘yok canım en fazla bir ay’ dediler. ‘Eline bir bavul versek Kızılay’da dolaşır mısın?’ sorusuna da dolaşırım cevabı verdim. Bu soruların nedenini daha sonra anladım; kamera asistanı olarak işe giriyoruz ya, herhangi bir şehre göreve gidişimiz ve işin uzaması durumu ile kamera, ışık, sehpa gibi tüm malzemeyi biz taşıyacağımız için seçilmiş sorular… 1971 yılında Ertürk Yöndem, Sonat Konor, Recai Yücel Uğurkan falan TRT Televizyonunun ilk aktüel kameraman ekibi olarak çalışmaya başladık.” RESSAM OLMAYI HİÇ DÜŞÜNMEDİ Yalçın Gökçebağ adı, güzel sanatların herhangi bir dalında duyulacaktır ama hangisi? Belki halk müziğinde bir usta veya büyük bir rejisör, ‘ressam olmayı hiç düşünmedim’ dediği resim sanatında ustalaşmasını da şöyle anlatıyor Gökçebağ:Yaşantımda resim hep var ama ressam olmayı hiç düşünmedim. Ortaokulda yaptığım resimler beni daha özel bir okula taşıdı ama ben bağlama çalmaya da burada başladım. Resimle yoğunlaştığım Çapa döneminde, Yenikapı gazinolarında bağlama çalıyordum… Profesyonel bağlama çalıyorum ama pratikten, nota bilmiyorum, bu konu üzerinde biraz dursam, belki ben bağlama sanatçısı olurdum. Öğretmenliği yapamayacağımı anladım, hayatım resim ve müzik üzerine derken araya Kameramanlık girdi. TRT deki ilk yıllarımda da Rejisörlüğe ilgi duydum, bu yönde önemli girişimlerim oldu fakat kamerayı sevdiğimi anladım ve devam ettim. Prodüktör Filiz Ozankaya ile Mersinde narenciye bahçelerinde bir program çekiyoruz, bu sahne beni çok etkiledi, ‘Portakal Toplayanlar’ adını verdiğim tablom, 1975 yılında Devlet Ödülü kazandı. Resim tekrar canlandı bende, evde kurduğum atölyede sergi açacak kadar eser oluştu ve Zafer Çarşısında sergi açtım. Burada bir rastlantı ile tanıştığım Güzel Sanatlar Akademisi mezunu olan Cumhurbaşkanımızın eşi Emel Korutürk Hanım beni yüreklendirdi, evime geldi, benden resim aldı, yakınlarının da almasını sağladı. Tek tek yaprakların işlendiği, tepeden bakışlar ve insanların yandan resmedilişi değişik bir şeydi, ilgi gördü. Çay bahçeleri geldi ardından, bu tablomdan Başbakan makam odasında da var bir tane. Yurt içi ve dışı sergilerim peş peşe geliyordu ki, TRT yönetimi benim emekli olmamı istedi, ben de oldum o günden beri de serbest çalışma ortamı bulduğum Armoni Sanat Galerisinde devam ediyorum.” Yalçın Gökçebağ’ın bağlaması evinde duvara asılı duruyor, dost meclislerine de renk katmaya devam ediyor. 1973 yılında yuva kuran Yalçın-Fevziye Gökçebağ çiftinin tek çocuğu da aktör Gökçen Gökçebağ.